Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

16 Ekim '17

 
Kategori
Teknolojinin Geleceği
 

Chanel ve Cihat

Chanel ve Cihat
 

Bundan önceki yazımda küçük harfle yazma modası üzerinden tek tipleştirmeyi sorgularken, bir distopya olan The Circle romanına konu olan Google, Facebook veya Amazon gibi teknoloji devlerinin siber cemaatleşmelerine ne kadar karşı koyabileceğimizi sormuştum. Özellikle de laik ve muhafazakâr kesimlerimizin buna bir cevabı olup olmadığını.

Klasik yaklaşımla bakacak olursak, laik kesim Atatürkçülük üzerinden modern yaşam tarzının meydan okumalarına, muhafazakâr kesim de dinin getirdiği ilahi sınırlar nedeniyle çağın tuzaklarına karşı hazır olduğunu belirtecektir.

Eğitimde bilimselliye ağırlık verme ve dünyaya açık olma bağlamında, laik kesimin gerçekten de teknolojik gelişmelere ayak uydurması daha kolay gözükmektedir. Ayrıca gerçek anlamdaki elitlerin göreceli olarak bu kesimde daha çok olması, dünyayı doğru okuma yüzdelerini yükseltmektedir. Buna karşın Batı’nın değerlerini sorgusuz sualsiz kopya edenlerin de sayısı daha çok olduğundan, gelecekteki siber cemaatleşme dayatmalarına daha açık olma ihtimalleri de aynı şekilde yüksektir.

Muhafazakâr kesim ise öz değerleri olarak kabul ettiği dini kurallara bağlılıkları nedeniyle, siber tek tipleştirmelere daha uzak gibi gözüküyor; en azından klasik aile kurumu ve bağları nedeniyle modern toplumun bireysel yalnızlaştırmasına karşı. Eğitimli ve bilinçli bir dindarlığın ise manen daha güçlü ve tüketim çağının tuzaklarına karşı daha uyanık kıldığını varsayabiliriz. Ancak burada da eğitim ve bilinç konusunda ciddi eksikler ve soru işaretleri var. Aslında aynısı Atatürkçülük için de geçerli.

Toplumun genelinde ise yüksek eğitim düzeyi ile üretim toplumu olma hedefleri teoride ortaktır. Ancak pratikte, en son teknolojiyi tüketme eğilimimiz ağır basmaktadır. Her zaman olmaktan ziyade, görünmeye ağırlık veririz. Çoğu zaman maddi imkânlar yegâne belirleyici sınır olmaktadır. Yine bu yüzden yaşam tarzımızla da ilgili gerekleri yerine getirmekten çok, enerji ve zamanımızın büyük bölümünü birbirimize karşı onun teorik savaşını vermekle harcarız. Çalışkanlık, dürüstlük, liyakat ve tevazu söz konusu olunca, idealist teori yerini tümüyle aksi yöndeki çıkarcı pratiğe bırakır.

Biz bunlarla uğraşırken, dünya teknoloji konusunda baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Gelişmiş ülkeler artık çocuklarına neyi öğreteceklerinden çok, çocukları bu devasa bilgiden nasıl en iyi şekilde yararlanacak şekilde donatabilecekleri üzerine kafa yormaktadır. Çünkü her türlü bilgi, ancak ona ulaşabilecek kişisel altyapının var olmasıyla bir anlam ifade etmektedir. Bunun için de temel doğa ve sözel bilgilerin sağlam olması şarttır. Ancak bunun üzerine artık çok daha rafine ve niş bilgilerin eklenmesi gerekmektedir.

Teknolojik gelişmeler en iyi mimarlık alanında gözlemlenebilmektedir. Bundan dört sene önce kaleme aldığım kentlerdeki radikal değişimlerle ilgili öngörülerin çoğu gerçekleşti. Sosyal medyanın kullanımıyla artan sosyal girişimcilik, güneş enerjisini elektriğe dönüştüren fotovoltaik panellerin konut çatılarında dahi kullanılmaya başlanması ve üç boyutlu yazıcılarla yapı elemanlarının basılıp kişisel konut yapımının önünü açılması, devasa toplumsal değişimleri beraberinde getirecektir. Bununla birlikte hem olumlu hem de olumsuz anlamda bağımsız mini toplulukların oluşumuna gebeyiz demektir.  

Bu nefes kesen teknoloji çağında da salt tepki ve yasaklar üzerine kurulu bir dindarlığın sürdürülebilirliği hem zor hem de kısıtlayıcı olacaktır. Ya da başlıkta kullandığım üzere Chanel ile cihat arasında sıkışıp kalacaktır. Çünkü her ne kadar düşman olarak görülseler de, her türlü teknolojiden makam aracına ve eşarplara kadar, dindarlar da hep bu düşman global markaları kullanmayı sevmekte ve itibarlı saymaktadırlar. Buna karşın bu markaları üretemediklerin gittikçe gelişen savaş teknolojisin bir nevi kobayı ve kurbanı olarak, tüketim ile cihad arasında sıkışıp kalmaktadırlar.

Bu gelişmeler ışığında gözlerden ırak sıbyan mekteplerinde, günah kavramı üzerine oturtulan donanımsız dini eğitim de bir nevi manevi intihardır. Geçenlerde bir tanesine rast geldim tesadüfen, tüm camları ne ilginçtir ki yine büyük boy Walt Disney resimleriyle kapatılmıştı. Eskice bir apartmanın alt katında, loş mezarlığın ve gürültülü ana yolunun yanında yer alıyordu. O yaştaki çocuklar açısından hepsi sakıncalı, dış camlarda kullanılan simgeler ile okul adının bağıran çelişkisine hiç girmiyorum bile.

Ehil olmayan ellerde, yaşlarına uygun olmayan değerler ve ortamlardaki miniklerin bozulan psikolojisi her yere yansımaya başladı. Bize gerekli olan denetimli, resmi öğretmenli, açık, şeffaf ve güler yüzlü anaokullarıdır. Minik dediğime bakmayın, daha altlarının bezlendiği yaşlarda bile çocukların doğa bilimlerine nasıl ilgi duyabileceğini Küçük Bilim İnsanlarının Ülkesi adlı yazımda okuyabilirsiniz; gelişen teknolojinin bu konuda ne denli yardımcı olduğunu da.

Sevgi, saygı ve de öğrenme tutkusunun ilk temeli bu küçük yaşlarda atılır. Devamında ise donanımlı genç öğretmenlerle insanı insan yapan genel dini değerler verilirse, bundan tüm toplum kazanır. Ancak bu ayrı ders olarak verilmelidir, temel bilimsel eğitimin karşıtı olarak değil. Çünkü ikincisi olmadan, günümüz dünyasında var olmanız mümkün değil.

Aslında dindar veya değil, günümüzde var olmanın yegâne yolu rekabet edebilecek donanımla çözümün parçası olmaktan geçiyor. Yine mimarlıktan örnek verecek olursam, artık açık mekân çözümleri diye bir anlayış gelişmeye başladı. Böylesi yapılarda sadece ıslak mekânlar ile ulaşım ve hizmet çekirdeğinin yeri belli oluyor. İç mekânlarda kullanım ve duvar düzenlemesi tümüyle kişiye özel oluşturuluyor. Her ne kadar gelişen teknoloji modern yaşamın ayrılmaz parçası olarak görülse de, tersinden de farklı yaşam tarzlarına seçenek oluşturmayı da kolaylaştırıyor. Bu bağlamda aslında bu tür çözümlerle en çok dindarların ortaya çıkması gerekirdi. Ancak bunun için Chanel tüketimi ile savaş cihadından fazlası gerek.

Genel olarak günümüzde dönüştürülebilen yerel malzeme kullanımı ve en düşük bütçeyle en üst düzey kullanım rahatlığı ve konforu sağlayan enerji tasarruflu akıllı binalar revaçta. Bu ikonik yapılar ülkenin eğitim, kültür, teknoloji ve ekonomi yani genel gelişmişlik düzeyini yansıtan aynalar olarak görülüyorlar. Resimde yer alan Novartis’in Basel’deki kampus yapısı bunlardan biri. Özel tasarımlı dış kabuğu ve iç mekânlarıyla tümüyle çevreci akıllı bir yapı. Mimarların yeni Kâbe’si olarak adlandırılıyor.

Sonuç olarak teknoloji üretmedikçe, hangi değerle olursa olsun dünyaya kafa tutmanız ve itibar görmeniz mümkün değil. Hangi değere sahip olursanız olun, dayatılan modern siber cemaatleşmeden kaçınmanız kolay değil. Hangi değere sahip olursanız olun, gelişmedikçe değil siber cemaatleşmeden kaçınmak, onun besleyen kurban ve kobay olmaktan kurtulmanız mümkün değil. Hangi değere sahip olursanız olun, sağlam bilimsel temel edinmedikçe onu sürdürmeniz mümkün değil.

Belki hepsi bilinen konular.

Ve hepsi de bilinen çözümler.

Sadece bir kez daha hatırlatmak istedim.

Yangına su taşıyan karınca misali.

Zuhal Nakay

 

İlgili yazılar:

Küçük Harf ve Siber Cemaatler

Cepheler ve kentler: Radikal değişim

Küçük Bilim İnsanlarının Ülkesi

Novartis Basel Campus

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara