- Kategori
- Gündelik Yaşam
Otobüs Hikayeleri(2)
İstanbul'un , İstanbul demeye bin şahit isteyen Allah'ın unuttuğu semtlerinden birinde, bir otobüs sırasındayız.İlk durak olduğu için en fazla yedi bilemedin skiz kişiden en sondakiyim. Önümde neredeyse iki metreye yakın yüz yüzotuz kilo civarı iri kıyım bir adam duruyor.Adama "Gölge etme başka ihsan istemem!" diyesim geliyor. Allah'tan temkinliyim böyle uzun bekleyişler için, kulağımda Wolkman'im elimde kitabım otobüsün kapılarının açılmasını bekliyorum.
Kapılar açılıyor. Akbillerimizi basıp sırayla biniyoruz aracımıza. Ohhhh!!! tam şenlik.Zordur böyle bir manzara ile karşılaşmak.Tüm yerler boş.Değmeyin keyfimize.Tüm yerlerin boş olmasının verdiği alternatif çokluğu ile ben dahil herkes tek kişilik koltukları tercih ediyor. Benim tek kişilk koltuk seçme sebebim başkalarını rahatsız etmek zorunda kalmadan istediğim gibi yayılabildiğim için. Diğer insanların da düşüncesi öyledir zannederim. Ülkem isanının "Amanıınn elalemin herifi ya da kadını ile ne yan yana oturacağım!Değmesin bana!Pismidir, temizmidir?.!!!" gibi çağ dışı düşüncelerle otobüs insanını hakir gördüğünü sanmıyorum. Nihayetinde kendi de o otobüse binen bir otobüs insanı değil mi?
Körüklü kırmızı otobüslerde körüğün hemen arkasında tek kişilik koltuklar vardır. İri kıyım yol arkadaşımla bana o koltuklar düştü tercih hakkı olarak.Nihayet otobüs hareket etti. Otobüs boş, yollar boş şöför amcam kaptırdı gidiyor. E kocaman körüklü otobüs bir o yana savruluyoruz, bir bu yana zaman zaman çukura girip iç organlarımız ağzımızdan çıkacak kadar hopluyoruz. E bir de en pis yerde körüğün tam arkasındayız. Ön çaprazımda oturan iri kıyım yol arkadaşıma bu savrulmalar beşik gibi gelmiş olsa gerek adamcağız uyuyakaldı. Tam bu herif uyuya kaldı düşüvercek dememe kalmadan, otöbüs bir çukura öyle bir girdi ve çıktı ki yine bütün organlarım ağzımdan fırlamasın diye ağzımı sımsıkı kapattığım gibi, burnuman çıkabilecek parçacıklar için de burun deliklerimi tıkama ihtiyacı hissettim. Bir de baktım ki o koca cüsseli adam koltuğundan otuz santim kadar havalandı ve yere oturuverdi. Resmen "Poooooffffff" diye bir sesti çıkan. Sesle beraber de öyle bir toz bulutu havalandı ki yerden, göz gözü görmez oldu.
Biz dumanları ve tozları ellerimizle yararak, "Aman hemşerim bir yerine bir şey oldu mu?" paniği ile yerlerimizden fırladık, adamcağıza yardımcı olmak için. Hani bizler hangi etimiz budumuzla o iri cüsseyi kaldıracaksak? Adam önce uyku sersemliğinin verdiği şaşkınlıkla, anlamsız gözlerle etrafına bakındı, arkasından da tam da cüssesine yakışır bir sesle öyle bir kahkaha fırlattı ki, mümkün değil biz sakin kalamazdık.Bütün otobüs ahalisi koyuverdi maaraları. Tüm yol boyunca da bu olayı yaşayan herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.
Ara duraklardan binen ve hiç bir şeyden haberi olmayan yolcuların garip, garip suratımıza bakıp "Bunlar neden pişmiş kelle gibi sırırtıyorlar acaba?" diye içlerinden geçirmeleride bizim daha da sırıtmamıza neden oluyordu.