Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '09

 
Kategori
Tarih
 

Çanakkale'nin öte yüzü

Abdülkadir GÜLER

ÇANAKKALE deyip geçmeyin. Yaklaşık 253.000 şehidimizin kanlarıyla kazanılan buMukaddes topraklarda, bugün hür ve bağımsız yaşıyorsak bu kahraman ve yiğit Mehmetçiklerimize borçlu olduğumuzu unutmamak gerekir.

1915 yılında bu toprakları işgale gelip Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışan, ardından Gelibolu’ya asker çıkaran işgalci ordular, 25 Nisan 1915’den 1916’ya kadar Çanakkale Savaşları devam etmiştir. İnançla ve umutla ayağa kalkan savaş özellikle Mehmetçiğin gazabına uğradı. Bu kutsal topraklara düşmanlar ayak basmadı, basıp geldi ise, geri dönmek ve ölmek zorunda kaldı.

Siz kanlısırt, Kocaçimen, Kabatepe, Alçıtepe, Ertğrul Koyu, 7.Bölük, 19 Tümen, 24.27, 36. 55. ve tarihe şan veren 57. Alay kahramanları, Anadolu’nun genç yiğitleri ve de sedülbahir Şehitleri bu sabah sizleri bütün kalbimle askerce selamlıyorum. Aziz ve kutsal ruhlarınıza Fatihalar sunarak merhabalar diyorum. Bu savaşlarda kahramanlık gösteren bazı komutanlarımızın adını vermek istiyorum. Ne yazık ki çoğu zaman Çanakkale Zaferi’nden söz ederken, bunlar unutuluyor. Bu yazımda onları rahmetle yâd etmek istiyorum.

57.Alay Komutanı Albay Avni Bey, Anafartalar Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Ünlü 27.Alay Komutanı Mehmet Şefik Bey, 36 Alay Komutanı Yarbay Cemil Bey, Sedülbahir’in yaralı aslanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, Edirne Sırtında Teğmen Mucip Bey, Binbaşı Halis Bey, Kumkale’ de Teğmen Halit Bey, Şehit Yedek Subay Ethem Bey ( Ezan okunuyordu Ethem Bey’i andığımda ), Nusret Yüzbaşı Hakkı Bey, Ezineli Yahya Çavuş, Havranlı Seyid Onbaşı, Bigalı Mahmut Çavuş, Yüzbaşı Hilmi Bey, Yine Binbaşı Mehmet Sabri Bey, Uşaklı Binbaşı Halil Bey, ve Sen Ey Maraşlı Ökkeş, Çorumlu Recep, Samsunlu İsa, Aydınlı Hasan, Adanalı Ahmet, Kırşehirli Mahmut, Erzurumlu Ömer, Mardinli Şeyhmus, Diyarbakırlı Bekir, Urfalı İbrahim, Antepli Cafer, Adıyamanlı Celal, Tuncelili Hüseyin, Erzincanlı Sadık, Ordulu Dursun, Bursalı Orhan, Vartolu Cemal, Rizeli Celal ve Denizlili Ömer ve daha niceleri bir hilâl uğruna, bir araya gelmişlerdi. Vatan için ölmek vardı, dönmek yoktu. Türk’ü, Kürdü, Laz’ı, Arab’ı, Çerkez’i, Boşnak’ı hep aynı inançla omuz omuza vermiştiler. Çanakkale sırtlarında. Aynı kazanda yemek yediler, lokmaları kardeşçe paylaştılar. İngiliz’e, Fransız’a karşı savaştılar. Gözlerini bir saniye bile kıpırdatmadan ve geriye bakmadan kahramanca savaştılar. Yiğitçe öldüler. “Çanakkale Geçilmez” dediler. Tarihe altın harflerle yazdılar ve destanlaştılar.

Yüzbaşı Hilmi Bey, savaş sırasında kahraman erlerimize yaptığı bir konuşmada:

“…Vatanımız için buralara geldik. Geri dönmek yok. Yaralılara, şehit olanlara dokunmayı, bende yaralanırsam veya ölürsem üstümden geçin. Unutmayınız ki bizim için zaman çok kıymetlidir.” Kurmay Albay Mehmet Şefik Bey’de aynı görüşü paylaşıyordu. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal ise askerlerimize aynen şöyle diyordu: Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir. Başka komutanlar hâkim olabilir. ( Tarih: 25 Nisan 1915, Yer: Conkbayır )

Yine Kurmay Yarbay bir başka konuşmasında ve bir başka cephede yine heyecan dolu bir konuşma yapmıştı. Tarih: 32 Mayıs 1915’ de Arıburnu Sırtları’nda şunları vurgulamıştı: “ “….Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki, bize verilen namus görevini eksiksiz olarak yapmak için bir adım geri dönmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlemeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.” diyordu. İşte askerlerimiz bu emirler doğrultusunda büyük bir inançla savaştılar, şehit gazi oldular. Destanlaştılar.

SİPERLERDE YAŞAM

Çanakkale Savaşları hakkında bilgi veren tarihçi ve araştırmacı yazarlar, Gelibolu Yarımadası’ndaki kara savaşları, siper ve süngü savaşlarıyla da ünlüdür. Türk tarafı durmadan Siperler, tabyalar kazıyorlardı. Bu siperleri beklerken düşmanı da bekliyorlardı. Uyku, uyumak yoktu. Savaşı kazanmak bir namus ve onur meselesi olmuştu. Her asker bu inançla evinden, köyünden, yavuklusundan elveda değip ayrılmıştı. Bunlar gibi Çanakkale’de binlerce vatan evladı vardı.15, 16 yaşlarında bıyıkları yeni yeni terleyen gencecik çocuklar da gönüllü olarak ordu saflarında yer almıştı.( bunlardan birkaçının fotoğrafları kitabımızın 205. sayfasında yer almıştır ). Çünkü Türk milletinin bağımsızlığı söz konusu idi. Ölmek vardı, geri dönmeği hiçbir kimse düşünmemişti.

Çanakkale Savaşları 8, 5 ay sürdü. Siperler, lağımlar ve de tünelleler her geçen gün uzayarak devam ediyordu. Kısa bir anlatımla siperlerde kalmam hayatta olmak demekti. Siperleri kazanlar biraz daha şanslı idi. Bir yabancı komutan STELİ HART bazı savaş tanıklarının aracılığıyla şu bilgileri veriyor:

“…Siperlerdeki askerlerin yıkılmaya başladıklarını gördüm. Ama Türkler sağ kanadımızdaydılar. Bizimkiler üzerimize gerilemeye başladılar. Çoğu bizim bulunduğumuz siperle girdiler. Ve biz gerilemeseydik ayakları altında ezilecektik. Türk hiç korkmadan ellerindeki eski yerli tüfeklerle saldırıyorlardı. Ölümden hiç korkmuyorlardı. Onları şaha kaldıran bir inanç vardı. Bizler siperlerden çıkıp kuru dene yataklarından birinin başına doğru koştuk. Bu olaylar 25, 26 Nisan 1915’ ler de yaşanmıştı. (1 ).

Hayret ki.. Bu ölüm, kalım Çanakkale Savaşı sırasında bir de satılık siperler de vardı.. Yazılan kağıt tabelalarında şunlar yazılıydı : “ Sahibinden Satılık Siper, Sahibinden satılık Deniz Manzaralı Siper, İhtiyaçtan Kelepir Satılık Oyuk, Kaçmayı düşündüğüm için yeni bir ev sahibi aranmaktadır, Satılık Türk Hamamı, Melboume Hotel, İngilizler Giremez, Sadece Avustralyalılar İçindir, Kahramanlar Barı Dikkat ! , Komutanların Girmesi Kesinlikle Yasaktır, Times Nehri Çay Evi, Aşk Bahçesi…, gibi parasal ( rant) getirim peşinde koşanlarda vardı bu kanlı topraklarda. Siper denilen bu oyuklarda akşam olunca yanan mumlar ve lambalar yamaçlar da hoş bir görünüm kazandırıyordu.

YENİ ZELANDALI ASKER

GEORGE BOLİNGER’İN ANILARINDAN

Tarafların siperleri arasındaki mesafe 15 metreyle 120 metre arasında değişiyordu. Siperlerin yakın noktalarında sigara içmek, yüksekselse konuşmak, hatta ses çıkaracak şekilde yürümek bile yasaktı. Çünkü karşı tarafta duyulan bir tıkırtının bedeli ağır ateş demekti. Siperler hem yağmurdan ve hem de güneşten fazla etkileniyordu. Yeni Zelandalı asker George Bolinger 9 Haziran 1915’teki büyük saldırıdan sonra çıkan durum hakkında kaleme aldığı anılarında şunları yazıyor: “ …Sıcak bastırıyor, milyonlarca sinek siperlere hücum etmekte, siperlerin dışında yüzlerce askerimizin cesetlerinden etrafa yayılan leş kokusu dayanılır gibi değil. 3 Ağustos 1915 günü de bitten ve postayla gelen mektuplardan bahsederek şunları yazmış: “ Şu korkunç bit belası en büyük sorunumuzdu. Posta çuvallarıyla her seferinde binlerce mektup geliyor. Ne var ki, gelen her on mektuptan dokuz tanesi “çarpışmada öldü”, yaralandı, , döndü.” Yâda kayıp gibi yazılması çok acı veren açıklamalar yazılarak, geri yollanıyordu.

