Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '16

 
Kategori
Tarih
 

Çanakkale Savaşı ikinci ulusal savaşımızdır

Çanakkale Savaşı ikinci ulusal savaşımızdır
 

Seyit Onbaşı. Bataryanın zincirli vinci zarar görünce 215 okka mermiyi sırtında taşıyıp atış yapılmasını sağladı.


19. yüzyılın sonunda Osmanlı devleti varlığının son yıllarına yaklaşmışken, 1789 Fransız devriminin bütün dünyayı etkileyen, hatta belirleyen sonuçları Türkiye’de de görülmeye başlamıştı (bilerek Türkiye diyorum, çünkü bizim dışımızda herkes Osmanlı’ya Türkiye diyordu). Türkiye’de ulusalcılığın başlangıcı 1878 Berlin antlaşmasıdır. Çünkü Balkanlardaki Osmanlı varlığının sona erdirilmesine yönelik maddelerden başka devleti kalbinden vuran başka bir madde daha vardı: Gayrimüslim azınlıkların vatandaşlık hakları.

Osmanlı Devleti hükümranlığını halktan aldığı haraçlar ve vergilerle, devletin kuruluşunda akıncıların komşulara yaptığı akınlarda aldığı ganimetle sağlıyordu. Gayrimüslim halklardan Müslümanlardan resmi olarak daha fazla vergi alınıyordu. Osmanlı Devleti üretmiyordu, gelir kaynağı buydu (Ayrıca alınan bütün vergiler, paralar saraya, padişaha ve paşalara gidiyordu, devletin harcamaları Üsküdar’da bitiyordu). Azınlık hakları, eşitlik diye bir takım ‘akla zarar’ fikirler türeyince ve Berlin Antlaşmasıyla Hıristiyanlardan alınan vergiler düştü. Bu açıkça devletin gelirini de düşürdü. Zamanla devlet memurunun maaşını ödeyemez duruma geldi ve Düyun-u Umumiye (devletin iflasının ilanı) gerekti.

Bir yanda bu gelişmeler olurken diğer yanda Osmanlılığın Osmanlıyı artık ayakta tutamayacağı görünmeye başlamıştı. Osmanlı vatandaşı olan, Türklerden başka herkes kendisini ulusal isimle anıyordu, yani Arnavut’sa Arnavut, Bulgar’sa Bulgar, Rum’sa Rum, Ermeni’yse Ermeni gibi. Ama bir tek Türkler kendilerine Osmanlı diyordu (Bakınız, Batış Yılları, Falih Rıfkı Atay).

Zamanla bu da geçmişte kalmaya başladı. Önce aydınlar arasında Namık Kemal ile birlikte ‘Jön Türkler’ (Jön, Jeune, Fransızca genç demektir) ortaya çıktı. İstibdat döneminde II. Abdülhamit’e suikast denemelerine kadar vardıvardı (Şunu da anımsatmak gerekir ki o dönem ‘vatan’ demek yasaktı ve cezayı gerektiriyordu) . İttihat ve Terakki örgütü ortaya çıktı ve milliyetçilik Türkiye’de yerleşmeye başladı. Bu biraz başka ülkelerin ve halkların  kendi milliyetçiliklerine sahip çıkmalarına tepki olarak doğmuştur. Din gücü, dinin birleştiriciliği artık devleti bir arada tutamıyordu. Başka bir birleştirici güç gerekiyordu. Bu da ulusalcılıktı.

