Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '21

 
Kategori
Eğitim
 

Buruk Bir Başlangıç

Uzaktan Eğitimle Başlıyoruz Yine 2.Döneme…

 

Her yıl ara tatil dönüşü kısa bir dinlenmeyle birlikte özleyerek ve heyecanımızı tazeleyerek başlardık 2. döneme...Yeni bir döneme başlıyoruz ama nasıl başlıyoruz, kim başlıyor, kim okula gidecek, kim uzaktan devam edecek karman çorman olmuş bir takvimle, anaokulları ve köy okulları yüz yüze başlasa da diğer tüm kademeler 1 Marta kadar yine uzaktan devam edecek. 

Sürekli ertelenen yüz yüze eğitimin özlemi, uzaktan eğitimin bıkkınlığı ve bezginliği ile başlıyoruz hiç istemeden yeni döneme.  Kendi adıma milyon kere uzaktan eğitimden ne kadar rahatsız olduğunu defalarca belirtmişimdir. Geçen yıl martta okullar kapandıktan sonra bile; yaza kadar yine açılacağına, kısa bir süre de olsa yüz yüze devam edip yaz tatiline öyle başlayacağımıza o kadar çok umut etmiştim ama öyle olmadı ve koskaca bir yıldır gerçek eğitim ortamından çok çok uzakta sürdürmeye çalışıyoruz bu süreci.

Özellikle kasım ve aralık ayarında bi çok rapor yayınlandı, bi çok kişi yazdı çizdi, konuşuldu ve halen de konuşmaya devam ediyoruz uzaktan eğitimin kayıplarını…Yarattığı eşitsizlikler bir yana erişim engelleri, öğrenme kayıpları, sosyal duygusal bozukluklar, motivasyon eksiklikleri sık sık dile getirildi bu süreçte…Eğitim sisteminde onlarca sorunu konuşurken bi o kadar daha katlandı konuştuğumuz meseleler… Ama ilginçtir ki öncesinde de hep odağında öğretmen vardı yine odağında öğretmen niteliği konuşuluyor. Öğrenme kayıpları üzerinde durulurken öğretmenin dijital alan yetersizlikleri, materyal ve içerik geliştirmede sıkıntılar, yeni bir sisteme uyum güçlüğü falan dile getiriliyor en çok. Yani her sorunun müsebbibi öğretmen görüldüğü yerde, pandemi sürecinin öğrenme kayıplarının nedeni de yine öğretmene yıkılmaya çalışılıyor alttan alta. Oysa ki bu süreçte  bunların hepsi birer eksiklik  olsa bile  en hızlı kendini yenileyen her hafta daha fazla ne yapabiliriz derdiyle yeni şeyler üreten, öğrenciye ulaşmak için can hıraş mücadele eden öğretmenler çok büyük çoğunlukta… Öncelikle bunun gerçek manada takdir edilmesi gerekiyor.

Uzaktan eğitimin tarihsel sürecinde yani 1840’larda İngiltere’de raylı sistemlerin gelişmesiyle başlayan posta yoluyla eğitim denemelerinin ardından daha o yıllarda uzaktan eğitimle ilgili hazırlanan ilk raporda bu sürecin okul ortamına göre çok daha zor, meşakkatli olduğu, sabır ve özen istediği falan belirtilmiş. Yani ta o yıllarda kolay olmadığı anlaşılmış. Sonra ki yıllarda da radyo ve tv kanalları üzerinden örgün öğretime hep bir destek olarak varlığını sürdürse de okullar hep eğitimin ana yeri olarak kalırken uzaktan eğitim zorunlu durumlarda -çoğunlukla sadece yetişkin eğitiminde- alternatif olarak kalmış o günden bu güne…

Bugün de aslında uzaktan eğitim doğrudan eğitimin kendisi değil, ama şu an sanki uzaktan eğitimle her şeyi yapıyoruz, normalde ne öğretilmesi gerekiyorsa öğretiyoruz, her şey güllük gülistanlık havası çok sıktı gerçekten. Oysa her şey eksik her şey yarım. Geri dönütlerini alamadığımız, etkileşim sağlayamadığımız, verilen emeğin karşılığını da göremediğimiz herkes için çok yıpratıcı bir süreç oldu ve savunulacak, alternatif gösterilecek bir yönü de kalmadı…

Süreç uzadıkça uzaktan eğitim artık gitmiyor, ulaşılamıyor yani karşıda fiziksel olarak var saydığımız öğrenci orda ruhen yok artık. Evrene boşa mesaj gönderilmesi gibi bir şeye döndü. Öğretmenler evet elinden gelen her şeyi fazlasıyla yapıyor ama çocuk orda değil, karşınızda öğrenme aşkıyla yanıp kavrulan kimse yok, orada olunca dinlediğini hatta öğrendiğini varsayıyoruz oysa çocukların çoğu sadece zorunluluktan fiziki olarak orada bulunuyor hatta bi çoğu bulunmuyor bile.. Bunun en önemli nedeni bana göre akademik boşluklar o kadar arttı ki alt öğrenmeleri eksik kaldıkça, anlayamadıkça, öğrenemedikçe daha çok uzaklaştı çocuklar. Kavranamadan, öğrenilmiş varsayılan konular ilerletilirken çocuklar, bu yolculuğun akademik olarak çok gerisinde kaldı. Yani asında 1 yıldır okuldan uzaklar ama boşluk iki yıla çıktı. Eskiden yaz döneminin uzunluğundan ve çocukların öğrendikleri çoğu bilgiyi yazın unuttuklarından yakınırken geçen yıl yarısı eksik bitirilen bir yılın üzerine, bir yıl daha bindi. Nasıl anlasın çocuklar?

Geçen yıl  1. sınıftan  yarım kalan bir öğrenci seneye 3. sınıfa başlayacak; geçen yıl liseye başlamış henüz ortaöğretim sistemine alışmamış bir öğrenci seneye alanını seçmiş ve 11 sınıf olarak başlayacak yani her sınıfın durumu birbirinden beter; o kadar büyük  akademik boşluklar oluştu ki çocuklar bunun altından nasıl kalkıp tekrar okula ve öğrenmeye motive edilecek gerçekten çok düşündürücü. Sosyal ve duygusal boyutlarına girmiyorum bile. Bu nedenle şu an derslere katılmak istemiyorlar, dahil oldukları çoğu dersin konularını anlamıyorlar çünkü.  

Çocukların belirli bir çalışma ve öğrenme disiplini sağlamaları gerektiği yönünde yaşlarının üzerinde bir beklenti oluştu, Müfredatı yetiştirme gayretiyle yapılan her şey ön koşul öğrenmelerin tam gerçekleşmeden sürekli ilerlenmesinden dolayı çocuklar öğrenme alanından tamamen koptu. Öğretmen alleme-i cihan olsa çocuk seni anlamıyorsa bilmem ne teknolojisiyle içerik hazırlasan ne olacak o da işin ayrı boyutu. Ha bir de şu var ki web araçlarıyla falan içerikler hazırlayınca mucizeler yarattığınına, her şeyi öğrettiğine inanan bir kesim var ki buna da çok gülüyorum.

İlkokullarda bir nebze sınıf öğretmenleri gün içinde aynı öğrencilerle 6 ders yaptıkları için durumu daha iyi götürseler de ortaokul ve liselerde öğrenme kayıpları altından kalkılamaz boyutlara ulaştı çoktan. Mesela geçen yıl beşinci sınıftan olan bir çocuğun yarım kalmış eğitimi seneye 7. sınıf müfradatı ve 7. sınıf kitaplarıyla başlayacak yani çocuk arayı nasıl kapatırsa kapatsın denilecek.. Eksik konular belirlenip, önce onlar kapatılıp tekrar müfredata dönülmeyecek ve bu durum çocukların okuldan çok daha fazla soğumasına neden olacak.

Bir de şimdi 1 martta yüz yüze eğitim başlayacak diye umut içinde bekliyoruz iyi güzel ama bu iş yine veli inisiyatifine bırakılıyor yani veli isterse göndermeyecek. Bu hibrit model birinci dönem de çok karmaşa yarattı, bi çok veli sağlık endişeyle çocuğunu göndermedi, sınıfın  bi kısmı geldi -onlarda iki gün- bi kısmı hiç gelmedi; gelmeyen öğrenciler 6 saatle sınırlı uzaktan eğitime mecbur kaldı ki bu da büyük bir eksiklik yaratarak sınıf içi eşitsizlikleri çok daha fazla arttırdı. Şimdi yine kademeli başlayacak hibrit eğitim aynı sorunları devam ettirecek gibi. Yine de iki günde olsa çocukların okula devam etmesi bir yerden başlanması adına çok önemli, umarım herkes okula göndermek için ayrı bir gayret gösterir ve umarım bir an önce tam zamanlı okullarımıza döneriz…

Yoksa süreç uzadıkça pandemi özellikle öğrencilerde yeni bir konfor alanı yaratacak ve yıkılması zor içselleşmiş, okula dönmek istemeyen, motivasyon ve güdüleme kayıplarıyla boğuşan öğrenciler çıkaracak karşımıza…

 

Sağlıcakla…

Nermin ELMAS

 

 
Toplam blog
: 55
: 866
Kayıt tarihi
: 19.10.17
 
 

Eskişehir doğumlu.. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu.. M.E.B de Rehber Öğretmen.. Md...