Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '12

 
Kategori
Sinema
 

Coca-Cola eşliğinde Fetih 1453 seyretmek!

Coca-Cola eşliğinde Fetih 1453 seyretmek!
 

Alıntı


O gün ekip olarak gittik filme. Ve hayatımda ilk defa en arka sırada, ortalarda, yani bir film izlemek için en iyi yer olan koltukta izledim filmi.

Biletler ayrılmış, filmebeş dakika kala salona girmiştik. Biz hepimiz bişeyler atıştırmıştık ama içimizden bir kişinin yemek için fırsatı olmamış, eline bir dürüm alarak girmişti salona.

Yerimize oturduktan sonra yavaştan dürümü çıkarmış, henüz ısırmaya başlamıştı ki, yer gösteren gencin keskin gözlerine yakalandı.

- “Beyefendi burada bişey yiyip, içmek yasak” dedi.

-Ben de dayanamayarak  “neden” dedim?

-“Koku yapıyor.”

-İyi de herkes bir şeyler yiyip içiyor burada. Ve ben mısır kokusundan başka bir şey alamıyorum. O yiyecek değil mi?

Biraz kıvrandı mıvrandı ama baktı söyleyecek bir şey bulamadı, sustu ve gitti.

Hepinizin tahmin edeceği üzere konunun aslı dışarıdan bir şey getirmenin yasak olmasıydı.

Üç kuruşluk mısırı patlatarak fahiş fiyata nasıl satacaklardı yoksa… ?

Her neyse… Biz fasılı geçip, asıla gelelim. 

Film başladı ve ilk yarının bitimi ile dışarı fırladık. Dışarıda sigaramızı içtikten sonra, ellerimizde kocaman mısır paketleri ve içeceklerle geri döndük. Kimimizin elinde meyve suyu, kimimizde cola. Manzaraya bakınca bende şimşekler çakmıştı. Başlık hazırdı. 

“Cola-Cola eşliğinde Fetih 1453 izlemek!”

 Garip bir duyguydu…Ve asıl garip olan; bana kendimi yabancı hissettiren asıl duygu, karınca gibi milyonlarca insanın, tavuk boğazlar gibi birbirini boğazlaması, kafa ,kol, bacak, nereye rast gelirse acımasızca kesmesi, doğraması, biçmesi, bu güzelim dünyada herkese yetecek kadar yer varken, canı sıkıldıkça Fetih’e çıkıyormuşlar duygusu uyandırmasıydı… 

Mantıklı gelmiyordu işte!

Onca kaleyi fethetmişlerdi de ne olmuştu hem!

Şimdi tüm hatlarıyla “coca-colası, fast food’u,  görsel ve yazılı medyası, planları, projeleri ile” içimizde, yarısahamızda değiller miydi?

Değilse, ya bu iğdiş edilmiş beyinlerimiz neyin eseriydi?

Madem tüm hatlarımız ve haltlarımızla teslim olacak, esir alınacak, el pençe divan duracaktık bunlara, o kadar ölüm de neyin nesiydi… ?

Yoksa aslanlar, yoksa sultanlar, saraydaki entrikacı, dırdırcı kadınlardan mı kaçıyorlardı… ?

Ya kadınlar… ?

Ömürlerinin büyük bölümünü savaştan dönüp dönmeyeceği namalum sultanlarını, şehzadelerini, yavuklularını ya da nişanlılarını beklemekle mi geçirmişlerdi?

Diğer bir yarısını da cariyelerle köşe kapmaca oynayarak… ?

 Paylaşmak zorunda kalarak?

Gıkını bile çıkaramayarak?

Nasıl bir hayattı bu?

İşte bu ve buna benzer duygularla izledim Fetih 1453 filmini. Ve şu sonuca vardım.

Belki o zaman kol, kas, at ve kılıç gücüyle alt etmiştik düşmanları ama onlar dersini almış olarak yıllar sonra geri dönmüş, ilimi ile bilimi ile, dayatmaları ile esir almıştı her şeyimizi. Biz ise ne olduğunu bile anlamadan nasıl bu hale düştüğümüzü, düşürüldüğümüzü düşünürken bulmuştuk kendimizi.

Teknik ayrıntılara gelince…

Filmi ve oyuncuları, görsel sahneleri genel olarak oldukça başarılı buldum fakat Fatih Sultan Mehmet karakterini oynayan oyuncuyu fazla kendini beğenmiş, gereğinden fazla abartılı buldum. Gerçek Fatih Sultan Mehmet öyle miydi (?) bilemem.

İşte bir filmin bende bıraktığı izdüşümleri. Siz ne dersiniz bilmem?

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..