Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '09

 
Kategori
Güncel
 

Cemaatler sivil toplum kuruluşu mudur?

Cemaatler sivil toplum kuruluşu mudur?
 

Gülen Cemaatı Lideri Fethullah Gülen


Önceki gün televizyon kanallarında dolaşırken; CNN TÜRK’ te “Reha Muhtar’ la Çok Farklı” programına rastladım ve konuşmacıları dinlerken, çok ilginç bir programa konuk olduğumu anladım.

Katılımcıların ve Sayın Reha Muhtar’ ın ilginçliği bir yana, tartışılan konulardan bir tanesi çok daha ilginçti: “Cemaatler Sivil Toplum Kuruluşu mudur?"

İlk defa böyle bir tartışma konusu duyunca; ekrana “kilitlendim” desem, sanırım abartılı olmaz…

Konukların isimlerini, bir kişi hariç yazmamayı düşünüyorum. İzledikçe, katılımcıların zıt fikirleri savunabilme telaşı bir yana, birde Sayın Reha Muhtar’ın araya başka konukları da sıkıştırması ve “size bambaşka bir sorum olacak” diyerek, daldan dala atlamasıyla, tartışılan konuların havada kaldığını ve tartışılan konunun enine boyuna tartışılamadığını gördüm…

Konunun detaylarına girildikçe, ilginç bir tartışma ortamı oldu. Zaman Gazetesi yazarı Sayın Ali Bulaç, tahmin edileceği gibi “Cemaatler” in Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olduğunu ve bunun aksini savunmanın demokrasiye aykırı olacağını” ifade etti. Sözü edilen cemaatin “Fethullah Gülen Cemaati olduğunu” da belirtmekte yarar var…

Bir konuşmacının, ”Cemaatler STK olamaz, çünkü onlar biad kültüründen gelmektedir” tezine de, yine çok bildik tavrıyla, ”biad”ın aslında yanlış bilindiğini, onun kelime anlamının arapçada “sözleşme yapılması, mutabakat sağlanması” anlamlarına geldiğini iddia etmiştir. Halbuki, ” biad” Türkçe sözlüklerde “birinin egemenliğini tanıma, uyma” olarak tanımlanmıştır. Ayni tanım, Osmanlıca sözlükte de geçmektedir.

Ayrıca, ”biad”ın arapçada da ayni anlama geldiği pekala bilinmektedir. En bilinen örneği de ”Kerbela” olayıdır. Bu olayda, Peygamber’imizin torunu Hz.Hüseyin, ”sözleşme” yapmadığı için mi şehit edilmiştir?!

Ayrıca, başka bir katılımcının da –genç bir gazeteci- konuşması çok şaşırtıcı idi.”ADD’ ne tanınan özgürlüğün cemaatlere de tanınmasını” istiyordu. Bir başka konuşmacının portresi ise, daha da ilginçti. Hem yazar, hem gazeteci ve hemde siyasetçi olan bayan katılımcı da, “Cemaatlerin STK olması gerektiğini ve Fethullah Gülen’in çok iyi işler yaptığını, okullar açtığını” savundu. Bir dernek başkanı da, yine bu görüşe destek verdi.

“Cemaatler STK olamaz”
diyen katılımcılar da, kendi fikirlerini savundular ve bu konu tam olarak tartışılmamışken, Sayın Reha Muhtar “bambaşka” bir soru için, ”bambaşka” bir katılımcıya söz verdi ve bu tartışma ortada kaldı…

Oysa, bu konu birkaç saate sığdırılamayacak kadar önemli iken, tartışılması sırasında başka konulara girilmesi konuyu tam anlamıyla “çorba” etti…Hemde, ”tatsız ve tuzsuz” bir çorba!

Ne yazık ki, birçok tartışma programında bu eksiklikleri görüyoruz; tartışılacak konuya yeterince ağırlık verilmemesi, tartışılacak konu ile ilgili akademik kariyeri olan kişilerin de çağrılmaması ve katılımcılar arasında denge gözetilmemesi gibi hususlar bir araya gelince, ne izleyici ve nede katılımcı tatmin olamamaktadır...

Sonuç olarak, alt yapısı iyi hazırlanmamış bu “tartışma” programlarıyla, korkarım gelecekte “yoğurt” un “beyaz” mı “siyah” mı olduğunda bile neticeye varılamayacak!

