Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

14 Nisan '07

 
Kategori
Mizah
 

Cibilliyetsiz fransız n'olcek?!

Geldim! Lafı bugün fazla dallanıp budaklandırmadan, şıppadanak bitireceğim hikayeyi... Allahın izniyle, inşallah yani!! Mantıcıda, sarmısaksız mantılarımızı kaşıklarken pat diye dalıvermişti içeri bizim cibilliyetsiz ama pek bi yakışıklı Fransızımız. Hatırlarsanız da, Aysun’un yanıbaşına kuruluvermişti sorgusuz sualsiz... Aman efendim, daha dakka bir gol bir. Bizim çekingen Fransızımız sol elini, yanıbaşında oturan Aysun’un sağ eli üzerine koyuvermesin mi? Az daha kalpten gidiverecektik hepimiz! Gözlerimize inanamadık. Sonra, duyduklarımıza da... Meğersem bunlar mercimeği çoktan fırına vermişler de bizler de ayakta uyuyormuşuz, haberimiz yok!! Ah! Aysun. Sen ne yere bakan yürek yakanmıssın kardeşim böyle... Hani hepimiz çılgın, deli, kaçık maçık... İçimizdeki en düzgün şahsiyet sen! Saman altından su yürüten... Beş ay sonra bunları everdik. Hem de düğünlerin en kralıyla. En layıkıyla! Aysunumuza kına gecesi bile yaptık. Gelinin iki elinin avcunu, adettendir damat efendinin (ne kadar kendileri gavur da olsalar!) de sol elinin cit parmağını (serçe parmağı oluyor kendileri) kınaya bulayıp, çaputlarla doladık. Elimizden arta kalanları da, kına türküsünü gelinin başında yanık sesiyle söyleyip, hepimizi salya sümük ağlatan Dürdane ablaya "saç boyası niyetine" verip, sol ellerimizin beyaz çaputları esliğinde yine Beyoğlu yollarına düştuük.

Ögretmenevi’nde, gazoz ve iğrenc bir yaşpasta ve müthiş göbek havaları eşliğinde Aysun’u gavurellerine yolcu ettik... Aradan beş koca yıl geçti. Bizimkilerin aşkı aynı hızda devam ediyor. Bir de senlik olsun dediler bir velet peydahladılar. Allah sizi inandırsın, yeme de yanında yat cinsinden, harika bir çocuk. Aman her şey iyi her şey yolunda derken, geçenlerde Aysun’dan, gözyaşları üzerine damlamış bir mail aldım!. Bir çırpıda, elim yureğimde okudum... Evliliğinin çatırdayıp çuturdadığından söz ediyordu. Bizim enişteyle ilk günkü kadar iyi anlaşıyorlardı hala. Velet de aralarındaki bağı güçlendirmişti. İkili askları üclenmisti. Ekonomik problemleri yok denecek düzeydeydi. Çalışmıyordu Aysun ama bunu kendisine dert etmiyordu. Çünkü yaban ellerde, çocuğunu kurda kuşa teslim etmemiş oluyor, kendisi özenle büyütüyordu. Eşinin ailesiyle hiç sorunu yoktu. Onu çok sevmiş, kendi kızları gibi bağırlarına basmışlardı. Aysun da zaten bu ortama ayak uyduramayacak kadar cesaretsiz ve isteksiz degildi.

Eee!.. Bütün bunlar çok iyi cok hoş Aysuncum. Daha ne istiyorsun şu hayattan? Belanı mı? Okuduklarımı bitirmeden aklımdan da bunları geçiriyordum. Ki "asıl meseleye" de hızla yaklaştığımi fark ettim. "Yemek yapıyorum. Oturup yiyor. Eline saglık diyor. Ayıla bayıla yiyor. Ama bir günden bir güne de, 'bugün de ben bişiyler yapayım' demiyor. Aklına gelmiyor. Şikayet ettiğimde ise, sakince 'Yapma hayatım. Yorma bosuna kendini. Bak her türlü yiyecek hazır satılıyor. Seninki mutfakta zaman kaybı. Onun yerine vaktini benimle, yavrumuzla gecir. Ne bileyim kitap oku, hobi yap, tembellik yap' diyor. Evlendigimiz gunden beri sacimi supurge ediyorum. Temizlik yapıyorum. Hem de deliler gibi. Hiç fark etmiyor. Onun için yapsam da bir yapmasam da. Bu da beni deli ediyor. Temizlik yaptığım günlerde, eli bıçaklı bir katil olacak kadar öfkeleniyorum, gözüm dönüyor. O da bunu bildiğinden ayak altında dolaşmamaya gayret ediyor. Saklanıyor. Bu da beni daha cok kızdırıyor. Sikayet ettigimde ise, 'Yapma hayatım. Hergün hergün. Canına yazık degil mi? Hem hergün bunca temizliği gerektirecek kadar da pis insanlar değiliz. Hepimiz evimizi azami ölcüde temiz tutmaya gayret ediyoruz. Hem bak, senin sinirlerini de cok yıpratıyor bu temizlik isi. Bırak! Vaz geç bu kadar temizlik hastalığından. Ona vereceğin vakti bana ver, cocuğumuza ver. Kitap oku. Ne bileyim, hobi yap. Tembellik yap'. Çocuğun her ihtiyacıyla ben ilgileniyorum. Dogdugu günden beri. Altını da ben temizliyorum. Yemeğini de ben hazırlıyorum. Banyosunu da ben yaptırıyorum. Yani o kadar ki, bazen hersey üzerime üzerime geliyor bu yüzden. Evi terk edip gidesim geliyor. Bunu anladığında da o da yardım etmek istiyor ama hic bir şeyi benim kadar iyi yapamıyor. Beceremiyor da zaten. Biliyorum, ona becermesi icin hiç fırsat tanımadım. Her seyi kendim yapmak istedim. Kendi istedigim gibi olsun istedim ama... Ne olur sanki o yapmaya mecbur kaldığı zamanlarda da benim gösterdiğim özeni gosterse. Aynen benim yapığım gibi yapsa da benim kafamın tasını attırmasa. Artık dayanamıyorum bunlara. Galiba bu evliliği bitirme kararı almak üzereyim... " Mailin bu bölümlerinde sabrım iyice tasmıstı. Biz memleketteki adamları nasıl yontar da biraz medenilestirebiliriz diye uğraşırken, kadın gavur kocasının "fazlaca medeni" olmasından sikayet ediyor. Hassupanallaaahh!! Ölür müsün öldürür müsün? Aysun’a nasıl bir cevap yazacağıma karar veremedim. Su okuduklarımdan sonra aklımda binbir türlü fikir dolaşıyor elbet ama hic birinin kuyruğu öbürüne değmesin diye aklımı oynatmamak için çare arıyorum.

Siz ne dersiniz bilmiyorum ama şöyle bir giriş yaparak cevap mailime başladım. Sonunu ise henüz getiremedim. Yardımcı olabilecekler varsa aranızda, fikir babında yani, başımla; "Sevgili Aysun, Seni çok iyi anlıyorum hayatım. Medeni bir erkekle bir hayat paylasmak zor olsa gerek. Gerçi bizler de, yani arkadaşların da, hala, seninkine benzer -medeni eş- arayışları içerisindeyiz sittin senedir. Bulup bir yuva kuramadık ve bunun için canımızı dişimize taktık, umutlarımızı kaybetmedik hala ama... Biliyorsun insan hep kendinde olmayanı ister. Aysuncuğum, sana şöyle bir tavsiyem olacak, nacizane. Şimdi sen bizim memleketten alışıksın aşırıp taşırmaya, temizlik, çocuk, ev, saçını süpürge etmek falan durumlarına. Eh, doğal olarak bütün bunlar sana “görevmiş” gibi gelirken coğu zaman, zaman zaman da seni bunaltıyor olması, normal. Ve bu “bunaltı” durumlarında eniştemizle tartışıyor ve ondan “Yapma bütün bu gereksiz işleri. Yorma kendini hayatım. Onlara harcayacağın zamanı daha kıymetli şeylerle harca. Birlikteliğimize, cocuğumuza, kendine harca” kibarlığına katlanamıyorsun belli ki!.. Boşan!.. Bırak o adamı!.. Kurtul ondan!.. Burada “aradığın adamı ve hayatı” hic zorlanmadan bulacağına eminim. Sevgilisinin yüzüne kezzap atandan, benzin döküp yakana... “Yaylaya çıkınca eşlerimiz evde kalıyor, biz de dağ başında abaza oluyoruz. İkinci karılar hakkımızdır” diyen yetkili ağızlara... Kadınn yeri evidir, gitsin cocuğuna baksın evinde diyerek, mahkemede kadın hakim döven zorbalara... Evine zorla girdiği hamile kadına tecavüze kalkışan, yetinmeyip karnını bıcakla delik desip eden delikanlılara!.. Ölumden kaçıp çeyiz sandığına saklanan bebekli gencecik kadına ve onu orada da bulup üzerine kurşun yağdıran cellatlarına... Onbir yaşındaki torununa tecavüz eden dedelerden, onbes yaşındaki kardesini arkadaslarına pazarlayan abilerden gecilmiyor ortalık. Hele bir de kundaktaki bebeklerden medet uman bir sapkınlık var ki, hic anlatmayayım. Aklıma düstükçe hala, bu çağda bu ülkede nasıl bu utançla yaşadığıma şaşıyorum cünkü. Bu kadınların hic biri senin yerinde olmak istemezdi eminim!.. Bilmem anlatabiliyor muyum derdimi?

 
Toplam blog
: 7
: 758
Kayıt tarihi
: 07.03.07
 
 

24 yaşımda dünyayı gezme hevesiyle İngiltere’ye doğru yola çıktım. O gün bugündür, yani 10 yıldır kı..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara