Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '09

 
Kategori
Anılar
 

Cimil deresinin bir vukuatı: Köprüyle beraber sele giden at!

Cimil deresinin bir vukuatı: Köprüyle beraber sele giden at!
 

Resim mimar Alaettin Demircioğlu'na aittir. Köprü, sele giden köprünün yerine yapılan yeni köprüdür.


Kaçkar eteklerindeki 2000 rakımlı Cimil Başköy'de doğdum. Çocukluğum orada geçti. Evimiz dereye yakın olduğu için dereyle arkadaş gibiydim... Tabii ki beni dereyle arkadaş yapan derede bulunan dünyanın en lezzetli ve en güzel balığı olan kırmızı benekli alabalıklardı.

İlkbaharla beraber havaların ısınmasıyla karlar erimeye başlardı. Karların erimesi demek dere suyunun artması demekti. Derenin suyunun artması da potansiyel tehlike demekti. Günün sonunda su o kadar artardı ki derenin içindeki kocaman kayalar görünmez olurlardı. Kendine has uğultulu bir sesle akar, giderdi. İnsana huzur veren, insanı rahatlatan bir sesti bu...

Kaçkar dağlarına doğru uzanan vadi çok dik olduğundan su aşağıya doğru hızla akardı. Akıntı bazı yerlerde 2 metreyi geçerdi. Dereye düşünce kurtulma şansı hemen hemen yok gibiydi...

Bu, Cimil deresinin mevsimsel olağan taşkınıdır. Bir de yaz aylarında, şiddetli ve uzun süren yağmurdan veya doludan sonra, dağ başlarındaki daha küçük su akıntılarının yamaçlarındaki büyük toprak parçalarının koparak sularla beraber dereyle buluşmasından oluşan taşkınlar olurdu ki buna da sel diyoruz. Bazen bir kaç yerde aynı anda kopmalar olurdu ki, bu, selin büyüklüğünü daha da artırırdı.

Koyu kahverengi bir renkte, kulakları sağır eden bir sesle, insanı dehşete düşüren bir görüntüyle akar, giderdi. Bulanık olduğundan içi görünmese bile, belli ki bu "kutur kutur" seslerin sebebi, yamaçlardan kopup gelen taşlar ve kayaların dere yatağındaki taşlara ve kayalara çarpması ve onları yerlerinden oynatması sonucu birlikte aşağıya doğru yuvarlanmalarıdır...

Vadinin dik olması, buna karşılık dere yatağının geniş olması çayırlara su basmasını engeller. Sadece bazı düz yerlerde çayırları su basar. Evlerimiz dereden oldukça yüksekte olduğundan evlerimiz için de bir tehlike söz konusu değildir. Fakat selin en fazla zarar verdiği, kendi içinde yaşattığı alabalıklardır.

1965 ya da 1966 yılıydı... Ben çocuktum, yine böyle büyük bir sel gelmişti. Yağmur etkisini geçirip, sel suları hafiften çekilmeye başlayınca herkes dereye akın etmişti. Toru (1) olan toruyla, olmayan sepetlerle... Bulanık derede, selin etkisiyle neye uğradığını şaşıran balıklar torlara ve sepetlere düşüyorlardı. Balıkların bir çoğu da kenardaki su birikintilerinde çırpınıyor, can çekişiyordu. Balıklar için tam bir can pazarı yaşanıyordu ama insanlar için "koyun can derdinde, kasap et derdinde" hesabıydı; hiç yakalayamayan yüzün üstünde balık yakalamıştı...