Tartışma programından sonra, birilerinin bu konuları “gündeme” taşıyarak, mevzilerini daha da ileriye taşımaya çalıştıklarını düşünerek, derin bir araştırmaya girdim, ancak kendimi çok karanlık ve derin bir “labirent” in içinde buldum…

STK'larının en geniş tanımı şöyle yapılıyor: Genellikle devlet ve özellikle de silahlı kuvvetler örgütlenmesi dışında kalan vatandaş örgütleri.

Bu tanımın kabulü halinde; birçok dinsel(örn.Nakşibendi tarikatı vs.); hepsinin kendine göre "ulvî" bir amacı olan ulusal kurtuluş ve/veya terör örgütleri (ör. İRA, ASALA, ETA, PKK, vs.) de, Sivil Toplum Kuruluşu sınıfına girebilir. Çünkü, hem devlet ve ordu örgütlenmesi dışındalar, hemde vatandaşlar tarafından gönüllü kurulmuşlardır.

Ayrıca, dikkat edildiğinde görülecektir ki, bu örgütlerin ortak yanı; ya bireyin kimliğini silip onun yerine (anti-bireyci) ve tekelci bir kimlik empoze etmeye çalışmakta, ya da toplumsal yararı değil, bireysel veya sınıfsal çıkarı korumaktadır.

“STK’ larının geniş tanımına” göre yukarıda verilen örneklerde ki “örgüt”leri STK olarak kabul etmemiz mümkün olamayacağını gördük...


O nedenle, STK’larını daha dar ve kabul edilebilir bir şekilde tanımlayacak olursak; ”birey kimliğini önde tutarak toplumsal yarar için çalışan gönüllü örgütler” olarak tanımlayabiliriz.

Bunların aralarında hiyerarşi yerine yatay demokratik ilişkilerin bulunması ve bu örgütlerin belli konular üzerinde uzmanlaşmış olması da beklenir. (ör. İnsan Hakları Derneği, Tarih Vakfı, Savaş Karşıtları Derneği, AKUT, Güzelleştirme Dernekleri, Uluslararası Af Örgütü, Kızılay, Spor Dernekleri vs.)

Görüldüğü gibi, STK’ ları sosyolojik olarak kendiliğinden ve iradi olarak örgütlenmiş topluluklardır.

Sivil toplum örgütlerinin, toplumların toplumsal , kültürel ve siyasal yapılarına ve inançlarına göre biçimlendiği, kalıplaştığı görülür. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bugünkü batı dünyasında sivil dayanışma anlayışı ile sivil toplum anlayışı örtüşürken, sivil toplum anlayışı da demokrasi ile örtüşmektedir. Bu bağlamda sivil toplum örgütleri de demokrasi ile örtüşmektedir.

STK’larının en büyük özelliği, katılımcı demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmaktır.

Son günlerde gündeme getirilen ve belli “cemaat”lerin de STK statüsüne alınması mümkün değildir. Çünkü, bu

Örgütlenme “iradi” olmadığı gibi, tamamen teşkilatı ayakta tutan bir hakim kişinin “Hocaefendi”nin dediklerini -sorgulamaksızın- uygulamaya dayalı, siyasi amacı olan bir dini örgütlenmedir.

Ayrıca, örgütlenme biçimi de açık değil, gizli toplantılarla, gizli ilişkiler ağı kurularak yapılmakta olup, bu hususta birçok yapılmış yargılamalar vardır. Cemaat içinde ki eğitimlerde, TSK’leri“fitne yuvası”olarak öğretilmektedir.

Gülen cemaatının amacının, Türkiye liderliğinde İslam Birliği kurulması ve şeriatın sosyal hayatta egemen hale getirilmesi olduğu çok açık olarak bilinmektedir…

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kurallarının yıkılmasını hedefleyen bir “örgütlenme”nin “Sivil Toplum Kuruluşu” olup olmadığını gündeme getirmek ve daha da ileriye götürerek, bunu savunmak çok ama çok düşündürücüdür!

Atatürk’ün kurduğu “laik cumhuriyet” in temeline dinamit koymak isteyenler, “koza” larında “kadayıf” ın altının kızarmasını bekliyorlar…Zaman ve ortam, onlar için her zamankinden çok daha müsait!..

Ancak, toplumun temelini oluşturan, çağdaş ve aydın geniş kesimi her zamanki sağduyusu ile hiçbir şekilde "Cumhuriyet" in zaafa uğratılmasına izin vermeyecektir...

 
Toplam blog
: 52
: 1892
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Okumayı seviyorum ve okumanın, insanın içindeki havuza taze suların katılmasını sağladığına inanı..