’78 Savaşında ve daha sonrasında çok büyük ölçüde toprak kaybı oldu (Tunus, Kıbrıs, Girit, Balkanların büyük bölümü, Teselya, Libya). 1908’den sonra aynı 1826’da Yeniçeri ocağının kaldırılmasında olduğu gibi devlet Meşrutiyete geçerken sarsıntılar oluştu ve her şey yerli yerine oturmadan önce Trablusgarp, sonra Balkan Savaşı başladı (Balkan Savaşı ilk büyük ulusal savaş olarak kabul edilir). Geçmişten gelen yanlış eğilimler devam ediyordu. Üzerine yeni yanlışlar ekleniyordu. Ordunun yönetimi Almanların elindeydi. Balkan Savaşında savaşılan devletlerin krallarının hemen tamamı (Bulgaristan, Romanya, Yunanistan) Alman asıllıydı. Osmanlı genelkurmayındaki bütün hareketler Alman subaylar aracılığı ile anında ve kolaylıkla düşmanın kulağına gidiyordu. Doğal olarak savaş kaybedildi. Trakya dışında Balkanlardan çıkıldı (O sırada batı Trakya’da üç kişiden ikisi Türk’tü). Devlet bir Avrupa Devleti olma kimliğini yitirdi.

Çanakkale savaşına geldiğimizde, Almanlar yine vardı (ve aslında onlardan çok şey öğrenildi) ama bu kez düşman aynı zamanda Almanya’nın da düşmanıydı. Balkan savaşından sonraki iki yılda buna göre hazırlık yapılmıştı. Ayrıca siperlerde artık Türklerden başka kimlikler pek görünmüyordu. Bir miktar Yahudi, Ermeni ve Rum vardı ama onlara daha çok mutfak, yol işleri gibi geri hizmetlere veriliyordu. Sayıları toplam 500 kişiyi aşmayan Almanlar vardı. Kürtler, Lazlar vardı ama onlar Anadolu’nun yerleşik halkıydılar. Balkan savaşları sonunda Balkanlardan, 1863’ten itibaren Kafkaslardan kaçıp gelen Anadolu’ya sığınan Çerkezler vardı. Bir yabancılık söz konusu değildi. İlk kez askere alınan, Türkçe bilmeyen Araplar, Yezidiler vardı. En yabancı kalan unsur onlardı. Onlar da hemen ilk saldırıda dağılıp savruldular. Meydan neredeyse yalnızca Türklere ve Anadolu halkına kaldı. Siperlerde hep onlar öldüler.

Karşı siperlerde de İngilizlerin örgütleyip getirdiği Hintli Müslümanlar (bugünkü Pakistan) ve Fransızların getirdiği Müslüman Senegalliler, eskiden Osmanlı tabiiyetinde olan Kuzey Afrikalılar vardı. Padişah’ın ilan ettiği Cihad-ı Ekber’in hiçbir anlamı yoktu ve zaten bir etkisi de olmadı. Demek artık belirleyici olan şey din olmayacaktı, ulusalcılık olacaktı.

Daha sonra Anadolu’da ve Arabistan çöllerinde savaşan, ölen, çekirge yiyerek hayatta kalmaya çalışanlar hep Türklerdi. Artık kozmopolit, karışık yapı, imparatorluk kültürü sona ermişti.

Mustafa Kemal Atatürk’e soracak olursanız başarının sebebinin kendisi değil Türk ulusu olduğunu söyleyecektir. Ama ulusalcılığı temel olarak alan ve mücadelesini bu şekilde veren odur. Çanakkale’nin ve Kurtuluş Savaşını başarısını ulusalcılıkta aramak gerekir. Türkler Çanakkale ile, yüzyıllar boyunca ezilen, unutturulmak istenen ulus kimliğini bu şekilde yeniden kazanmışlardır. Birinci ulusal savaş Balkan, ikinci ulusal savaş Çanakkale savaşıdır. 

Düşman kuvvetleri 9 Ocak 1916'da Çanakkale'yi terk ettiler. Şaka maka 100 yıl olmuş. Şimdi, aradan bu kadar süre geçtikten sonra aynı dümenler yeniden çevrilmeye çalışılıyor. Dedenmiş, ömrünü doldurmuş, kaybetmiş görüşler ısıtılıp yeniden önümüze konuyor. Bunlara kanmayın, ulusalcılıktan şaşmayın. Tek çıkış yolumuzdur.

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..