Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Canlı yayın

Canlı yayın
 

Canlı, canlı seyretmek daha mı etkili?(Resim internetten alınmıştır.)


Küçük oğlum, öğretmeni hasta olduğu için ertesi gün okula gitmeyecek. Ona, okula gitmeyeceğini söylemedim. Önce, bir güzel ödevlerini ertesi gün okula gidecekmiş gibi yapmasını sağladım. Cici annesi, bu durum karşısında insafsız olduğumu düşünse de, ertesi gün ödev stresi istemedim. İkimiz de rahat ederiz diye düşündüm. Onu almak için cici annesine gittiğimde, ödevleri bitmişti. 

Gece için küçük sürprizler yapıp onu şaşırtmaya karar verdim. Akşam yemeğine babaannesine gittik. Kuzeninin oyuncaklarının içinde kaybolurcasına oynadı. Diğer blokta oturan kuzenine gitmek isteyip, istemediğini sordum. Havalara uçtu. Orada da kuzeniyle keyif içinde oynadılar. Saat on sularında eve geldik. Anlaşmamız gereği, sabah erken kalkıp okula gideceğini düşündüğü için hemen pijamalarını giydi ve diş fırçalama vs prosedürlerini yerine getirip yatmaya hazır vaziyette odasına girdi ki… 

Son günlerde yaşadığım; gerek ülkemde gerekse dünyada meydana gelen olayların yarattığı beyin trafiği ve psikolojik dağınıklıktan kurtulmak çabasının oğlumla yaşayacağım, onun mutluluk nidalarıyla perçinlenecek geceyle bir nebze olsun dağılacağını düşünüyordum. 

Yaptığım plan güzel işlemiş, oğlum mutlu yatmaya hazır. Ani bir ses, bağırmalar, küfürler… Gecenin ortasında hiç beklemediğimiz bir kargaşa. Eşim, yatak odasının camından baktı. Alt katta bir adam, içmiş. Gün yüzü görmemiş küfürleri sayıyor. Eline geleni de aşağıya, otoparka bulunan arabalara aldırmadan fırlatıyor. Adamın bu pervasız haline sinirlenen bir komşu cama çıkıp “Ne oluyor lan?” diye bağırdı. Bu nidayla daha çok alevlenen içkili adam, soluğu sitenin otoparkında aldı. “Kim lan, bana lan diyen …, ben onun…., gel seni…. Şeklinde devam eden küfürler ve bağırış sesleri siteyi bırakın tüm mahalleyi ayağı kaldırdı. Adam, cama çıkanları gördükçe daha da bir celalleniyor, basıyor küfürü. Neyse ki ilk “Lan” diyen adam akıllı çıktı. Durumun kötüye gittiğini anlayınca susup içeri girdi. 

Evin içinde, ne yapacağımızı şaşırmış bir vaziyetteyiz. Garip olduğu kadar da ilginç bir durum var. Yaşadığımız olay karşısında hepimiz farklı tepkiler gösteriyoruz. 

Küçük oğluma, “Sen korkma, adam içmiş. Bize bir zarar veremez.”dedim. Aldığım cevap en az ona konuyla ilgili yapmaya çalıştığım açıklama kadar zorlayıcıydı. “Cici annemin üst kadında da böyle bir manyak var. Her akşam çocuğunu dövüyor. Şiddet hattına şikayet etmeyi düşünüyorum.” Dedi. Sekiz yaşında bir çocuğun gösterdiği tepkiye verecek bir cevap bulmanın yarattığı sıkıntıyı anlatamam. “Şikayet et ya da hayır karışma. Bu onların sorunu” şeklinde cevaplar arasında gidip geldim. Doğruyu kendisinin bulacağına ve doğru olanında aslında kadını şikayet etmek olduğu fikrini taşıdığımı da inkar etmeyeceğim. Tam uyumak üzereyken, ona anlatmaya çalıştıklarım ninni gibi geldi sanırım. Gürültüyü duymasın diye açtığım müziğinde etkisiyle uykuya daldı. 

Onunla yaşadığım diyalogun etkisini kafamda tartma şansım olmadan, büyük oğlum elinde telefon odaya düştü. “Anne, polisi arayalım.” Annesi aynı eylemi düşünüp geri durmak zorunda kaldığı için ona da bunu yapması için izin vermedi. Eşim “Pislik insanlar. Daha önce polis kaç kere götürdü. Uyuşturucudan da içerde yatmış. Seni beni geç, çocuklara sarar.” Diyince, inanın korktum. Çocuklarıma zarar verebileceğini düşünebildiğim insanlarla aynı çatı adlında yaşamak zorunda kalmanın beni nasıl bir ruhsal çöküntü içine sürüklediğini anlatmak zor. Büyük oğlum, bir horoz gibi kabarmış. Annesinin ve babasının sessizliği karşısında daha çok sinirlenmişti. Sebebini anlayamadığı ve bizden beklemediği bu korkaklığı içine sindiremedi. Bıraksak aşağı inip adamın hakkını eline verecek sanki. 

On yedili yaşlar, insan dünyayı yerinden oynatacak gücün kendisinde olduğunu düşünüyor bu yaşlarda. Heyecan, adrenalin tavan vaziyette. Eşim onun gösterdiği tepkiye kızsa da kendi gençliğini hatırlatınca durdu. 

Vatandaş olarak görevimi yapmak istiyorum, fakat şikayetçi olunca çocuklarımın ve ailemin zarar görmesinden korkuyorum. Nasıl? 

Bir müddet sonra polis geldi. Otoparkta bulunan kalabalığın sesi biraz hafiflemişti. Polis sirenlerini bir iki çaldı. Müdahale etmeden gitmek üzereydi ki adam yeniden bağırmaya başladı. Bir taraftan da polise “Gel, gel de beni al….” Şeklinde söylemlerde bulunmaya başladı. Polis arabadan indi. Otopark katısından atlayıp içeri girdi. Bu arada polise kafa tutmaya başlamış olan terbiyesiz, avazı çıktığı kadar bağırmaya yeniden başladı. Polisin ihtarlarına kulak asmadan polise direk temas şeklinde omzundan dostça bir selamlama yapar gibi “Ağabey, sen benim ülkemin polisisin. Bu, … çocuğu bana lan dedi. Ben sana hiç saygısızlık eder miyim?” şeklinde polise yöneldi. Polisin uyarısına kulak asmadan, küfürlerine devam etti. Bu sırada sinirlenen diğer polislerden birisi daha geldi ve terbiyesiz adamı polis otosuna doğru götürmek istediler. Oto park kapısı kapalı, polis kapıyı açmaya çalıştı. Kumanda yok açılmıyor. Sitede oturan ve kumandası olduğu halde, terbiyesiz adamın korkusundan kimse oto park kapısını açmadı. Polislerden biri kapının üzerinden atladı. Bu sırada başka bir ekip otosu daha geldi. Sitenin giriş kapısından, terbiyesiz adamı yaka paça dışarı çıkardılar. Bu defa polisin ekip otosuna alma çabalarına bağırarak ve böğürerek direnmeye başlayan bu terbiyesiz polisin sınırını aşçı. Polis, zorla ekip otosuna bindirdi. 

Hikayenin en can alıcı yeri burası. Az önce, insanlara küfür eden ve mangalda kül bırakmayan terbiyesiz adam, ekip otosunda ağlamaya ve kendisini bırakmaları için polislere yalvarmaya başladı. 

Bir söz vardır; “Köpeğe demişler neden havlıyorsun? Korkutmak için. Neden kaçıyorsun? Korktuğum için.” 

Bir anda gecenin ortasında yaşadığım bu olayla kendimin olanları koruma derdine düştüğümü fark ettim. İnsan böylesine garip bir yaradılışa sahip. 

Japonya’daki reaktör bizi etkiler mi? Mersin’e reaktör yapmasınlar. Sonumuz ne olacak? İstanbul’da deprem olsa tusunami nerelere ulaşır? Gazeteciler içerde, suçlular dışarıda. Nereye gidiyoruz? Libya’ya girdiler. Ne olacağını bilerek, Kaddafi’yi besleyip, ülkeyi işgal mi ediyorlar? Bunların hepsi komplo teorisi mi? Bir hafta boyunca yaşadığım karmaşık duygular ve depresif hezeyanlar bir anda, ailem söz konusu olunca önemsiz duruma düştü gözümde. 

İnsan kendi yaşadığından ve yanında yani gözünün önünde olan canlı olaylardan daha çok mu etkileniyor yoksa? 

 

Sağlıkla ve mutlu kalın. 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..