Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '09

 
Kategori
Dostluk
 

Burası İstanbul mu, yoksa Güneydoğu Anadolu mu?

Burası İstanbul mu, yoksa Güneydoğu Anadolu mu?
 

Taksim'e yürüyüş.


03/05/2009 03/05/2009

1 Mayıs ve Nevruz’un resmi tatil olması için CHP nin meclise verdiği 2 kanun teklifinden bir tanesi AKP İktidarı tarafından kabul görünce yasalaştı. Böylece 32 yıl sonra bir tabu yıkıldı. 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin bayramı da resmi tatil oldu. Ancak geçen yıllar içerisinde herkese her toplantıya açık olan Taksim Meydan’ı emekçiye yine yasak olarak kalmıştı.

1Mayıs 2008

Geçen sene 1 Mayısta DİSK'in önünde çok büyük olaylar çıkmış, sendikalıların toplanmak istemesi sonrası çevik kuvvetin müdahalesiyle ortalık karışmıştı.

Polis copları sis ve biber gazı bombaları altında kalmışlar itilmişler, kakılmışlar, dayak yemişler ama asla 32 yıldır yinede bu mücadelelerinden vazgeçmemişlerdi.

Taksim Alanının önemi.

1 Mayıs 1977 tarihinde meydanda kutlama yapan 500 bin kişinin üzerlerine anide kurşunlar yağdırılmış, bu güzel şölen bir can pazarına dönüşmüştü. İlk kurşunlar The Marmara otelinden atılmış sonrasının ise nerelerden geldiğini anlayamamışlar bile. Bunun neticesinde 36 masum işçi Kazancıyokuşu’nda çiğnenerek ölmüş kurşunlara hedef olan yüzlerce insanımız yaralanmıştı. İşte, bu alan katliamın ardından işçilerimizle özdeşleşmiş, vazgeçilmez bir alan olmuştu

( Katillerin ve azmettirenlerin bugüne dek bulunmayışı veya bulunmak istemeyişi ise Türkiye’nin büyük ayıbıdır. )

2009 da 1 mayıs

Ortam yine çok gergindi ve işçi kuruluşları emniyet güçleri ile pazarlık içindeydi.

Üzerimden atamadığım grip, doğru dürüst istirahat edemediğim için yinelendi ve mecburi yatmak durumunda kaldım. Öylesine üşütmüşüm ki son gittiğim doktor “karda mı yattınız siz” diyiverdi. Hani haksızda değildi. Göğsümdeki hırıltılar ve öksürük bunu açıkça belli ediyordu zaten.

Mecburi bir istirahat durumum oldu.

Battaniye altında olanları televizyondan izlemeye başladım. Yine geçen seneki olayların tekrarlanabilir düşüncesi içerisinde endişeliydim. Polis ara sokaklardan girmek isteyen gurupların önlerini kesiyordu, belirli yerleri tutmuşlardı.

DİSK Genel Başkanı Sn. Süleyman Çelebi ve KESK G. Başkanı Sn. Sami Evren’in olağan üstü uğraşıları neticesinde MAKUL bir sayı üzerinde anlaşma sağlanabilmişti. Makul sayı ne idi ve nasıl sağlanacaktı merak içerisindeydim.

Bazı sokak başlarından törene katılmak isteyen onlarca insanı polis geri çeviriyordu. Gördüğüm kadarıyla bu kalabalıkta erkekli kadınlı düzgün insanlar vardı.

1000 kadar göstericinin polis barikatını aşıp Osmanbey yolundan Taksim’e yürümek istemesine müsaade etmeyen polisin sıktığı biber gazından İl örgütüm ve bazı arkadaşlarımın da etkilendiğini telefonda bir hanım arkadaşımdan öğrendim ve çok üzüldüm.

Sayısı 5 bini aşan emekçi ve destekçilerinden oluşan konvoydaki insanların alana ilerledikleri haberini, yayında olan televizyondan öğrendim. (DİSK, KESK, CHP. TMMOB, TTB, uluslararası emek örgütleri temsilcileri, diğer siyasi partiler ve sosyalist gruplar, feministler)

Sık sık yakın sokaklara püskürtülen biber gazlarının etkisinden perişan olan ama her türlü olumsuzluğa katlanan bu azimli insanların Taksime varmaları tamı tamamına 7 saati buldu. Geçen saatler içerisinde emniyet güçleriyle pazarlıklar sürdü, işçi sendikaları arasına başka katılımlar oldu.

Buruk mutluluk;

Sanki Taksim yeniden düşman işgalinden kurtarılmışçasına sevinç gösterileri, bağırtıları oldu. (Ben bu tarihi anı orada yaşayamadığım için üzgündüm ama sevinçten ağlıyordum.) Ölen işçilerimiz anıldı, canlarını verdikleri taşların üzerlerine karanfiller bırakıldı. Herkes , sanki onlara kavuşmuşçasına mutluydu. Halaylar çekildi ve 1 Mayıs Marşı nın melodileri biber gazlarına karıştı.

