- Kategori
- Güncel
Cehalet Özgürlüktür!

Birçok olayda halk cahillikle suçlanır. Gerçekten de halkımızın okuma oranı düşüktür. Okuma oranının düşüklüğü bazen onu zehirli ideolojilerden korurken, aklının karışmasına da mani olabilir. Bu durumda beyni daha berrak olabilir. Bu açıdan bakıldığında beynin zehirli fikirlerle dolu olmasından boş olması iyidir, diyesi geliyor insanın. Allah'tan ünlü bir yazar değilim. Böyle yazmamın nedenleri var.
Türkiye'de ve Osmanlı İmparatorluğu'nun özellikle son zamanlarında okumuş gerçekte eğitimli kişilerle ilgili bazı bilgiler yazıldığında okumuşların, topluma verdiği zarar daha da iyi anlaşılabilir.
-Abdullah Öcalan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Yerine bakan Cemil Bayık, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde okumuş, bitirmeden okulu terk etmiştir.
-Turgut Özal'ın prensi Engin Civan üniversite mezunu, aynı zamanda yurtdışında eğitim görmüş süper zeka olarak adlandırılmış bir zattı, hatırlayanlar bilir Türkiye'yi iyi çarpmıştı.
-Osmanlı zamanında Bulgaristan'da ayaklanma çıkaranlar da eğitimliydi. Hatta onlarla ittifak yaparak Abdülhamit'i (kızıl sultan!) devirmeye çalışanlar da gayet iyi okullarda okumuşlardı. Gelin görün ki, zamanımızda Avrupa dahi Abdülhamit'in hakkını iade ederken, yıllar sonra aldıkları eğitimler neticesinde aslında milliyetçilik akımlarının zehirli hastalıklarına tutuldukları ve aslında son derece yanlış yollara saptıkları görülüyor. Bulgaristan ve Ermeni ayaklanmalarını tertip eden okulların Amerikan Protestanları olduğu şimdiki ünlü bir okulun ikizi olan ve Merzifon Amerikan Koleji olduğu günümüzde yabancı, İngiliz, Amerikan ve Avusturalya'lı yazarlar tarafından da ifade ediliyor.
-Ünlü bir ceza avukatı, telefonla dolandırıcılara beş milyon kaptırdı.
-Ünlü yemek yazarı Prof Dr. Karatay, telefon dolandıcılarınca dolandırıldı.
-Albay, Yarbay, General rütbesinde komutanlar dolandırıcılarca; "telefonunuz PKK'nın eline geçti" diye dolandırıldı.
-Cennetten arsa satan bir çete öğretmen, hakim, avukat ve doktorları dolandırdı.
-İlkokul mezunu X şeyhinin emrinde binlerce uzman, doktor, mühendis, avukat, hakim, savcı, Türkiye'ye karşı savaş başlattı. (Bu arada tarikat liderlerinin çoğunun ilkokul mezunu olduğunu, ilahiyat fakültesi vb. diplomalarının olduğunu duymadım.)
-Televizyonda açık oturumda tartışan, İslamcı, solcu, liberal, saosyalist yazarlar (kanaat önderleri) aralarında anlaşamayıp kavgaya tam tutuşacaklarken, moderatör (mimar gibi bir şey olsa gerek!) ara vererek muhtemel kavgayı önledi ve kavga etme ihtimali olan konuklardan birini stüdyodan (çekim salonundan) nazikçe gönderdi.
-Emekli İlkokul öğretmeni Karaman'da...
-Yıllardır bir iddia daha var ki, gerçekten ne derce doğru bilemiyorum.
Haberler böylece sürer giderken, bir mühendis iki büklüm eğilmiş şeyhinin on dört yaşındaki henüz bıyığı terlememiş oğlunun elini öpmeye çalışıyordu.
Böyle uzayıp gidiyor, saçma sapan haberler. Söz konusu haberlerin birçoğu televizyon ve gazetelerde kimi zaman görüntüleriyle, kimi zaman da görüntüsüz olarak yayınlandı. Bu haberler eğer uydurma, aspargas ise söz konusu haberleri yapanlar gerçekten son derece zararlı işler yapmışlardır. Eğer uydurma haberler değilse gerçekten de garip bir durum söz konusu. Bu devlet nasıl bir devlettir ki, yıllarca öğretmenini gönderecek, okul masraflarını karşılayacak, gerçek hayattan bihaber, nesiller yetiştirecek. On dört yıl okullarında parasız eğitim verdiği insanda vatanına, milletine en ufak bir saygı inşa edemediği gibi o vatan ve milleti yok etmek için canlı bomba dahi olmayı göze alacaktır.
Almanya'da 2010 yılında Almanya'daki Türklerle beraber Hollanda-İspanya maçını izliyordum. O zamana kadar benim şahsen Hollanda'ya sempatim vardı. Doğal olarak, Almanya'da çalışan işçilerimiz olduğu gibi Hollanda'da çalışan ülkemize döviz girdisi sağlayan gurbetçilerimiz vardı. Ancak İspanya'da öyle bir durumu hiç duymamıştım. Almanya'daki Türk arkadaşlar ateşli bir şekilde İspanya'yı tutuyorlardı. Bu durum benim tuhafıma gitmişti. Sordum: "Neden, İspanya'yı tutuyorsunuz da Hollanda'yı tutmuyorsunuz?" Cevapları gayet kısa oldu: "Biz Hollandalılar'dan nefret ederiz" Bu durum garibime gitti, zira Almanya'da çalışanların mutlaka bir yakınları da Hollanda'da çalışırdı. Gerçekten buna anlam verebilmek zordu.
Türkiye'ye dönünce bir gün oturdum bir belgesel izliyordum. Televizyon kanalındaki belgesele göre Almanya 2.Dünya Savaşında ilk olarak Hollanda'yı işgal ediyor. Belgesele göre; Hollandalı general teslim olacaklarını ancak tarihi binalarına ve insanlarına zarar vermemelerini istiyor. İddiaya göre; Hitlerin orduları Hollanda'da tarihi binaları yerle bir edip kırk binden fazla kişiyi öldürüyorlar. O gün bu gündür, Almanlar, Hollandalılar birbirlerinden pek fazla hoşlanmazlar ve sürekli rekabet ederlermiş. Alman eğitim sistemi nasıl bir sistemse kendi rakiplerini de oradaki Türk göçmen çocuklarına düşman olarak kanıksatmayı başarmış.
Türkler Almanya'da Hollandalılar ve Polaklardan ( Polonyalılar) hoşlanmazlar. Neden? Cevap ise yok.Gerçi ikinci nesil dilini de unutmuş ya olsun. Hatta Almanya'ya mahsus bir durum olarak Türkler komik komik konuşurlar, hatta bu konuşma şeklinden hicap duymayan bir millet sırf öyle konuştuklarından onlara dizilerde, yarışmalarda daha fazla rol veya görev verir, adeta bu durumdan hoşlanıyormuşçasına. Sadece dil olsa iyi, Almanya'da "Kaplancıların Camisi, Milli Görüşçülerin Camisi, Süleymancıların Camisi, Diyanetin Camisi, Kürtlerin Camisi" ayrıdır ve birinin cemaati diğerinin camisine gitmez, Türk alevilerin durumunu saymıyorum bile (son yıllarca analşılmıştır ki, Anadolu Alevilerinin tamamına yakını öz be öz Türkmendir ve Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki mücadeleden oldukça etkilemişlerdir, tıpkı Yıldırm Bayazid ve Timur arasındak mücadelede olduğu gibi)