Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '07

 
Kategori
İnançlar
 

Siz helalleşebildinizmi?

Siz helalleşebildinizmi?
 

Benim ölmeye cesaretim yok korkuyorum! korkuyorum ama ne korkunun ecele faydası var, ne de ölümden kaçacak bir yer. Annem başardı bunu, babamda. Bir yerde yazmıştım; geçen yaz buluşup görüştüğüm dostlardan ayrılırken, helalleştiklerim ve helalleşemediklerim vardı. Cesareti olanları saydım bir bir!

Zeki abimi, Şaban abimi daha yeni emekli olmuş Erkan abimi, hani mirastan kurtardığı arsasının üzerine ev yapmak isteyen Rafi abimi, iki ay öncesi bahçede konuştuğum, tatil için iğneada ya gitmeyi düşünen Üzeyir kardeşimi, ya Mehmet abime ne demeli; sigara içerken Allah ısmarladık diyerek gitmesine! Ya Mehmet amca ve Şükrü amcaya ne demeli, rahmetli Şerafettin abimin annesi Kaniye ablanın cesaretine ne demeli evde tek başına! Ya akşam namazında karşılaştığım Şerif amcaya ne oldu? sapasağlam dururken! Hasan enişte ve kırk gün arayla kardeşi Halil ağabey, Cemil öğretmen; dahası da var ama vaz geçtim saymayacağım.

İki gün evvel köyden geldim. Göremediğim dostlarımı "öldü" diyecekler diye Korkudan kimseye soramadım. Allah inandırsın köyümden, "sela" okunurken tam gaz kaçtım! Bırakın ölmeyi, ölenin kim olduğunu öğrenmeye bile cesaretim kalmadı artık.

Bu ölenlerin hepsi köyümden değil elbet. Ölüm, nefes alınıp verilen her yerde var. Birde ölüme direnen yaşlılar var iki tane bildiğim. Her ikisinin de gözleri görüyor, kulakları duyuyor hele erkek olanı; Maşallah bir ayağı trafik kazasında sakat kalmasına rağmen yolda senden benden hızlı. Diğeri ise büyük büyük anneanne tabi çocuklarımın. Pek marifetlidir halen "çetik, kazak, filan" örüyor. Her ikisinin de yaşları 95 in üzerinde bu ihtiyarların. Birisinin cebinde renia mide hapı var. Ben bununla yaşıyorum diyor! Diğerinin ise cebinde son kullanma tarihi geçeli aylar olmuş göz damlası var. Her ikisi ile de yaklaşık on beş yıldır hep helalleşiriz.

2001 Kasım ay'ı. Müthiş bir daralma var içimde. Köyden geleli henüz iki ay bile olmamıştı çocuklara talimatı verdim. "Hazırlanın" sabahı bekleyemezdim. Arabamı da, bir süre önce satmıştım.

Rent A Car, dan araba kiralayıp ver elini Avcılar köyü (korfa) rahmetli anneciğim bizi kapıda karşıladı. Zaten her korna sesinde "oğlum, geldi" diye kapıya koşarmış "yalınayak başıkabak". Uzun yıllar ayrı kaldığımız için rahmetli Anacığım ile birbirimize hiç doyamadık. Köyde dört gün kalmıştık sabahlara kadar muhabbet ettik. Küçük çocuklar gibi, başımı anacığımın dizine koyar yatardım. Kınalı ellerinle saçlarımı okşardı "çok uzaktasınız size doyamıyorum oğlum" diyordu. "Bazen kuş olup uçsam sizin oralara gelsem, ne iş yapıyorsunuz nasıl geçiniyorsunuz bir görsem" diyordu. Annem, beni, eşimi ve çocuklarımı gork tavuğun piliçlerini kanatlarının altına aldığı gibi, bizi kolları arasına toplar, hepimizi koklayıp sever, bol bol öperdi. Bugün bile onun kokusunu hissederim ve burnumun direği sızlar.

Ayrılırken birbirimize sıkıca sarılıp defalarca öpüşmüş ve helalleşmiştik iyi ki geldin oğlum demişti! İstanbul'a geldikten iki ay sonra bir akşam yemeğinden sonra içtiğim kahveyi iş olsun diye fal bakmak için kapattım. Zaten hep kapatırım, sonra, güya fal bakıyormuş gibi yalandan fincanın içinde hep hayvan resimleri ve yollar görürüm! Ama o akşam inanın resim kadar net bir mezar vardı fincanda. Ayak ve başucunda ki taşları bile kusursuz. Mutfak dolabının üst gözüne fincanı koydum yıkattırmadım.

Sabah 03–30 da telefon zırlamaya başladı. Yatağımdan ok gibi fırladım ama elim ahizeye bir türlü uzanamıyordu biliyorum kötü bir haber vardı! Sonunda kaldırdım ahizeyi ve o kötü haberin merkezini öğrendim. Canım annem iki saat önce kalp krizi sonucu vefat etmiş. Ellerim başımın arasında dona kaldım. Taaki gözlerim raftaki fincana ilişene kadar. Sonra yağmur oldu döküldü göz pınarlarım. Biliyordum içime doğmuştu aylar önce hep bekledim ama yalan olsun istedim. Ölüm gelmesin istedim. İyi ki helalleşmiştim canım anacığım ile tek tesellim bu oldu benim.
Bir arkadaşımı aradım ve durumu zar zor anlattım hemen arabasını bana gönderdi sağ olsun. Sabahın ilk saatlerinde börtü böcek uyanmadan varmıştım anacığımın yanına. Sessizce yatıyor uyuyor gibiydi. Sanki gözlerini açıp "hoş geldin oğlum kusura bakma seni kapıda karşılayamadım" diyecek gibiydi. Haberli geldiğim zamanlar benim için yaptığı çörek ekmeğinin kokusunu çok uzaklardan alırdım. Oysa ben, genelde ona supriz yapardım. Sevgili anacığıma telefon açar hal hatır sorarken bana "ne zaman geleceksiniz sizi çok özledim" dediğinde işlerimin çok sıkı olduğunu yakın zamanda gelemeyeceğimi söylerdim. Üzülürdü garibim ama "olsun iş olsun, yeterki siz iyi olun! Bu kadarda olsa sesinizi duydum ya bu bana yeter" derdi. Aslında yetmezdi bilirim ama ne yapsın elden ne gelirdi.
Sabahın ilk ışıklarında porto kapısından içeri arabayı soktuğumda; "yavruuum" diye sesini duyardım. Koşarak gelir, boynumu koparacak gibi sarılırdı. Arada bir canımı acıtmadan şamar atardı "beni kandırırsın ha" diye. Keşke ölmemiş olsaydı da gene yavruuum diyerek boynuma sarılsaydı canımı acıtana kadar bana şamar atsaydı. Ben başucunda ağlarken, anacığımda benimle ağlıyor gibi gözleri sulanıyordu. Sanki için için, sessizce ağlıyordu. Benim, benden cesaretli anacığım! Ölüme hiç direnmeden hoş geldin diyen anacığım, konu komşunun karnını son kez doyurup giden anacığım!
Ölüm bize habersiz gelecekse aniden ve ölmek için cesaretin varmı diye sormadan; vakit varken, Eşimizi, çoluğumuzu, çocuğumuzu, arkadaşımızı dostumuzu, sevelim arkadaşlar! Ayrılırken de helalleşelim ne olur ne olmaz. bir dahaki buluşmada bıraktıklarımızı göremeyebiliriz veya onlar bizi göremeyebilirler! Bütün annelere selam olsun. Ben annemin nasırlı ellerini içine dünyaları doldurduğu sevgi dolu yüreğini özledim........

Resim galeri.antoloji.com/sergi/goster.asp?sergi=Go... alınmıştır

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..