İlkokulu bitirdikten sonra köyden ayrıldığımız için başkaca bir sel olayı yaşamadım. Ama annemin bana anlattığı bir sel olayı çok daha dramatikti. "Çocukluğumda" dediğine göre demek ki yaklaşık 70 sene önce olmalıydı;

Yine sert yağmur yağmış, yine dağlar yerinden oynamış ve yine sel yola koyulmuştur. Ama henüz köye ulaşmamıştır. Vadiyi sarsan dehşet verici bir sesle ve görüntüyle, içinde taşıdığı taş, toprak, çakıl ve kayaları son menzil Karadenize boşaltmak üzere hızla yol almaktadır. O sırada bir çocuk (2) elinde yular, arkasında at, köprüyü geçmektedir. Selin gürültüsü köprüye kadar gelmiştir. Köprünün tam ortasında at dört ayağını yere diker ve sabitler. Adeta fren yapmıştır; ne ileri, ne geri. Çocuk bütün gücüyle yulardan asılır asılır, geçer arkasından vurur ama boşadır, at bir adım bile atmaz. İlginç bir hayvan davranışı yaşanmaktadır. At, selin yarattığı titreşimden ve korkunç sesden irkilmiş ve kaskatı kesilmiştir. Çocuk atı kurtarmak için çırpınmaktadır ama sel de artık köprüye ulaşmak üzeredir. Derenin köy tarafındaki kıyısında toplanan insanlar "atı bırak, kaç" diye bağırmaları üzerine çocuk atın yularını bırakır ve kendisini karşı kıyıya atar. Çocuk saliselerle kurtulmuştur ama at hala köprünün ortasında hareketsiz durmaktadır. Sel gelir, köprüyü alır, at bir süre köprünün üzerinde ayakta gider ve bir anda köprüyle beraber sel sularına karışır. Kah başı görünür, kah ayakları görünür, bir süre sonra da gözden kaybolur gider... Bu sel olayında, köprünün biraz aşağısındaki bir köy değirmeni de sele gitmiştir...

Duyduğuma göre, şimdilerde büyük sel olayları yaşanmamaktadır. Kanaatimce bunun sebebi, değişen iklim şartları ve daha da önemlisi hayvancılığın bitme noktasına gelmesidir. Eskiden dağ taş hep hayvandı, hayvan sürülerinden geçilmezdi. Bu kadar yoğun hayvan, otlakları yer bitirirdi. Neredeyse toprağın içindeki kökleri bile yemeye çalışırlardı. Toprak açığa çıkardı, Güneş'ten ve hayvan tırnaklarından çatlardı. Sert yağmur yağdığında da sular akıp gideceğine toprak tarafından emilerek içeriye çekilirdi. Toprak yumuşardı, şişerdi ve ağırlaşırdı. Sonra da koca yamaç kopup giderdi. Sanıyorum, şimdi hayvan olmaması sebebiyle, oluşan bol çimler toprağı koruyor ve seli engelliyor...

(1) Tor: Yaklaşık 2.5 metre boyunda, 5 cm çapındaki düzgün ağaç parçasının, tutulan kısımdan sonraki tarafına, bir tarafı torbalı, kurşunlu ağ bağlanarak oluşturulan, derelerde balık avlama aracı.

(2) Çocuğun adı Sadri Demirdağ'dır.

Cimil deresinin sel vukuatını bir de şiir olarak okumak ister misiniz?

Köprüyle birlikte sele giden at

Gök delindi, felaket geldi, gelecek gibi
Koca dağı koparıp aldı, alacak gibi...

Dere azdı, kıyamet koptu, kopacak gibi
Havadaki kuşları kaptı, kapacak gibi...

Güzelim çayırları sardı, saracak gibi
Kocaman kayaları yardı, yaracak gibi...

Bütün alabalığı kırdı, kıracak gibi
Balıklar sepetlere girdi, girecek gibi...

Köprüyü sularına kattı, katacak gibi
Köprüden geçen atı yuttu, yutacak gibi...

At uzun yolculuğa çıktı, çıkacak gibi
Sel üstünde selamı çaktı, çakacak gibi...

Dört nalını havaya dikti, dikecek gibi
Sahibi göz yaşını döktü, dökecek gibi...

Çocuk Hasan bu işe şaştı, şaşacak gibi
Yıllar sonra bu işi deşti, deşecek gibi...

Hasan Basri Özgen

Tarabya, Mayıs 2009

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..