Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Ocak '09

 
Kategori
Su Sporları
 

Çanakkale'yi geçtim...

Çanakkale'yi geçtim...
 

Göztepe Triatlon takımı: Sol baştan:Hasan, Özden, Gülay, Doğa, Seher, Bendeniz en sağ başta


Bu benim için önemli bir ilk idi. Çünkü dayanıklılık gerektiren zorlu bir yarışmaya katılıp bitirerek kendimle olan mücadelemde bir adım daha ileri gitmiş oldum. Çanakkale Rotary Kulübünün bu yıl 22.’sini düzenlemiş olduğu, Eceabat – Çanakkale arabalı vapur iskelesi arasındaki 6, 8 km.’lik mesafeyi 58 dakikada tamamlayarak genel klasmanda 73’üncü , 40 yaş üstü grupta ise 13‘üncü bitirdim. Belki böyle bir müsabakaya katılmak profesyonel sporcular için olağan bir durum olabilir ama benim için bitirmiş olmak bile mutluluk verici bir sonuç. Özellikle 40’lı yaşların arifesine kadar yüzmemiş birisi olarak böyle bir yarışmaya katılmak, öncelikle cesaret istiyor. Tabi ki sadece cesaret değil 4 mevsim düzenli antrenman yapmış olmalısınız ki, kendinize olan güveniniz, cesaretinizi desteklesin.

Dediğim gibi son birkaç yıl öncesine kadar bu tip ağır ve uzun kondisyon gerektiren sporlarla ilgilenmiyordum. Bir gün birden bire ne olduysa oldu ve triatlon (Yüzme, bisiklet ve koşunu ardı ardına yapıldığı dayanıklılık sporu) yarışmalarına katılmaya karar verdim. 2003 yılında, daha öncesinde hiç antrenman yapmamış birisi olarak, ” Çeşme Triatlon” Yarışına katıldım ve bitirdim. Sonraki sene yavaş yavaş antrenman yapmaya başladım. Triatlon çok zorlu bir spor olduğu için düzenli ve sık antrenman ihtiyaç duyar. Hatta yarışmanın zorluğundan ziyade antrenmanların sıklığı ve yoğunluğu çok daha önemlidir. Önceleri işlerimin temposu sebebiyle ilk birkaç yıl düzenli ve sık antrenman yapma fırsatım olamadı. Gelişme kaydedip etmediğimi öğrenmek için her yıl bir iki tane triatlon müsabakasına katılıyordum fakat malesef fazla bir gelişme gösteremedim. Nihayetinde 2007 yılına geldiğimde daha düzenli ve sıkı antrenmanlar yapmaya başlayabilmiştim. Gerçi hala müsabakalarda sonunculuktan öteye geçememiştim ama nihayetinde yarışmaları bitirme şerefine nail olabiliyordum. Triatlonda yarışmayı bitirmek dahi bir başarı sayıldığı için ” Bitirme Madalyası” alırsınız. Doğal olarak bu madalya da size savaşa katılmış, ama başarı gösteremese de sağ sağlim evine dönmüş olmanızdan dolayı verilmiş olan şeref madalyası kadar önemli ve değerlidir. Çünkü elinizden geleni yapmış, iyi savaşmış ama kahramanlık gösterememişsizdir. Olsun varsın burada, kendi kendinizi aşma çabanızın pozitif yönde gelişme kaydetmesi açısından çok önemlidir. Çünkü kendi içinizdeki bir canavarla mücadele etmektesinizdir. Bu arada bir triatlon sporcusu olmak için 5 ila 10 yıl arasında bir süreye ihtiyaç olduğunu daha yeni geçen sene öğrendim ve ilk yıllarda neden sonuncu olduğumu ve yıllardır antrenman yapanlara hakkını teslim etmek gerektiğini çok iyi anladım.

2008 yılına gelindiğinde ise kendimi eskiye oranla daha iyi hissetmeye başlamıştım ve benim için önemli bir aşama olacak olan Çanakkale boğazını geçmeyi kafaya koymuştum. Benim için bu maraton sadece teknik açıdan bir aşama anlamı taşımıyordu. “30 Ağustos Zafer Bayramında” boğazı geçerek şehitlerimize saygımı sunma düşüncesi beni hırslandırıyor ve güçlendiriyordu.
30 Ağustos sabahı büyük bir heyecanla uyandım, hafif bir kahvaltının ardından yarışmanın startının verileceği Eceabat kıyısına geçmek için Çanakkale arabalı vapur iskelesine gittik. Arabalı vapura yalnızca sporcular alınmasına müsaade edilirken, üstümüzde bir tek mayo olmak kaydı ile beraberimizde bone, gözlük ve kağıttan terlikle gemiye bindik. Vapur kıyıdan yavaş yavaş uzaklaşırken daha önceden boğazı geçmiş arkadaşların, yüzerken izleyeceğimiz rota ve almamız gereken kerteriz noktaları hakkındaki tavsiyelerini can kulağıyla dinliyorduk. Bu arada kıyıdan uzaklaştıkça bitiş yerindeki küçük işaret balonu yavaşça kaybolmaya başlıyordu. Tabi göz teması kuramadığınız bir bitiş çizgisinin, heyecanınızı ne kadar arttırabileceğinizi tahmin edemezsiniz. Çanakkale’ye gidenler bilir; Çanakkale ile Eceabat, karşı karşıya değildir, Eceabat biraz daha yukarıda ve çaprazda kalır ve akıntıda yukarıdan aşağıya doğrudur. Yani kısacası Eceabat’tan (Yukarıdan aşağıya doğru çapraz bir şekilde) Çanakkale’ye doğru akıntı birbirine yakın vektörde yüzebilirsiniz ama Çanakkale’den Eceabat’a akıntıya ters vektörlerde yüzemezsiniz. Eceabat’a çıktıktan sonra iskeleden yaklaşık 200 m. ilerdeki kumsaldan start verildi. “Take your Marks” yerleriniz alın dendiği zaman kalbinizin kaç attığını varın siz hesap edin. Suya atlamamızla birlikte leblebi büyüklüğündeki milyonlarca denizanasının içinde(jöle kıvamında) yüzmeye başlamamız bir oldu. Zaten karşı kıyıda finiş noktası nerede, bitirebilecek miyim, bir aksilik olur mu gibi sorularla dolu olan kafanız, bir de bunları yutar mıyım, vücudumu yakar mı gibi sorularla daha da karışmaya başlıyor. Neyse ki bolca vazelin sürdüğümüz için hem de zehirli olanlara denk gelmediğimiz için olsa gerek bir şey olmadı. Yüzerken ilk kerteriz Çanakkale sırtlarındaki uzun uzun radyo antenleri oldu ardından kooperatif evlerine benzer uzun bloklar ve onun ardından da Çanakkale Stadyumunun aydınlatma direkleri ve kıyıya yaklaşırken arabalı vapur iskelesi en son olarak da Bitiş balonu oldu. Çizdiğimiz rota boğazın yukarısına doğru küçük bir yarım çember şeklinde idi. Eğer böyle bir rota çizmezsek akıntının, bizi sürükleyip daha aşağıya doğru bir mevki olan Kepez’e çıkmamıza sebep olacağını söylediler. Çok dikkatli bir biçimde rotayı izleyerek ve tükenmeden kıyıya yaklaşık 50 metre kadar yaklaştım ve acayip bir sevinçle son kulaçlarımı atacağımı düşünürken, son anda hiç hesaba katmadığım bir şey oldu. Boğazın akıntısı kıyıyı sıyırarak giderken iskele etrafında anaforlar oluşturmakta ve aniden hızlanarak insanı finişten aşağıya doğru uzaklaştırmaya başlıyordu. İşte bu berbat bir şey, çünkü iskeleyi kaçırınca akıntıya karşı yukarı yönde yüzmeniz gerekir. Zaten o ana kadar uzaktan bakınca anlamadığı bir manzara olan “iskele etrafındaki can pazarı” görüntüsüne anlam vermeye başlamıştım. Tam bitti derken, akıntıya karşı yüzmek biraz maça istiyor tabi ki. İlk aklıma gelen akıntıyı yenmek mümkün değil ama aşağıdan da olsa kıyıya doğru yüzüp duvar dibinde akıntının zayıf olduğu yerde geriye doğru yüzerek finişe ulaşmak oldu ve işe yaradı. Nihayetinde bitirmiştim. Zaten bunca çaba, yorgunluk, eziyetin en güzel karşılığı maratonu bitirmiş olmaktır. Gönül isterdi ki dereceye girelim ama bitirmiş olma duygusu da en az bir madalya kadar haz veriyor insana… Hatta hatta kendinizi o kadar iyi hissediyorsunuz ki zihninizde yeni hedefler belirmeye başlıyor. 2009 yılında, Haziran ayındaki “Kaş-Meis” ve Temmuz ayındaki “İstanbul Boğazı geçiş” maratonlarına katılmayı çok arzu ediyorum. İnşallah daha iyi derecelere imza atmak ve sizlerle paylaşmak dileğiyle.

 
Toplam blog
: 180
: 4439
Kayıt tarihi
: 01.08.08
 
 

Kısaca -Yaş Grubu Türkiye Triatlon Şampiyonu, Vegan Triatlet, Türkiye Triatlon Federasyonu Eski B..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara