Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çapkıncıklar...

Çapkıncıklar...
 

a night at roxbury!


Çok sene önceydi. Çok dediysem on seneden az. 3 erkek arkadaş tatile gittik. Antalya'da dandikten hallice bir otel bulduk ve yerleştik. Bütün yol aynı şeyi konuştuk giderken. "Rus manita bulur muyuz?" Buluruz tabi neden olmasın. Ben sürekli şunu diyordum yahu biz üç kişiyiz ya iki kişi bulursak. Bizi bekliyor ya herkes Antalya'da. iki bulduk, üçüncüyü dert ediyoruz daha yollarda.

Antalya'ya gittik, yerleştik. Attık kendimizi Side plajına. Daha önce ancak fotoğraflardan gördüğümüz kadar güzel hatunlar vardı. Apıştık, kendimize gelemedik. Hiç etrafla ilgilenmiyorlar, gayet kendi hallerindeler. Türlü maymunluklar yapıyoruz, bir göz teması bile kuramıyoruz. Bari magandalığın tadını çıkaralım, dedik. Serdik havluları üstsüz, tangalı, parlak ciltli rus kızlarının yanına. Ciğer kokusuyla miğdesini ne kadar doldurabilir kedi, işte biz de o kadar gideriyoruz açlığımızı.

***

Yağmurda kabuğunu bırakmış, çok hızlı seyrettiğini düşünen bir sümüklüböceğe basmak üzereyken, son anda ayağımı bir on onbeş santim ileri attım. Başım yerde yürümüyor olsam, kaldırıma yapıştırmış olacaktım onu.

Yağmurda yüremenin en kötü tarafı da zaten, henüz nedense kabuğunu terk etmemiş sümüklüböceklerin üzerlerine yanlışlıkla bastığınızda kabuklarından çıkan ezilme sesi ile gelen suçluluk hissi. Her seferinde daha bir katil hissediyor insan kendini. Yere bakıp da yürümek çok zor. Bazen en azından evin kapısının civarındakileri elimle alıp daha yüksek bir yere koyuyorum. Bilemiyorum, doğru bir şey mi yapıyorum.

Katil demişken, Romeo sümüklüböcekleri yiyor. Cips gibi çıtır çıtır yiyor hem de. Ve katillik gibi dertler hiç de umurunda değil.

***

...sonra bir abiyle tanıştık. Mevlüt abi. "Korkmayın gençler gidin tanışın bunlar benzemezler Türk kızlarına" dedi. Tamam ama, nasıl? "Güven verin, zenginiz biz deyin, İstanbul'da deri fabrikamız var falan diye tanıtın kendinizi," dedi. Bir şeyler denedik gerçekten. Komik bir şeyler. Fakat "hello" dan ötesine geçemedik malesef. Kahraman Türk erkeğinin yüzkarası olduk.

2 günde düştü süngülerimiz. Otelin havuzuna kapandık. Suyun dibinde en çok nefesini kim tutacak, en uzağa kim dalacak falan oynuyoruz. Uzaktan bizi bir kaç dakika izleyenler "bunlar salak herhalde vah yavrucukları" diyecek. Bir de ne erotik hayellerle buraya geldiğimizi bilseler! Aman aman neyse kimse bilmiyordu neyseki.

Sonra biz 3 kişiyle deve güreşi falan yaparken baktık iki tane kız bizi izliyor havuz başında. Noluyor yahu, dedik. Olacak iş değil çünkü. Bu arada dikkatinizi çekiyorum. üç değil, iki kızlar. Elbetteki bizde yedi damata yedi gelin şansı yok!

Kim konuşacak kızlarla? Tıssss! O kadar dandiğizki... Ama biz 3 kişiyiz olmaz falan deyip de vazgeçiyoruz. Oh ne rahat. Sonra benim arkadaşlardan birisi (adı serkan olan) odaya çıktı. Diğeri de (adı aytuğ olan) hadi Kerem, dedi. Kim tutar seni, dedi.

devam etmeye utanıyorum. anlatsam da inanmayacaksınız nasıl olsa. kesiyorum burada.

***

Bir keresinde çok az tanıdığım hıyargillerden bir adamla öğle yemeği yemek durumunda kalmıştım. Kocaman kabak gibi kafası, iri ön dişleri, tik haline gelen fazla kırpışan gözleri ile sinir bozucu bir tipti. Herşeyi en çok o biliyordu. Dolmuşçuya bir ytl verip sonra defterini çıkarıp kadıköy- bostancı = 1 YTL” yazdığına şahitim. Kafasını kaldırıp da “hesaplı olmak lazım” demesini unutamıyorum.

Yemek siparişi verirken “Vejeteryan değilim ama artık pek et yemiyorum” dedi. İyi yapıyorsun dedim. Ben de kahvaltıda hayatta et mamülü yemem, öğlen yersem akşam yememeye çalışırım dedim. Dinlemiyordu. Boksör için kum torbası ne ise, ben de onun için oydum. Ağzım burnum vardıysa da, kalemle çizilmiş şeylerdi bunlar onlar için. Hemen kesti lafımı. Oysa ben daha vejeteryanlık hakkında, mesela Paul McCarthny’nin “yüzü olan hiçbir şeyi yiyemem” demesi hakkında ve böyle hayvansever bir tutuma rağmen 11 Eylül’de “freedom” diye şarkı söyleyecek kadar da şerefsiz olabileceğini falan söylemeye hazrılanıyordum. Her şey zihnimden bir kaydırağa binmiş, dilime doğru akarken bana şöyle dedi;

“Et yemeği bıraktığımdan beri seks yapma ihityacım da azaldı”

Allah çarpsınki böyle dedi. Kız olsun erkek olsun, tiksinç birisiyle sohbet ederken böyle bir laf duymak insanı cinsellikten ne kadar da soğutuyor. Neden dedi ki böyle bir şeyi? Hiç beklemediğin bir anda, ev kedisinin oturduğun koltuğun arkasına tırmanıp seni aniden ensenden yalaması gibi, şok edici bir andı.

