Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çalıntı

Çalıntı
 

Hiç aklımda yoktu, öylesine çalıverdim işte. Birisinin kapısını değil; zamanımı. İşyerinden izin alıp çıkmıştım, ne kadar süreye gereksinimim olacağını bilemediğimden, bütün öğleden sonrası için almıştım iznimi. Aslında biraz da, erkenden evde olmak istedim. Ama düşündüğümden de çabuk bitti işim. Ben de hayatımdan “zaman” çalmak istedim. Hani hiç aklınıza gelmeyen bir anda, “zaman” size kalır, ya da hayatınızın olağan akışının dışında bir şey yaşarsınız... “Çalıntı” derim ben böylesi zamanlarıma. Bu gün de işte böylesi bir zamandı benim için. Griliğini yavaşça yitirip, maviye çalan serin bir İzmir gününün öğleden sonrasında, evime koşmadan önce, “Deniz”imi yaşamak istedim; ne zamandır görmemiştim; özlemiştim... O özlemle, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nı aşıp da, denizin kıyısına bir geçişim vardı, görmeliydiniz!


O da beni özlemiş olmalıydı; kıyısına vardığımda esen “Poyraz”a bakılırsa. Yoksa imbat mıydı? Bu rüzgârların ne olduğunu bir türlü öğrenemedim. Bir tek, poyrazın soğuk olduğu kalmış aklımda. Denizden yani kuzeyden estiğine, eserken üşüttüğüne bakılırsa poyraz olmalıydı. Bu kış gününde imbat olacak değildi ya. Kim bilir... İzmir bu, belli de olmazdı... Bu sefer de bir başka güzeldi körfez; mavi desem değil, gri desem hiç değil, sanki, sanki maviye çalan bir griydi. Ya da ben öyle sandım bilmiyorum. Önemli de değildi, yine bütün güzelliğiyle, ufka uzanan enginliğiyle oradaydı. Sıkı esiyordu rüzgâr, iyice kapadım mantomun önünü, sıkı sıkı sarındım. Kimseler yoktu kıyıda; yürüyen bir iki kişi, balık tutan, kır saçlı bir adam ve bir “boyozcu”. Haşlanmış yumurtalarıyla satıyordu her zamanki gibi boyozlarını. Bu kez ruhumun açlığı doysun diye, bir boyoz alıp, döke saça yedim, kırıntılarını balıklarla paylaştım. Biraz da rüzgarda savrulan saçlarımla.


Çalıntı zamanımın keyfini çıkara çıkara, Güzelyalı Köprüsü’ne ulaştığımda, köprünün ayağında, bir zamanların simgesi yeşil parkasıyla, saçı sakalı birbirine karışmış bir adam, öylece beton zemine yatmış uyuyordu; “hayatı” zaman tarafından çalınan bir adam... Daha bir üşüdüm sanki onu görünce, içim sızladı. Köprüyü geçerken, ayaklarımı sallayıp oturduğum kenarlıklar bile güldürmedi yüzümü. İçimde inceden bir sızı...eve yollandım.


Zamanın “hayatınızı çalması” yerine, hayatınızdan “çalıntı zamanlar”ınızın; "mavi an”larınızın olması dileğiyle, sevgiler.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..