Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Cadı Avı

Cadı Avı
 

Türkiye’de son bir kaç yıldır nüfusun hatrı sayılır bir bölümü siyasete girdi. Her zaman en kısa sohbetlerde bile konuşulan devlet sorunları için halk artık aktif olarak rol almaya başladı. Seçmen oyuna sahip çıkmaya çalışırken, bir taraftanda oy elde etmeye başlandı. Bir bakıma demokratik bir olgu gibi görünen bu değişim, diğer yandan büyük hataların peşi sıra geldiğini ve bilinçsiz, hoşgörüsüz bir ortam yaratıldığını aşikar bir şekilde sergilemektedir. Siyaset görüş ve bilinç işidir ağırlıklı olarak, görüşünüz sağ ya da sol olabilir, hrhangi bir sol parti veya bir sağ parti destekleyicisi ya da seçmen’i olabilirsiniz. Bu siyasi görüşünüzü ve seçme hakkınızı belirler. Bunun yanında ise ise bilinç yer almaktadır ya da almalıdır. Görüşünüz’ün temsilcisi bir parti hatalar yapıyor ise, yönetiminde aksaklıklar var ise ve en dayanılmazı raydan çıkmış ise burada bilinç devreye girer. Artık bu parti görüşü temsil etmemektedir. Yolların ayrılma zamanı gelmiştir. Görüşünüze yakın ya da aynı görüşte bir partiye seçme hakkınızı kullanma durumu doğmuştur aslında. Fakat bizim ülkemizde ne hikmetse böyle olmuyor. Büyük bir çoğunlukta, bir körlüktür, bir sabit fikirliliktir, bir inattır gidiyor. Yıllarca iyi ya da kötü bir siyasi parti’ye ya da bir siyasi parti lideri’ne bağlanıp uçurtma kuyruğu gibi sallanan bir toplum oluştu Son dönemlerde yaşanan sıcak gelişmelerde bunun en açık göstergesi, sağcı parti seçmeni, sol seçmeni yok sayıyor, sol seçmen sağcıyı sığ görüyor, etnik parti grupları ne yaptıklarını bilmiyor. Bunun en kötüsü’de parti yönetimleri bunun böyle gitmesine ses çıkartmıyor. Çünkü bu şekilde oy oranları, iktidar hesapları, rantlar v.s. v.s. Bu durumu iktidar’ın düzeltmeye çalıması, ana muhalefetlerinde buna destek vermesi asıl görev olmalıyken, iktidar’ın daha da baskıcı, daha da organize olduğunu, ana muhalefetin ise bilinçsiz seçmenin bir türlü gözünü açamaması göz önünden kaçmıyor.

Bu durumları değerlendirdiğimizde, halk olarak işin içinden çıkmazken birden insanın aklına acaba “Cadı Avı” mı başladı demek geliyor insanın içinden. Çünkü hergün yargıya yapılan baskılar, hapse giren ve suçluluğu kanıtlanmamış kişiler, anlaşılmayan ayak oyunları havalarda uçuşuyor.

Cadı Avı, 1942 yıllarında Amerika’da Joseph Raymond McCarthy tarafından büyük bir komünist komplonun varolduğunu iddia etmesiyle başlamıştır. Elinde hiç bir delil olmadan önüne geleni hapse atmış ve delillerin bulunamama sebebini ise komplonun ne kadar profesyonel ve büyük olmasına bağlamıştır. Bu dönemde Sovyet casus Alher Hiss’i 1948 de mahkum etmesi, Julius ve Ethel Rosenberg’in 1950 – 54 arasında casusluk suçlamasıyla asılarak öldürülmesi, (Amerikan Komünist Partisi CPUSA üyesiydiler. Sovyetler Birliği adına casusluk yapmakla suçlanıp yargılandılar, suçlu bulundular ve idam edildiler. Bu suçlamaların doğruluğu tartışmalıdır. On yıllarca sonra Sovyet haberleşmeleri VENONA projesi ile deşifre edilmiş ve kamuya açılmıştır. Bu haberleşmelerde Julius Rosenberg'in aktif olarak casusluk yaptığı yeralmakta ancak suçlu bulunduğu casuslukla ilgili ya da Ethel Rosenberg'in ilgisi olduğuna dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. “vikipedi”) daha sonra 1929 – 30 yıllarında büyük ekonomik bunalım sırasında komünist partiye kayıt olan aydınlar’ın, sanatçıların neredeyse hepsi av’a dahil olmuşlardır. Av’ dahil olan ünlü isimlerden biri de Elia Kazancıoğlu’dur 07.09.1909 Kayseri doğumlu Rum asıllı ABD’li bir yönetmendir. 1952'de Amerika'ya Karşı Etkinlikler Komitesi'nce (HUAC) sorgulanan Kazan, komite’de yer alan arkadaşlarının adlarını vererek büyük eleştirilere hedef olmuş ve itibarını kaybetmiştir.

McCarthy Cadı Avı’nı başlatarak büyük bir ün kazanmıştır. Yalanlarla, sahte belgelerle seçimler kazanmış, büyük komplo teorisiyle rakiplerine göz dağı vermiş hatta komünist parti liderlerinin idamlarını bile gerçekleştirmiştir. Kendini eleştiren, rakip olan herkesi komünist ilan etmiştir. McCarthy tüm bu planlarında büyük bir hata yapmış ve ordu’ya yüklenmiştir. Bu son hamlesine kadar başarılı olan McCarthy bu hamlesiyle hüsrana uğramıştır.

Duruşması sırasında avukatı joseph welch, McCarthy’ye "if it were in my power to forgive you for your reckless cruelty, i would do so. i like to think i'm a gentle man, but your forgiveness will have to come from someone other than me."
"let us not assassinate this lad further, senator. you've done enough. have you no sense of decency, sir? at long last, have you left no sense of decency?" (Çeviri yaklaşık olarak; Eğer senin pervasız zulümünü affetmek benim elimde olsaydı affederdim. Anlayışlı biri olduğumu düşünmeyi seviyorum ancak seni benim dışımda birinin affetmesi gerekli. Bu genç adamı daha fazla katletmeyelim, senatör. Bu kadarı yeter. Sende hiç nezaket duygusu yok mu bayım? En sonunda nezaketsizliği bıraktın mı?) demiştir. Belki durumu anlatan en iyi sözlerde bunlardır.

McCarthy’nin başlatmış olduğu bu av sanki son dönemlerde bazı noktalarda, bazı olayları anımsatıyor insan’a. McCarthy içki problemi yüzünden sirozdan öldü, peki içki içmeseydi ve yaptığı bu olaylar neticesinde nasıl ölürdü ya da öldürülürdü düşünmek pek hoş olmuyor.

 
Toplam blog
: 99
: 2370
Kayıt tarihi
: 25.03.07
 
 

1977 yılında İstanbul'da doğdu, zamanının getirdiği bir çok avantajı değerlendirdi. Sokakta oynad..