Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Aralık '08

 
Kategori
Tarih
 

Bütün Kuran’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız/Aidiyet (3)

Bütün Kuran’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız/Aidiyet (3)
 

“Şartlanmaların” açıklanması için bile olsa, Batının yükselişinin tarihi, bu uygarlığa katkıda bulunan kültürler göz ardı edilmek suretiyle 15. Yüzyıldan itibaren başlatılırsa, sadece “Batı” kalır. Diğerleri ise uzak bir geçmişte ufalanıp giden, varsayılan hayat baloncuklarına dönüşürler. Bu durum ise bugüne yön verdiği düşünülen fırsatçıların kendilerine biçtikleri kimliğe uyarlanan yalanın “bir” tarihi olur. Ama yıkanılan suyun aynı su olmadığı gerçeği, ölçeği ne olursa olsun hiçbir örtüyle, hiçbir zaman kapatılamaz. Tarih olmadan kimlikler açıklanamaz. Çünkü bir toplumun tarihi o toplumun aynı zamanda kimliğidir de.

Avrupa tarihini tersinden başlatmak mümkün olsaydı, eğer günümüzün uygar Avrupa’sından geriye doğru bir yolculuk yapılabilseydi, elimizde neredeyse neandertal insanın fosilinden başka hiçbir şey kalmayacaktı. Avrupa bahsedilen ‘hiçbir’ şeye en azından iki kez yaklaşmış, her seferinde aslında kendisi olan başkasının ideolojik ya da yönetimsel menfaatlerinden doğan insafıyla uygarlığını kurtarmıştır. Bir üçüncüsünün olamayacağını da kimse söyleyemez. Çünkü karşımızda, artık nüfusuyla olduğu kadar altyapısı ve teknolojisi ile de yaşlanan bu topluluk, ne yazık ki uygarlığının temelinden fışkıran insani seslerin var olma çığlıklarını duymazlıktan gelmekte, dahası bunları yöntemli bir şekilde bastırmaktadır.

Bütün anlatılanların ötesinde Avrupa’nın gerçekten BATI olabilmesi Türkiye’nin üyeliğinden geçecektir. Görünürdeki bütünleşmenin dini bir yapıya dönüşmemesi ve ÖTEKİ olarak görülen dinamiğin sözü edilen bütünlük içinde yer alması aslında, Avrupa’yı, Avrupalı/Batılı yapacaktır. Üye sayısı 20’nin üzerinde olmasına karşın bayrağında 12 yıldız bulunması eğer 12 Havariyi temsil ediyorsa, bir Hıristiyan kulübü olan birlik, elbette Türkiye’yi anılan kültürle yoğunlaşmasına rağmen tam üye olarak kabul etmeyecektir. Kamran İnan’ın deyimiyle, yirminci yüzyılda bile uluslararası ilişkilerini din esası üzerine oturtan bir toplumun bundan vazgeçmesini beklemek yanlış olur.¹4 Avrupalının bu at gözlüğünü kendisine yakıştırması hiç kuşkusuz duygusal bir anında Cemil Meriç’i “Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın”¹5 cümlesini kurma karamsarlığına değin sürüklemiştir.

Güvenç’e göre, karşımızda kendisini aşmayı düşündüğünü hissettiren ya da öyle görülen bir Avrupa bulunmaktadır. Ama hali hazırda elinde bulundurduğu mevcut malzeme ile bu durumu yaratması mümkün gözükmemektedir. Yeni bir kana, yeni bir aşıya ihtiyacı vardır. Amerikan ya da Japon kanı ya da aşısı kullanılamayacağına göre, bünyesinin kabul edebileceği en yakın aşıya, yani Türkiye ya da Rusya’ya yönelmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu iki devletin de bir diğerine yabancı kalmadan, birbirlerini biraz daha yakından tanımalarında yararlar bulunmaktadır. ¹6

<ı>Kaynaklar/alıntılar:
¹4İnan, Kamran. Avrupa Siyasi Birliği ve Türkiye: Avrupa Birliği ve Türkiye. Merkez Bankası Yayınları. Ankara 1999, s.9.
¹5Meriç, Cemil. Ümrandan Uygarlığa. Ötüken Yayınları, 1979, İstanbul, s.9.
¹6Güvenç, Bozkurt. Avrupa Siyasi Birliği ve Türkiye: Avrupa ve Türkiye İlişkilerinin Tarihi Kaynakları, Gelişmesi ve Bugünkü Sorunları. Merkez Bankası Yayınları. Ankara 1999, s.87.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara