Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
Bayramlar
 

Büyükler nedense paramız olduğunda ne alacağımızı bilmezdi.

Büyükler nedense paramız olduğunda ne alacağımızı bilmezdi.
 

Sude Hanım


Sarı ekmek ayvalarını bilirsiniz, kokulusu da olur… Yumuşacıktır, üzerindeki tüyleri tişörtüne silersin, ardından dişleri geçirirsin…

Birkaç ısırıktan sonra ayva boğazına durur, öksürmeye başlarsın, arkadaşlarına sırtını döner ağzındakileri çıkarırsın, ardından mutlaka su içmen gerekir…

“ Caminin şadırvanına kadar yarışalım mı?”

***

Mahalle arasında beşte devre, onda biten maçlar... Saatler süren koşturmaca…

Aldım verdimle kurulan takımlar...

Zayıf tarafa verilen avans...

Balkondan olanı biteni izlerken maçın en heyecanlı yerinde seslenen anneler…

“ Terleme demedim mi ben sana!”

“ Baban gelecek birazdan evde ekmek yok”

Mandala sıkıştırılmış paranın dönerek aşağı inişi, rüzgâr varsa komşunun balkonuna düşüşü...

“ Ayşe teyze annem ekmek almak için para attı da sizin balkona…”

“ Bize de iki ekmek alsana Ahmet ağabeyin gelmedi daha”

“ Olur”

“ Kendine de bir şey al”

<ı>Öyle söylenirdi o zaman. Büyükler nedense paramız olduğunda ne alacağımızı bilmezdi.

Yapılan işin karşılığında harçlık verirken “ Bir şey al” derlerdi

Ne alırdık?

Leblebi tozu, Sosyal Evler tatlısı( bu tatlının başka bir adı daha olmalı mutlaka, bilirsiniz küçük halkalar şeklinde, tulumba tatlısının uzatılıp çember hale getirilmişi), ufak renkli kaplarda kaymak, içinden araba resimleri çıkan sakızlardan ( adı aklıma gelmedi)...Misket...

Miskete diki derdik biz...

Yere bir üçken çizip misketleri içine koyardık… Seçtiğimiz başka bir misketle üçgenin içindekileri dışarıya çıkartmaya çalışırdık...

Şimdi düşünüyorum da ayrı bir jargonu varmış o işin...

Üçgenin adı; mor

Kırılmış misketin ismi; yarım g.t

Hadi kaflik nedir onu da siz bulun...

***

Siyah önlüklerin kopan kuşakları, vişne lekeleri, uhu lekeleri, sıçan uçurtmalar, defterlerin kıvrılan sayfaları, kenar süsleri, uçları çabucak kırılan kalemler, ortası delinip iple kaybolmasın diye boyna asılan yeşil pelikan silgiler, panter ayakkabılar, Esem sportlar…

Evinden oynamaya çağrılan arkadaşlar…

“ Fatma teyze, Erol dışarıya çıkacak mı?”

“ Ders çalışıyor…”

“ Osman Amcanın ( bakkal) karşısındaki parka gidiyoruz biz, oraya gelsin”

Küflü salıncaklar, kaydıraklar…

İnşaatlarda plastik boruların silah olarak kullanıldığı, mermisi kâğıttan yapılmış külah savaşları…

Su savaşları...

Taş savaşları…

Yarılan kafalar...

Hayatımızın bir parçası haline gelmiş, kendimizi yerine koyduğumuz çizgi roman kahramanları…

Teksas tamam çok cesur da adamlarında iş yok… Rodi çocuk mesela”

“ Çocuk ama acayip savaşıyor.”

“ Profesör olmasa hiçbir şey yapamazlar, kırmızı urbalı İngilizler yener hepsini”

“ Tommiks var ya gerçekmiş”

“ Nerden duydun?”

“ Ağabeyim söyledi, Amerika’da gerçek Rangerler varmış…”

“ Olur mu lan, Konyakçıyla Doktor da mı gerçek?”

“ Evet”

“ Ha bire içiyor onlar oğlum”

“ En yakışıklısı Zagor.”

“ Bence de”

“ Bence de”

“ Onun şişman yardımcısının adı neydi?”

“ Çikooooo!”

Mahalledeki başıboş köpeklerin hepsinin adı Puikti...

Puik aynı zamanda pire torbası anlamına da gelirdi...

***

Oturdum bayramla ilgili, içinde şeker, çocuk, mendil geçen bir yazı kaleme alayım dedim... Galiba beceremedim…

Aklıma bunlar geldi...

<ı>Bayram galiba çocuklara bayram…

Komşunun bahçesinden aşırılın ekmek ayvası tadında

MUTLU BAYRAMLAR…

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..