Bir başka Yeni Zelandalı Sıhhiye eri George SKERRET ise anılarında ve savaş günlüğünde şunları not olarak yazmış: Binlerce sinek vardı. Pis koku hat safha da idi. Her taraf kötü kokular içinde idi. Sanki cesetlerin toprak altında değil, üstünde olduğu bir açık mezarlıktı. Askerler yaralı ve perişandı. Etrafa pis kokular sarmıştı. Açlıkta hat safha da idi. Zaten sıcak yemekte yoktu. Türklerle aramızda cesetler ve leş kokusu vardı. Bizden, yada onlardan birinin cesedi idi. Fena kokuyordu. Tam siperimizin önünde idi. Bir gece onu yakmaya karar verdik. Ama koku daha da beter olmuştu. Ondan sonra günlerce kızarmış insan leşi kokusuyla yedik, içtik, uyuduk ve yaşadık. ( 2 ),

Ertuğrul Koyunda binlerce ceset vardı. Sıtma, kolera, dizanteriden binlerce hastamız vardı. Günde12 kez tuvalete gidip gelenler çoktu. Dizanteriden hastalarımızın sayısı 16 bini geçmişti. İlaçta yoktu. İçme suyu da yoktu. Cephede savaşırken diliyle kayaların nemli taşlarını yalayıp susuzluğunu güya giderenler vardı. Ayıptır söylemesi mecbur kalıp sidiğini içenler bile vardı. Söylenmesi, inanılması zor olan bir şey. ( Ben bu satırları 92 yıl sonra yazarken, şehitlerimizin bu acılı ve sıkıntılı günlerini düşünürken arlandım, utandım Samimiyetle ifade edeyim ki gözyaşlarımı tutamadım. Askerlerimiz zor koşullarda savaşmışlardır.).

Beşinci Osmanlı Ordusu Başkomutanı Mareşal liman Von SANDERS ise bu yoklukları şöylece anlatıyor anılarında: “ Bir asker için mutlulukdenenbirşeyvarsa, Türklerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Türkler fakir insanlardı. Buğday kırığından yapılmış çorba en önemli yemekleriydi. Sağlıksız su içerlerdi. Çamur barınaklarda yatıyorlardı. Fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı., Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvi bir vatan sevgisi vardı. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir başka millet ferdi daha görmedim.( 3 ).

İşte dünya tarihinde Çanakkale’yi Geçilmez” kılan bu manidar durumlardır. Askerlerimiz başta değerli komutanları olmak üzere hepside Çanakkale Savaşlarını bir namus meselesi olarak yaptılar.

Bu satırları yazdığım saatlerde TV’lerde bir haber dinliyorum: İstiklal Savaşımızın son kahramanlarından Velsel Turan Beyi Konya’da kaybettik, ( 25 Mart 2007 ). İstiklal Savaşı gazimiz 107 yaşında idi. Allah’tan rahmet diliyorum. Hayatta tekbir gazimiz kaldı. Yakup Sattar. O da111 yaşındadır.

Bu yazıları söz olsun, adet yerini bulsun diye yazmıyorum. Özellikle geçlerimiz tarihimizi iyice bilmelerini dilerim. Özellikle gençlerimizin tarihimizi iyi bilmelerini istiyorum. Öyle kolay kolay bugünlere gelmedik. Çanakkale Savaşları tarihin haşin realitesi içinde ibret dolu, acı dolu olaylarla doludur. Bunları bilmek zorundayız. Tarihini, geçmişini bilmeyen milletlerin coğrafyasını, sınırlarını başka uluslar çizer. ( 4 ),

Kaynaklar:

1- Çanakkale Mahşeri / Mehmet Niyazi, 38. basım. Ötüken Yayınları İstanbul 2006.

2- Korkak Abdül’den Coni Türk’e GELİBOLU / Erol Mütercimler, 5. baskı İstanbul 2005.

3- Çanakkale’nin Öte Yüzü (1 ) Tasvir Gazetesi 3 Ocak 2008.

4- Çanakkale’nin Öte Yüzü ( 21 )Tasvir Gazetesi 4 Ocak 2008.


5- Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı ( Gezi, Araştırma, İnceleme), Abdülkadir Güler,

4.baskı-Aydın.Kasım 2008.

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..