Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '14

 
Kategori
Siyaset
 

CHP: Stratejisiz başarı olmaz!

CHP: Stratejisiz başarı olmaz!
 

CHP KURULTAYI, SEÇMENİN ÖFKESİNİ BOŞALTMAYI AMAÇLIYOR


Meselenin özüne inmek mi, parti tabanında biriken öfkesini boşaltılması mı?

Kolayı tercih ettiler!

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhtemel seçmenini sandığa götüremeyen CHP, bir sonraki seçimde hüsran yaşamamanın nedenini araştıracağına Genel Başkan yarışına odaklanan Olağanüstü Kurultay için gün sayıyor.

İşin bu raddeye gelmesine genel başkan adaylarından Muharrem İnce’nin simgesel çıkışının katkısı büyük olduğunu söyleyebilirim ama zaten CHP, gideceği limanı bilmeyen gemilere benziyor.

“UZUN, İNCE BİR YOL!”

İnce, genel başkanlık yarışına, yüzyıl düşünse bile bir CHP’linin aklına gelmeyecek “uzun adam” simgesiyle katılmanın daha avantajlı olacağına inanmış demek ki!

Bu kadar basit mi?

Çıktığı yolda sonuca ulaşan “uzun adam” Erdoğan’a bakarak,  “ben de uzunum, seçin beni sizi iktidar yapayım” demek, kendisine inandırıcı geliyor mu?

Simgelerin bir politik hareketi olduğundan daha güçlü ve daha dinamik gösterdiği; kitlenin o simgenin gösterdiği hedef doğrultusunda harekete geçtiği doğrudur.

Ancak seçtiğiniz simgenin çağrışımlarını da hesaba katmalısınız!

Yerine aday olduğu kişinin boyuyla seçmen kitlesi arasındaki ilişkiyi anlamakta zorlansak da, esasında AKP’nin başarısını Erdoğan’ın başarısıyla eş gösteren “uzun adam” simgesinin İnce’deki tezahürü, olsa olsa bilinçaltının dışavurumu olabilir.

Hiç kuşkusuz, AKP’nin başarılı olmasında Erdoğan’ın payı yadsınamaz.

Ama AKP seçmeni açısından Erdoğan’a gizem katan “uzun adam” simgesi, arka planında tahkim edilmiş bir stratejinin ürünü ve artık ne yaparsanız yapın, AKP’nin başarısını anlatır.

Tıpkı uluslar arası sermayenin temsilcisi olduğunu açıkça söyleyen kısa boylu Özal’ın büyük bir iletişim başarısıyla “tonton”luğa terfi etmesi gibi!

İnce, hala, tarihi kahramanların yaptığını zannediyor ama tarihin kitlelerin eseri olduğunu ve dolayısıyla boyun değil, üstlendiği işlevin önemine dikkat çekip, meselenin diğer yanına dönelim.

ŞEHNAZ ÇAKIRALP’İ HATIRLAMAK!

Nedense CHP, yaşadığı yenilgilere neden olan problemin kaynağını yönetim kadrolarında arama hastalığına kapılmış.

Kılıçdaroğlu’nun seçildiği Mayıs 2010’dan bu yana onlarca kişi PM’ne girdi; pek çoğu genel başkan yardımcısı oldu ama sonuç hüsran!

Neden acaba?

Çünkü CHP, kurtuluş umudunu kişilere bağlamış da ondan!

Tıpkı pahalı transferler yapıp, sonuca ulaşamayan futbol takımları gibi!

Bir felsefeleri; bir stratejileri yok!

Varsa yoksa transfer!

Üstelik transferler de ya Pelin Batu gibi “sanat” dünyasından ya da Mehmet Bekaroğlu gibi daha altı ay önce SP’den Belediye Başkanı olmuş isimlerden ibaret!

Tam da bir zamanlar CHP PM’ye giren Şehnaz Çakıralp’i, büyük bir şaşaayla transfer edilen Yaşar Nuri Öztürk’ü hatırlama zamanı!

Partinin bir stratejisi olmadığı için ne zaman mikrofon uzatılsa “merkez sağ” oyların önemine dem vurulması da işin bir diğer tarafı.

DEMİREL GELSE BİLE!

1991 ile 2002 yılları arasındaki seçimlerde ANAP-DYP gibi partilere oy veren seçmenler kastedilerek, “buhar olup uçmadılar ya” repliği eşliğinde talip olunan oyların gerçekte hala var olup olmadıklarını bilmiyoruz.

Hep merak ederim; ellerinde bu konuya ilişkin bir araştırma var mı?

Bir araştırma yok ama hedefine “merkez sağ”ın konulduğu bu söylem, “merkez sağ”da isim yapmışların CHP’ye kayıp milletvekili omları dışında bir sonuç üretebilmiş değil!

CHP’nin, “kerameti kendinden menkul” isimler üzerinden yeni bir açılım umudu yaratması mümkün mü?

Bugüne kadar CHP’ye kayan sağcı isimlerin pratiğine bakılarak söylenebilir ki mümkün değil!

Daha da ileri gidip, her seçimde CHP’ye liste vermeyi bir ritüele dönüştüren Demirel dahi gelse CHP’nin oylarında bir kımıldama olması beklenemez.

Zira “aynı suda iki kez yıkanılmaz!”

Kendi partilerini tarihin çöplüğüne gönderen sağcı isimlerin CHP’ye vereceği bir şey olamaz ama CHP’nin halkla tanışması çok şeyi değiştirebilir!

Halk dediğiniz amorf bir kavram ama pencereden dışarı baktığınızda bu kavramın içinde “cami cemaati” olarak adlandırdığım muhafazakarlar, kimliklerinin tanınmasına ilişkin zorlu mücadelelerini dünyanın gündemine taşımasını bilen Kürtler ve hatta Cumhuriyet fikri ile ilişki giderek mecburiyet ilişkisine dönüşen Aleviler olduğunu göreceksiniz.

Azıcık kafanızı uzatırsanız sokakları dolduran işsizleri ve kimsesizleri; güvencesiz çalışan taşeron işçilerini, semt yoksullarını, iflas etmiş çiftçileri de göreceksiniz.

Gözlerinizi bir uçtan diğer uca gezdirirseniz, muhafazakar iktidarın cenderesine sıkışmış kadınları, gelecekten umudunu yitirmiş gençleri, bir kenara atılmış yaşlıları ve sokaklara salınmış çocukları da göreceksiniz.

Görmek isteyenler için her şey ortada!

Peki ya CHP?

CHP, gideceği limanı bilmeyen gemi modunda olduğu için başarının yolunun tek tek kişileri transfer etmekte geçtiğini zannediyor.

Bir stratejisi yok ve öyle görünüyor ki Kurultayı halkın beklenti ve taleplerini karşılayacak stratejik bir çıkış yerine parti tabanında biriken öfkeyi boşaltmak için kullanmayı tercih ediyor.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..