Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '07

 
Kategori
Ev / Bahçe
 

Çiçek kulübü-1

Çiçek kulübü-1
 

Atölyede imal ettiğim çiçek saksılarımı, duvara dübellediğim ayaklar üzerine montajladım.

Her biri altı metre uzunluğunda eni 25 cm, derinliği ise 30 cm. Yerde ise 20 adet peynir tenekesinden başka, özel çiçek saksılarım var.

Sabah erkenden kalkar, güneş kendini hissettirmeden önce çiçeklerimi sularım. Aslanağzı, Küpeli, Begonya, Lale çeşitleri, Karanfil, Akşamsefası, Mor Menekşe, Feslihan, Reyhan, şepboy, Kudret Narı, Kasım Patı, Isırgan Otu ....

Küçük çocukların başından ayrılmadığı ‘’Bu nedir anne?’’ diye sorduğu, yedi veren çileklerim var.

İnsanlar buraya kaldırım bahçesi diyor!

Burada kurduğumuz dostlukların ve dost olduğumuz insanların, buraya olan bağımlılıklarından dolayı ben buraya ‘’Çiçek Kulübü’’ adını verdim.

Bahçıvanlık ile ilgili bir deneyimim olmamıştı bu işe soyununcaya kadar. İnsanların meraklı gözler ile beni izlediğini görüyordum.

Bazıları fısıldıyordu; ‘’ Bu adam bir şeyler yapıyor ama bilerek mi bilmeyerek mi belli değil’’ Dostların da getirdiği çiçek, fide ve tohumlar ile güzel, gösterişli bir bahçemiz olmuştu. Evim okula yakın olduğu için, bazı öğretmenlerimiz bu bahçemizi ders konusu bile yapmıştı.

Çok yakınımızda büyük bir otel var.

Bu otelde konaklayan yabancı uyruklu müşteriler bazen yalnız bazen gruplar halinde semtin içine gezmeye çıkarlar.

Ellerindeki kamera veya fotoğraf makineleri ile bahçemizin yanından geçerlerken, genellikle buranın güzelliğinden etkilenip resmederler.

Elinde fotoğraf makinesiyle deklanşöre bastı basacak, avcı gibi pusuda fırsat kollayan, uzak doğulu bir misafirimize gülümseyerek izin verdim.

Bahçemi ve beni resimledikten sonra, çok memnun bir ifadeyle teşekkür teşekkür diyerek uzaklaştı. Aslında onunla konuşmak onu tanımak isterdim ama yabancı dil sıkıntısı var.

Bu sıkıntıyı yıllar önce (1987) yılında Fethiye’den, İstanbul’a gelirken tanıştığım, (Tom-Bently-Fısher) ile de yaşamıştım.

Dünyanın arka bahçesinde! Buzlar ülkesinde yaşayan bu sevimli bu cana yakın sıcakkanlı insan ile konuşamamanın verdiği eziklik ve üzüntü karşısında yıkılmıştım. Her halde o da Türkçe konuşamamanın sıkıntısını yaşamıştır kim bilir!

Sonuçta hepimiz insanız aynı dili konuşamıyor olsak bile, isteyince bu bir şekilde mümkün oluyor. Bazen, bizler öyle şeylerle konuşuruz ki, kendimizi aptal gibi hissettiğimiz bile olur! Yolda giderken, arabamız ile konuşuruz. Muhabbet kuşu ile muhabbet ederiz tek taraflı! Saksıdaki çiçeklerle konuşuruz, kedimiz köpeğimiz ile hep konuşuruz.

Hazır yeri gelmişken küçük bir anımı buraya sıkıştırayım.

Alamana; (Balıkçılık, Eylül, Ekim, Kasım) zamanı. Günlerdir karayel esiyordu denize açılamadığımız için Karaburun çevresini geziyordum. Her zamankinden biraz daha fazla açılmıştım limandan.

Terkos gölü kenarında bir villanın yüz metre yakınlarına gelmiş orda orman muşmulası topluyorum. Yanıma iki tane bir kaç aylık kurt köpeği geldi, bana arkadaş oldular.

Kurt köpeği yavruları ile çayırda alt alta üst üste oynarken yüzümü gözümü hep yaladılar!

Ben de onların burunlarını sıkıyordum. Yavru köpeklerle konuşup eğleniyordum. Tekneden gelirken acıkırım diye yanıma yiyecek almıştım, bu yavrular ile birlikte getirdiklerimi yedim.

Hayvanların gözlerinden tabiri caiz ise mukallitlik akıyordu, oynamak zıplamak istiyorlardı.

Derken; kızılca kıyamet koparan! Ortalığı o kalın sesiyle ‘’hav hav’’ diye boş yere velveleye veren, inleten, yavruların anasımı yoksa babası mı bilemiyorum rüzgâr gibi üzerime gelen bir kurt köpeği gördüm.

Üzerine çıkılacak ne bir ağaç, ne de başka bir şey vardı etrafta. Kelimeyi şahadet getirmekten! Allah'ın merhametine, köpeğin insafiyetine sığınmaktan başka yapacak bir şey yoktu.

Fakat mucizevî bir olaya tanık oldum! Yavrulardan biri tam önümde yüzü gelene dönük cav cav diye ince sesi ile çavkırırken diğeri, gelene doğru koşup bana on metre varken onu küçük patileri ile suratına vura vura durdurmuştu.

Ağzından salyalar akan kurt köpeği, kuyruğunu kısarak arka bacaklarının arasına aldı ve geri döndü. Yavru kurtlar! Zafer kazanmış olmanın verdiği haklı gurur ile tekrar bana gelip gözlerimdeki korkunun kaybolmasını seyrederken küçük patileri ile üzerime tırmanıyorlardı.

Sevginin mucizeleri; yaşadığımız sürece daha neler göreceğiz kimbilir.

Tom ile yolculuğumuz sırasında enteresan olaylar oldu. İki ülkenin insanları arasında, yaşam koşulları farklı olsada, insanlığın sevgi ve hoş görü ile yakınlaşabileceklerinin bir göstergesiydi bizim dostluğumuz.

İstanbul'a gelir gelmez onu bir otele yerleştirdim, İstanbul'da bir gün kalıp tekrar İzmir'e oradan İngiltere’ye, oradan da kendi ülkesine Kanada’ya (saskatchewan) geçecekti.

Tatilimin ikinci ayağına geçmeden önce, ben de İstanbul'da bir gün fazladan kaldım.

Tanrı misafiri olarak gördüğüm bu güzel insanla, dolu dolu bir gün daha yaşadık. Nasıl anlaştınız derseniz, okuldan aklımda kalan birkaç İngilizce kelime ve vücut dili ile.

İstanbul'a geldiğimizde, İngilizce Türkçe hazır cümle kitabı ve sözlük almıştım.

Ayrılırken bu kitabı Tom'a hediye ettim. Bu güzel dostluğun hatırası için. O'da bana çocukları ile çekilmiş bir fotoğrafını ve kartvizitini verdi.

Gerisini belki onu tanıyan ona yakın olan bir arkadaşımız onu bulur ve bu hikâyeyi onun ağzından bize anlatırsa sevinirim.

(Tom-Bentley-Fısher, Tiyatrocu, Gitarist, piyanist, orkestra şefi, Yazar) Böyle tanımlamışım günlüğe. Selamımı söylemeyi unutmayın!

Devam edecek..

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..