Çok ani, çok beklenmedik, hem komik, hem tiksinç bir şeydi. Bana ne ki senin seks yapmama motivasyonundan. Et yeseydim seni fena öperdim ama şanslısınki yemiyorum MU demek istedi anlamadım ki. İki yıl oldu, halen de düşünüyorum acaba ne demek istedi

Ve

Neden bana söyledi diye...

***

Biz iki kişi kaldıktan sonra kızlar daha da bir cilveli oldular.

veee bikinlerinin üstlerini çıkardılar. (allah belamı versinki doğru söylüyorum. demiştim ben inanmayacaksınız diye)

Bikinlerin çıkması ve ikizlerle yüzleşme o kadar ani ve beklenmedik olduki, Aytuğ elindeki gazeteyi dikleştirip manzarasını kapattı. Ben de arkamı döndüm. Dikizleyen adam olmaya o kadar alışmışızki doğrudan bakma hakkı verildiğinde bünyemiz reddetti. Aytuğ ara sıra gazeteyi indirip röntlüyor ben de başka yerlere bakar gibi, camların, aynaların yansımasından falan kızlara bakıyorum. Havuzun diğer ucundular. Resmen çıplaklar.

Sonra kızlar toplandılar. Bizim yanımızdan gözlerimizin içine içine bakıp geçtiler. Yemeğe gidiyorlardı. Hiç konuşmadan çağırdılar bizi de. Gitmemiz gerekiyordu, gitmemiz şarttı. Gitmemiş olduğumuz gerçeğiyle yüzleşemezdik tatilden sonra. "Aytuğ'a sen dur, ben gideyim bir" dedim. Yalnız olmak istedim çünkü arkadaşımla birbirimizi gereriz gibi geldi.

Daha fazla anlatamayacağım, çok üzgünüm

***

Oysaki ne büyük hevesle yazılmıştım spor salonuna. Her yer doğumdan sonra 20,30,40 kilo almış kadınlarla dolu sanki. Gençliğinin baharında cıvıl cıvıl memleketim kızları spora gelmiyorlar. Onlarda spora gelmek için bu denli pörtlemeyi bekliyor olmalılar. Daha evlenecekler, doğuracaklar, kiloları alacak, alacak, alacaklar da sonra gelecekler spora. İş mi bu...

***

Son üç sevgilisi, ya da diğer bir bakış açısıyla ilk üç sevgilisi veya en doğru tabirle sevgililerinin tümü tarafından aldatılan birisinin çözmesi gereken sorun nedir ? Aldatma ihtimali yüksek kadınları mı gidip buluyordur, yoksa yaptıkları yüzünden mi en nihayetinde aldatılıyordur?

Bunu bir de kadınlara sormak gerekir deyip sordum ;

Neden aldatıyorsunuz bu çocuğu, diye...

-İnsan ondan uzak kalamıyor fakat bu yakınlık hissi cinsel bir ihtiyaç ta taşımıyor. İnsan istiyor ki hep onunla olsun, gezsin, eğlensin... Ama cinsel olarak da tatmin olsun.
- Erkeksi mi gelmiyor yani sana?
-Evet. Yani sevgili olmaktan ziyade, çocuğu gibi sevilecek birisi o. Terk edilecek gibi de değil, her şekilde birlikte olunacak gibi de...
-Bunu birisinin söylemesi gerek ama ona değil mi?
-Sen söylesen?
-Tamam da neden ben?

***

Avcı sanıyorum kendimi. Ne tuhaf. Ne komik. Ağa yapışmış bir sineğim aslında ve farkında değilim. Her neyse. Yemeğin ortasına geldiğimizde akşam beraber Side'ye gidelim, light house diye bir yer var çok güzel" diye bağlamayı bile çekmişim. Afferim oğlum, diyorum kendime. Helal olsun bana, diyorum. Bir yandanda hangi kızı daha çok beğendiğimi düşünüyorum. Az evvel alenen memelerine baktığım kızlarla aynı masada sohbet ettiğime inanamıyorum. Veriyorum kendime gazı. Kim tutar beni? KİM TUTAR BENİ?

Sonunu kesseniz anlatmam, valahi de anlatmam.

***

İş çıkışında bir çok servisçi abi oluyor kapıda. Servisler boş, servisçi abiler sohbetteler. Ben de servise çantamı atıp muhabbete katılıyorum. Aynı öğrencilik günlerimdeki gibi. Bir de yeleğim var üstümde. Kıyafetim hangi renklerde olursa olsun, uysun uymasın taktığım bebek kakası renginde berem de var. Fabrikadan çıkanlar beni de şöför sanıp soruyorlar, mesela “Ziverbey servisi nerede” diye. “Bir dakika” diyorum,

“İrfan apppi, Ziverbey arabası ne yanda”

Yardımcı oluyor İrfan abi hemen.

Ortaokuldaylen de arka koltukta sulanacağım bir manita olmadığı zamanlarda ön koltuğa otururdum. Üsküdar’da, Çinili karakolunun orada güvercinler toplanırdı. Bütün elektrik telleri, ağaçlar kuş dolu.

“Servisçi appi ya,” demiştim bir keresinde. “Bu kuşlar neden burada duruyorlar...”

Servisçi abi bir iki saniye düşünüp, “herkesin takıldığı bir yer var keremcim” demişti. Süpper bir cevaptı. Tam servisçi abi cevabıydı.

***

Dedim ama anlatmayacağım hepsini diye değil mi..

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..