Alanda bir şölen yaşanırken ara sokaklarda ise görmek istemediğimiz ama maalesef bize yabancı gelmeyen o görüntüler geldi ekrana. Burası sanki İstanbul değil de Güneydoğu veya Doğu Anadolu’ ydu. Aynı film, aynı senaryo tekrarlanıyordu. Yine çocuklar ve maskeli gençler başrollerdeydiler.

İstanbul sokaklarını savaş alanına çeviren yasadışı illegal guruplar kaldırımları söktüler, kamu mallarına çok büyük zarar verdiler. Neyse ki, amaçları sendikalı işçilerin ve yürüyüşe katılan partililerin arasına sızıp arbede çıkartmak olan güruh polisin müdahalesi ile amaçlarına ulaşamadı.

Çevredeki binalara, araçlara ve bulundukları her yere zarar verdiler.

(Bu yasadışı örgüt elemanlarını zaman zaman, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa ve diğer yuvalandıkları mahallelerde aynı zararları verirken, polisle çatışırken izliyoruz.)

Yüzlerindeki maskeleri ile , PKK bayrakları açıp örgüt ve terörist başı için sloganlar atan, çoğu küçük çocuklardan ve gençlerden oluşan bu anarşistlerin polis tarafından bilindiğini İst. Polis Müdürü Sn. Celalettin Cerrah söyledi.

Peki, bunları nasıl durduracağız? Ne yapmamız gerekli? Kamu malına bu kadar zarar veren gençlerin bu nefretleri nedendir? Kimler zehirleyip bunları birer PKK yanlısı hain yapıyorlar?

Devlet, devlet olarak bu çocukları yakalayıp içeri atmakla mı sadece el uzatıyor onlara?

Bu yöntem bana göre onların kafalarındaki kirli düşüncelerin büyümesine ileride dağa çıkmalarına sebep olacak en büyük etken oluyor. Bu çocukları eğitip yaptıklarının yanlış olduğunu anlatacak bir proje üretilemez mi devlet tarafından? Onları toplumdan dışlamak yerine topluma kazandıramaz mıyız? Çünkü her çocuk masum doğar.

Siyasal partilerin teröre karşı birleşip, ortak bir payda oluşturmaları gerekirken, açık konuşmayan ve dolaylı olarak PKK ya destek veren bir parti bugün ne yazık ki TBMM. si çatısı altındadır. Demokratik oylarla seçilip meclise geldiğini iddia eden “ki ben buna da inanmıyorum baskı ve aldatmaca ile olduğunu sanıyorum” PKK ya bir türlü terör örgütü demeyen DTP milletvekilleri bence esas suçlulardır.

Ağızlarını her açtıklarında tehditler savuran, halkı kışkırtan hep onlar değiller mi?

DTP G. Başkanı bunun bir savaş olduğunu ve savaşacaklarını mecliste her konuşmasında tekrarlamıyor mu?

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Hükümeti sert bir dille eleştirerek Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kürtlere karşı katliamların ve katliamcıların önünü açtığını söyleyerek başbakanı da hedef haline getirmiyor mu?

Yine, “biz belediyeleri alarak Kürdistan sınırlarını belirledik” diyen kendileri değil mi?

Bu tehditlerden neredeyse yüzlercesini yazabilirim. Türkiye de emperyalist güçlerin destekleriyle bölücülük yapan, vatanı parçalamak isteyen bu görüşler var oldukça, maalesef işte böylesine marjinal örgüt yapılanmaları devam edecektir. Bugün darbe safsataları ile bu ülkenin değerleri yargılanabiliyorlarsa o zaman bu kışkırtıcılarda yargılanabilmelidirler. Çünkü esas darbeciler onlardır. Ben hiçbir Cumhuriyet Mitinginde ve hiçbir konuşmacıdan böylesine kışkırtıcı, bölücü sözler işitmedim.

Devletin önlem almasıyla 1 Mayıs burukta olsa Taksimde kutlanabildi. Demek ki, güvenlik güçleri halkın üzerinde kaos yaratacak bir baskı kurmaya kalmayıp, sadece koruma amaçlı güvenlik sağlarsa bu kutlamalarda hiçbir şey olmuyormuş. Devlet isterse nasıl güvenlik alabileceğini de biliyormuş. Önümüzdeki yıllarda 1Mayısın, Taksimde yüz binlerin katılacağı şenliklerle kutlanmasını diliyorum. Sevgi ve barış içerisinde şarkıların, türkülerin söylenebileceği halayların çekileceği nice aydınlık 1 Mayıslara diyor , emekçi kardeşlerimin bayramlarını kutluyorum.

Sevgiyle kalın….

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..