Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Cadı Süpürgesi

Cadı Süpürgesi
 

ALİCE


Kapıyı açtım. Gideceğim dur bekle hele biraz. Görüyor musun ki aşağısı hep uçurum. Kanadım da yok iteleyip durma. Çek ellerini arkamdan da tedirgin etme. Dur bir nefes alayım. Biliyorsun ki kapanır bu kapı biraz sonra. Bir daha ne zaman açılır bilinmez! Sonra beraber ellerimizi sıkıca tutup atlayacağız aşağıya. Öyle tek başına gitmek olur mu ben yol iz bilmem buralarda. Ya Âlice'i de bulamazsak o zaman iskambilden adamlar girer rüyalarıma.

Dur bir...

Bu uçurumun dibi gittikçe neden tek bir siyah nokta olup kayboluyor? Dikkat et bak! Nasıl iki aydan yapılmış bir makas parlıyor. Sanki dişliler dönüp uçurumun dibini kaplayan bu iki ayı birbirine bağlıyor. Parıltı yanıltı makaslar keskin istersen biraz daha düşünelim.

Bak yine aklımı karıştırdın ne istersin şu eteklerimden, acaba bu uçurum mu yoksa bir teneke yağı, şişelere boşaltan huni mi? Dediler dinletemediler açma kapıyı kafan karışır rüzgârı tutar yüzün gözün bulaşır. Dinlemedim hep merak ettim...

Ne anlamı var ki dibi sonsuz olmayan uçurumun? Birde onlar orada biliyorsun daha önce itelediklerimiz!

Dur ya dur uçurumun dibini göremiyorum. Bırak aceleye gelmez bu işler, kızdırma beni bak hiç acımadan atarım seni. Gördün mü? Uzat şöyle başını aşağıda daha kimler var kimler... Neden açtınız bu kapıyı diye sorarlarsa şimdi. Bu kadar açmayalım kapının arasını görmesinler bizi. Bekleyelim giderler belki…

Dur dur... Gittiler… Gel uzat kafanı gel gel... Biraz daha öne doğru gel. Korktun mu?

Israrla atla diyen sensin! Şimdi ne oldu kuzum niye, korktun?

İki küçük çocuk var bak aşağıda. Kırmızı hırkalı, mavi etekli hani o saçları lüle lüle olan, etrafa ne kadar da yabancı. İşte o benim.

Sorma yıllar önceydi... Annemi bile anımsamıyorum. Bir amca gelmişti sokağımıza. Biz ip atlar top oynardık. İşte o amca bizim sokağın yolu boyunca çikolatadan kaleler yaptı. Pencerelerinde kırmızı horoz şekerleri, çatısında kocaman bir rüzgârgülü vardı. Ben merak edip çikolatadan kaleyi, takip etmişim bilmeden adamın izini.

Bir ekmek fırınının kapısına dayandım. İçerde gözleri olmayan bir aslanın azı alev doluydu. Adamlar elleri kolları bağlanmış küçük çocuklara ‘’bakın çocuklar içerisi buradan biraz daha sıcak sakın korkmayın’’ deyip deyip. Bindirip küreklere salıveriyorlardı ateş dolu aslanın ağzında ki cehenneme.

Olanları görünce çok korktum. İşte aşağıda ki o günkü halim… Aslında dikkatli bakarsan kendini de göreceksin. Gerçi korkuyla yaklaştın ama hep meraklıydın. Ben seni ilk o gün tanıdım meraklı hanım. Neyse durdun bana sordun ‘’bizi görmüşler midir’’ diye… Adamlardan biri fark etmişti de korkutmadan yaklaşmıştı ya üzerimize. Hem meraklı hem akıllı olmasan kurtulamazdık adamlardan.

Adamın belinde uzunca bir ip vardı. Bizi yakaladığı an da tuttun ipin ucunu döndün de döndün, döndün de döndün adamın etrafında. Neye uğradığına şaşırmış zavallı, seni tutacağım derken nasılda iteledin onu aniden. Bütün çocukların elleri kolları bağlıydı ama boş durmadı ayakları. İteledik durduk iteledik durduk tam aslan açmıştı alevden azını… Verdik küreğe adamları.

Meğer bu adamlar bu nedenle kurarlarmış çikolatadan yaptıkları sinsice planı.

O gün oradan kurtulduk ama meraklı hanım sen hiç benden ayrılmadın. Ne kapılar açıp ne kapılar kapattık, cadıların süpürgeleriyle ne yolculuklar yaptık.

 
Toplam blog
: 10
: 576
Kayıt tarihi
: 15.06.10
 
 

Herşeye rağmen hayatın yaşamaya değer olduğuna inanıyorum.. ..