Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Cezaevleri doldu hayatlar heba oldu

Cezaevleri doldu hayatlar heba oldu
 

VATAN Gazetesi' nin 30 Ekim 2006 tarihli '' Cezaevleri Yine Doldu '' başlıklı haberini birlikte okuyalım: ' Eskiden yılda 5 bin artan mahkum sayısı son 4 ayda 14 bin arttı. Cezaevleri nüfusu Rahşan Affı'ndaki sayı olan 68 bini buldu.''

'' Adalet Bakanı Cemil Çiçek, VATAN' a konuştu: '' Cezaevlerinin yeniden dolmasında yeni TCK'nın etkisi var. Cezalar ağırlaşırken, cezaevinde kalma süresi de 5' te 2' den, 3' te 2' ye çıktı. 2000' deki afla (Rahşan Affı) 35 bine düşen mahkum sayısında yüzde 100' lük artış var. Seri cinayetlerle ilgili olarak '' Nasılolsa af çıkar, içerde kalmazlar. '' diyorlar. Af çıkaranın elleri kırılsın. Bizim gündemimizde af yok. ''

Bu haberde yılda 5 bin artan mahkum sayısının son 4 ayda 14 bin arttığını öğreniyoruz. Her yıl 5 bin artış bile ülkemizin iç güvenlik bakımından huzurlu olmadığını gösteriyor. Bunun da daha beteri son 4 ayda mahkum sayısında 14 bin artış olması. Bu kötü vaziyet düzelmeden devam ederse yılda 45 bin mahkum artışı olacak demektir. Çok karamsar bir tablo. Adalet bakanı buna içerde kalma süresinin artışı yolaçmıştır diyor ve bu da doğrudur ama tek doğru değildir. Demek ki ülkemizde suç işleme oranı hızla artmaktadır. Can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti sağlanamıyor; vatandaşa huzurlu bir hayat sunulamıyor. Toplum rüyasında görse inanamıyacağı şok suçlarla sarsılıyor; suç ve suçlu artıyor; yeni cezalar kanunlaşıyor, bazı suçların cezaları daha da ağırlaşıyor, mevcut cezaevleri dolarken yenileri yapılıyor ama toplumun huzuru bir türlü sağlanamıyor.

Toplum talep ettikçe yeni cezalar parlamentoda yasalaşmaktadır. Böyle giderse toplum idamı geri isteyecek ve çözüm olmasa da idam cezası geri gelecek.

15.11.2006 tarihli MİLLİYET: ''ESKİŞEHİR'de cadde ortasında dörtlü lambaları yanık halde bırakılan otomobilin bagajından, 7 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş 27 yaşındaki Sevim Yalçınkaya'nın cesedi çıktı.'' haberine yorum yazan Ozan ''Ülkemizde maalesef tesadüfen yaşıyoruz.'' demiş. Bu görüşü Türk milletinin büyük çoğunluğu da paylaşıyor kanaatindeyim.

AKŞAM Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Serdar Turgut 15.11.2006 tarihli ''Herkes artık korkuyor'' başlıklı başyazısında bakın neler yazmış: ''Belirli yaş grubu üstünde olanların eskiden ''bu tür şeyler bizde olmaz'' dedikleri suçlarda Türkiye rekor kırar hale geldi. Eskiden çocuklara yönelik seksüel vahşet ''hastalıklı'' toplumlara özgü sapıklık olarak görülürdü. Şimdi Türkiye'nin kendisi hastalıklı oldu.''

Yazar, yazısının üçüncü paragrafında: ''Eskiden ''ne olacak bu memleketin hali'', arkadaş sohbetlerinin esas konusunu oluştururdu. Vatandaşın eski merakı siyasi gelişmelerle alakalı ve masum bir meraktı. Şimdi ise soru değişti. Artık 'neler oldu bize' sorusu sıkça ortaya atılıyor ve olan bitenden ürkmüş vatandaşların bu soruya verecekleri bir cevabı yok.'' diyor. ''Çözüm dinde'' diyenler saçmalıyor'' diyen Turgut, şunları ekliyor: ''... çünkü etraf lafta dindar olduğunu söyleyen insanlarla doldu aynı anda sapıklar da doldu etrafa... Demek ki; çözüm de o kadar basit değil.''

Toplum karamsar; kurumlar ise fakir-fukara ve kendi derdine düşmüş çaresiz memurlarıyla ne kendinin ne de toplumun derdine çare olamıyor. Polislerimiz mesai bitiminde neredeyse hasta bir halde evlerine dönüyor. Meslektaşlarını şehit veriyor, acı ve öfke ile yaşıyor. Daha geçen hafta iki polisimizi (Erkan Ataman ve Naci Soydan) şehit verdik, üzüntümüz büyüktür. Öğretmenlerimiz, öğrencilerinin küfür, hakaret ve şiddetine maruz kalmakta, son ders zili ile birlikte bitap bir vaziyette evlerine koşmaktadır. Öğretmenlerin sendika bültenlerinde genç yaşta ölen meslektaşlarının haberleri yer almaktadır. Savcı, hakim ve gardiyanlarımız dert yükü altındadır. Askerlerimiz teröre, töreye, cahilliğe, doğal afetlere, milletin milli birlik ve beraberliğine aykırı hal ve hareketlere karşı cansiperane bir mücadele vermektedir. Her derdi yüklediğimiz askerlerimizi de incitmesek, destek olsak hiç değilse bunu yapsak...

Toplumu idare edenler bu toplumun derdi nedir; tez zamanda bilmeli ve çözme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Atatürk bir bilim adamı gibi savaşlarla kurtardığı toplumunun derdine çare buluyordu. Halka huzur verecek kurumları kuruyordu.

Toplumumuz yeni ve büyük sorunlar yaşamaktadır. Terör ve işsizlik, göç, gençliğin kültür ve sanata aşina olamaması başta gelen sorunlarımızdır. Bir de artan aile parçalanmaları, boşanmalardaki artış da büyük bir sorundur. Boşanan bir kadını; dayanaksız, yoksul, yalnız bir kadını kötülemek kolaydır; ama insanın kendisini o kadının yerine koyup düşünmesi ise zordur. Bu zor olanı yaparsak insanımızı dertten, kederden, suçtan kurtarabiliriz. Boşanma sonucunda sevgisiz, bakımsız ve hatta sahipsiz kalan çocukların durumu da içler acısı bir durum arzetmektedir. Bunlar büyük dertlerdir, etrafınıza bakın göreceksiniz.

Valisiyle, kaymakamı ve belediye başkanıyla, askeri, polisi, öğretmeni, muhtarı, imamı, emekli memuru, esnafı, işçisi ve hele de anneleriyle bu toplum; milletinin her ferdine bir sevgi seferberliği ile yaklaşırsa çözemeyeceği derdi kalmaz.

Biz ''Dünyanın malı dünyada kalır'' diyen bir milletiz. O halde dünyanın malını da, sevgimizi de, bilgimizi de milletimize ve bu milletin çocuklarına feda edelim. Bir yurt sevgiyle, merhametle, birlikle ve dirlikle yeniden nasıl inşa ediliyor dosta düşmana gösterelim. Bir vali kendi ilindeki derdi de detleri de çaresini de bilmelidir. Bir kaymakam da, muhtar da...

Her gün bir yurttaşımızın elini tutalım, önyargısız, ayırımsız... Evimizi büyütelim, yüreğimizi de... Türkiye olsun evimiz, 70 milyon olsun ailemiz...

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..