Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '16

 
Kategori
Felsefe
 

CHP'nin altı okunun anlamı ve sonrası

CHP'nin altı okunun anlamı ve sonrası
 

CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcında Mustafa Kemal Atatürk tarafından 9 Eylül 1923 yılında  Cumhuriyet Halk Fırkası adıyla kurulmuştur. CHP kendisine altı ilke benimsemiştir. Bu ilkelerin üçü Fransız devriminden, üçü Sovyet devriminden alınmıştır.

Fransız devriminden alınan ilkeler, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laikliktir. Sovyet devriminden alına ilkeler Devrimcilik, Halkçılık, Devletçiliktir. Bu altı ilke, CHP bayrağında altı ok olarak simgelenir. İnkılapçılık, devrimcilik demektir. Onun eski dilde söyleniş biçimidir. Nasıl parti yerine fırka sözcüğünü kullanmıyorsak onu da doğru kullanmamız gerekir.

CHP’nin okları İsmail Hakkı Tonguç’un tasarımıdır. Oklar Topkapı sarayında bulunan II. Bayezid zamanındaki oklar temel alınarak tasarlanmıştır. En uzun ok aynı zamanda çentiklidir. Bu savaş okudur. Daha fazla bilgi için bakınız:

http://www.internethaber.com/chp-oklari-osmanli-oku-cikti-bazilari-moraracak-1495880h.htm

Şimdi bu ilkeleri kısaca görelim.

- Cumhuriyetçilik, devlet yönetiminin halkta olduğunu ifade eder. Bir anlamda, tam olarak uygulandığında halkın kendi kendini yönetmesi demektir. Cumhuriyet fikri Fransız devriminden sonra ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devletinde taraftar bulması I. Meşrutiyet döneminden önce Jön Türkler ve Namık Kemal sayesinde olmuştur.

- Milliyetçilik, devletin temelinin din birliğine değil (ümmetçilik) soy birliğine dayandığını ifade eder. Ancak bir ülkede ve özellikle Türkiye’de herkesin aynı soydan olması diye bir durum söz konusu olamaz. Bu yüzden milliyetçilik herkesin eşit haklara sahip olduğu vatandaşlık olarak ele alınmıştır. “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk denir.” Ve “Ne mutlu Türk’üm Diyene” sözlerinde Atatürk bu düşünceyi dile getirmiştir. Bu sözlerde herkesin Türk olmadığını kabullenmek vardır.

- Halkçılık, devletin halk için var olduğunu ifade eder. Ayrıca devlet karşısında herkes eşit haklara sahiptir. Halkçılık, Cumhuriyet Halk Partisi'nin programında şu şekilde tanımlanmıştır: "Bizim için insanlar yasa önünde tamamen eşit muamele görmek zorundadır. Sınıf, aile, fert arasında bir ayrım yapılamaz. Biz, Türkiye halkını çeşitli sınıflardan oluşan bir bütün olarak değil, sosyal yaşamın gereksinimlerine göre çeşitli mesleklere sahip olan bir toplum olarak görmekteyiz.“

- Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ifade eder. Din yok olmayacak, hatta devlet desteği il varlığını sürdürecek fakat devlet işlerine karışmayacaktır. Devleti ilgilendiren bir eylem yapılırken eskiden olduğu gibi Şeyhülislam’dan fetva alınmayacaktır. Bir işin yapılıp yapılmamasına devlet yönetimindeki kişiler karar verecektir, ya da referandum yoluyla halkın düşüncesine başvurulacaktır.

- Devletçilik, halkın gücünün yetmediği yerde, devletin olanaklarını kullanarak bir işi yoluna koymasını ifade eder. Örneğin demiryolları veya büyük fabrikalar, köprüler halkın yapabileceği işler değildir. Burada devletin varlığı ve gücü gerekmektedir.

- Devrimcilik, toplumun ileriye dönük dinamik hareketini ifade eder. Bütün hayat devinim içindedir. Eski geleneklere bağlı kalarak çağı yakalamak ve diğer devletlerin seviyesine çıkmak olanaksızdır. Öyle ise toplum da diğer devlet toplumları gibi geleceğe doğru hareket etmeli yenilikleri, güncelliği kaçırmamalıdır. Bunun için gerekirse çağlar kapanır ve yeniden açılır. Bu devinim sürekli olmalıdır. Bir yere gelip durmak bir işe yaramaz, yoksa yine eskiden olduğu gibi kötü durumlara düşülür.Bunların içinden bazı ilkeler birbiriyle tam olarak uyuşmazlar. Örneğin Milliyetçilikle Devrimcilik pek uyumlu bir ikili değildir. O yüzden ikisini de birbirine uymak üzere bir miktar yontmak gerekmiştir. Ancak bu tür yaklaşımlar günümüze kadar varan sorunlar getirmiştir. Örneğin 38-50 CHP döneminde devrimciler kitleler halinde tasfiye edilmiştir ve ilkelerden sapmalar o zamandan başlamıştır.

CHP 1923’ten 1950’ye kadar kesintisiz olarak Türkiye’yi yönetmiştir. Bu süre içinde ülke zaman  zaman Atatürk’ün isteği ile çok partili düzene geçmiş ancak sürdürememiştir. Son olarak 1945’te İsmet İnönü yönetiminde zor da olsa çok partili düzene geçilebilmiştir. Tek parti ile yönetilmek, açıktır ki önce Sovyetlerin, sonra Alman Nasyonal Sosyalist Partisinin etkisi ile olmuştur. 2. Dünya Savaşının müttefikler tarafından kazanılması sonucunda dünya ile uyum sağlamak üzere çok partili parlamenter sisteme geçilmiştir. 1946 seçimleri açık oy, gizli sayım yöntemiyle yapılmıştır. Bunun demokrasi açısından ne kadar yanlış ve sakıncalı olduğunu söylemeye gerek yok.

Parti 1950’de seçimleri kaybetmiş ve iktidarı Demokrat Partiye teslim etmiştir. Bunun demokrasi açısından ne kadar iyi bir gelişme olduğunu düşünürken yeni parti CHP’ye karşı -İnönü’ye suikast düzenleyecek kadar- sıkı tedbirler almaya ve baskıya başlamış eskiden beri gelen sıkıntıları arttırarak devam ettirmiştir.

Hepsi için ortak bir sözcük kullanabiliriz: Faşizm. Ham Almanya’da hem de Türkiye’de bu sonuca sosyalizmden çıkılarak varılmıştır. Ancak, İsmet İnönü’nün 50’li yıllarda DP yöneticileri için söylediği söz kayda değer: “Ben oradan geliyorum, evet ama siz oraya gidiyorsunuz.” Benim bunun için sıkça söylediğim bir söz var. Bütün güçler, yönetimi ele geçirdiklerinde gericileşir. Çünkü artık ellerinde kaybedebilecekleri bir şey vardır ve onu korumak isterler.

1980 darbesi ile bütün patilerle birlikte CHP de kapatılmış, 1992’de aynı altı ok parti amblemi ile yeniden açılmıştır.

Günümüzde oylama elektronik ortamda bilgisayarlar marifeti ile oluyor. Bu tip seçim sonuçları şaibelidir. Son olarak seçim sonuçları anketleri yapan Tarhan Erdem, artık bu işi yapmayacağını ve oy da vermeyeceğini söylemiştir. Sözüm ona demokrasimizde oy torbaları kaçırılıyor, çöplüklerde oylar bulunuyor, Oy pusulaları başkaları tarafından basılabiliyor ve işin içine adil seçimden başka her şey karışıyor.

Günümüz CHP’si ilk kurulduğu zamanından çok farklı bir konumdadır. Ne Türkiye’de, ne CHP’de altı ilkenin bir tanesi bile uygulanmamaktadır. 1- Cumhurbaşkanı “milliyetçiliği ayaklar altına aldığını” söyledi. 2- Bütün fabrikalar satıldı, devletçilik bitti. 3- Laikliği uyulduğunu bir kişi çıkıp söyleyebilir mi? 4- Cumhuriyet yıkılıp padişahlık kurulmaya çalışılıyor. 5- Halk yeniden biat eden ümmet yapılıyor ki yarısı çoktan oldu. İmtiyazlı aileler aldı başını gidiyor.  6- Türkiye’de devrimcilik deyince insan gülme geliyor.

Zamanla bu ilkelerin eskidiği güncelliğini yitirdiği iddia edildi.

- Milliyetçiliği daha çok ulusalcılık olarak alabilir ve genişletebiliriz.

- Devletçilik, özel girişimin yapamayacağı ve yapmaması gereken yerlerde ve konularda gereklidir. Bir devletin telefon trafiği özelleştirilemez. Yoksa hiçbir devlet sırrı kalmaz. Nükleer santraller, enerji üretimi özel kişilere bırakılamaz. Öyle olursa bütün ülke zor duruma düşer. Çiftçiyi destekleyen ürünlerin alımı özel kişilere bırakılamaz. O zaman çiftçi biter. Bunları bugün hep birlikte yaşıyoruz ve gelecekte bize ne olacağı kuşkulu. Batabiliriz, göz göre göre.

- Laiklik yalnız çoğunluk dininden olmayanların değil, aynı zamanda çoğunluk dininin de güvencesidir. İşte görüyoruz, iki tarikat birbirine giriyor. İlerde belki daha kötülerini göreceğiz.

- Cumhuriyet Anayasanın ilk üç maddesi içinde güvence altına alınmıştır. Bir başkanlık sistemi Cumhuriyetin yerini tutamaz. Ülkenin dağılma olasılığı ortaya çıkar.

- Halkçılık eşitlik üzerine kurulmuştur. Halk arasında resmi olarak eşitsizlik doğduğunda kimse kimseyi tutamaz. Eskiden gayrı müslimlerden fazla vergi alınırdı. Buna benzer eşitsizlikler vardı. Artık -hepsinin değilse de- insanların gözü açıldı. Eşitsizlik zorla kabul ettirilemez.

- Hayat devinim içindedir. Devrimciliğin ömrü biter mi? Toplumların önüne yeni şeyler çıkar. Bu aşılması gereken yeni sorunlar demektir. Devinim olmazsa bu yeni sorunlarla eski yöntemleri kullanarak başa çıkmak olanaksızdır.

Bana kalırsa bunlara iki ilke daha eklenmesi gerekirdi. Biri bilimciliktir. Atatürk’ün özlü sözünde kalmış, hayata geçmemiştir.

Diğeri canlıcılıktır. Yapılan işler insanların ve diğer canlıların refahı için yapılmalıdır, öteki dünya için değil. İnsan hayatı ve değerinin üzerinde bir değer yoktur. Her işte insanların ve canlıların daha iyi bir yaşam sürmesi hedeflenmelidir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Cumhuriyet_Halk_Partisi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1_ok

https://tr.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk_%C4%B0lkeleri

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..