- Kategori
- Çevre Bilinci
Çileli çilek

Gel sevgili torunum, otur yanıma da sana bir masal anlatayım. Yok, bu sefer sana şapkası kırmızı olan kızı, cüceleri, prensleri, prensesleri anlatmayacağım. Başlarken "evvel zaman içinde" de demeyeceğim. Çünkü çok değil, senin doğumunun birkaç sene öncesinin masalı bu.
Bir meyve vardı bahçelerde, kocaman tarlalarda. Kıpkırmızı, üstünde siyah puanları olan, toprağın hemen üstünde yetişen, bahar deyince akla gelen ilk meyveydi. Çilekti adı. Beyaz çiçeklerinin önce yeşil sonra da kırmızı meyveye dönüşmesini iple çekerdik. Bizim bahçedekiler olana kadar pazardan alırdık o mis kokulu çileklerden. Sonra bahçedekileri toplamaya başlardık. Sadece biz değil bahçedeki kaplumbağalar da çok severlerdi onu. Biz toplayana kadar onlar kemirirlerdi bazılarını. Eğer olgunlaşmışsa çilek, dalından hemen ayrılıverirdi. Biraz zorlarsan koparmak için, daha tam olmamış demekti. Toplar, bir güzel de yerdik onları. Senin serçe parmağının tırnağı kadar olanları olurdu. Onları yemek, ailenin en küçüğüne düşerdi. O küçücük şeylerin tadı ne de güzel olurdu. Bazen, tatlı çilek biraz daha tatlansın diye pudra şekerine batırırdık. Birkaç sene üst üste öyle bereketliydi ki toprak; komşulara, akrabalara dağıttığımız yetmiyormuş gibi neredeyse birkaç kilosunu da pazarda satacaktık.
Taze taze, dalından yeni kopmuş, sadece kokusu doymaya yetecek bu şeyi ne de çok özlemişim. Ama sen anlayamazsın beni, nereden anlayacaksın ki? Bunun için önce özlemen lazım, özlemen için çok önce onu yemiş olman lazım. Sana yetişemedi ki torunum, nereden tadacaksın?
Bitirdiler onu. Önce tarladakilere kötü ilaçlar kattılar. Çabuk büyüsün, çabuk meyve versin diye... O ilaçlar canım meyvelerin dengesini bozdu, bir baktık ki senin serçe parmağın kadar çilek bulmak imkansız. Hepsi boğum boğum kocaman oldu. Baktılar ki insanlar yiyor, onlar da para kazanıyor, hemen tohumları da değiştirdiler. Birkaç bahar içinde çileklerde ne tat kaldı, ne o mis koku. Artık çilekleri hiç değilse biraz tatlansınlar diye pudra şekerine buluyorduk. Bir kilodan fazla alıyorduk pazardan ki, eve geldiklerinde çürüyenleri atınca bir kilo kadarı yenecek gibi kalmış olsun. Bahçedekilere ne oldu dersen, diğer ağaçlar büyüyüp gölge yapmaya başlayınca gün görmeyen çilekler kurudu gitti. Bir daha da ne çilek gördük, ne çileğe benzeyen bir şey. Tabii annenin babanın yediklerine çilek dersek ne ala...
Anlayacağın çilesi çok oldu çileğin be torunum. Yüzyılların meyvesini, belki de ilk insanların ilk yiyeceklerinden birini yok etti dünyalılar.
Sana sonu iyi biten masallardan birini anlatmadığım için beni affet torunum. Maalesef bu masalın sonunda kötü insanlar, bencil insanlar, düşüncesiz, gelecekten habersiz insanlar kazandı. Diyeceksin ki kötü sonu olan masal olur muymuş? Aslında haklısın; ama belki de bizim gördüğümüz geçirdiğimiz her iyi gün birer rüyaydı, birer yalandı da o yüzden masal gibi geçti gitti. Her iyi günün arkasından bir kötünün kovalaması da o güzel anların sonunu getirdi ve işte, sana mutsuz sonlu bir masal...
Resim: www.boyut.com.tr