Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Cennete hangi tren kalkıyor anne!

Cennete hangi tren kalkıyor anne!
 

İçimden bir el çekip diğer ucundan yolun, bir an evvel bitirmek istiyordu bu yolculuğu. Bir an evvel ulaşmak son istasyona. Çocuk yüreğime ağır gelen özlemi bir an evvel dindirmek. Neden bu kadar çok istasyon vardı sanki? Hiç durmasak olmaz mıydı? Bütün of, puflarım bu zamansız molalara oluyordu. Hiç aklıma gelmiyordu her duruşumuzda bir hasretin daha kavuşmaya döneceği. Aynı yolu, aynı ümit ve hevesle paylaşan bir sürü ben olduğunu kestiremiyordum. Kokuların en güzeline gidiyordum. Ellerin en şefkatlisine. Sevgililerin en güzeline. Tüm masumiyetiyle çocuk kalbimin yegane sahibine. Sarıp sarmalayacak en sıcak kucağa gidiyordum. Beni sabırsızlık ateşine pervane eden buydu işte. Karanlığın içinde hızla geçerken ismini bile bilemediğim yerlerden, ışığı yanan her eve imrenerek bakıyordum.

Ah! bir bitse bu sonu hiç gelmeyen yolculuk. Uyusam zaman daha hızlı geçer miydi acaba? Hemencecik sabah olur muydu? Ama uyuya kalırda inemezsem. Ya, unuturlarsa beni. Bu endişe içimi burkarken çocuk bedenim yorgun düşmüştü çoktan. Defalarca bıkmadan usanmadan onu ilk görüş anımın hayalini kuruyordum. Koşmak hiç bu kadar kolay gelmeyecekti. Sarılmak hiç bu kadar hasret kokmayacaktı. Oyun oynamayı bile unutacak kadar hızlı geçecekti zaman onunla. Düşlerin en sıcak renkleri, ani bir irkilmeyle yerini uyku uyanıklık arası bir mahmurluğa bıraktı. Gelmiştik işte. Önce kompartımandan sonrada trenden iniverdik bir çırpıda. Yüreğim ağzıma gelmişti heyecandan. Şimdi sıra bende diyordum içimden. Bu istasyon benimkisi işte. Şimdi istediği kadar yavaş gidebilirdi tren.

Gözlerim onu arıyordu. Bunca zamandır yastığımın altında sakladığım resmin sahibini. Ama o hala yoktu görünürlerde. Bir sürü el okşadı başımı, bir sürü kucak sarıp sarmaladı. Ama hep yavan kaldı. Çevremdeki gözlerde anlam veremediğim bir hüzün vardı. Oysa yol boyunca kimi gördüysem kavuşan, hep gülümsüyordu. Bense kiminle göz göze gelsem sanki ne soracağımı bilirmiş gibi kaçırıyorlardı gözlerini. Çok uzakta kaldık diye, çok ayrı kaldık diye küsmüş müydü bana acaba? Daha kavuşmadan mı kırmıştım barınağım dediğim kalbi? Yok! Yok bu benim vuslatım değil. Bunlar benim bekleyenim değil. Bunlar benim özlediğim de değil. Kavuşmayı hayal ettiğim değil. Bunların hiçbirisi SEN değil! Seni özlediğimin yarısı kadar bile özlemedin mi beni yoksa? Seni beklediğimin yarısı kadar bile beklemedin mi? Sahi senin yastığının altında kimin resmi vardı?

…………. Sonradan öğrendim, bazen ayrılmak kadar kavuşmakta acıtırmış kalpleri. Her özlenen hasretle beklemiyor olabiliyormuş seni, senden çok daha fazla istese de. Çocuk kalbime ağır geldi, alışamadım gidişine. Seni çok özledim. Söylesene senin yanına, cennete, hangi tren kalkıyor ANNE!

 
Toplam blog
: 40
: 451
Kayıt tarihi
: 02.01.09
 
 

1970 yılı doğumluyum. Erzurum Atatürk Üniversitesi Zıraat fakültesi mezunuyum. Hayata hep ara..