- Kategori
- Güncel
ÇOCUKLARA ASLA

umarım kimse karanlıklarda kalmak zorunda kalmaz
Üçünü aynı anda görüyor gözlerim gökyüzünden baktığım küçücük pencereden. Kum, deniz ya da bulut ne fark eder uçsuz bucaksızlık içinde. Hem var hem yok gibi hissediyor insan kendini anlık değişimlerle. Hiçlik, çaresizlik turkuvaz renk kadar saydam kalıyor koyuluklara karşı. Çölde bir kum tanesi kadar, denizde bir damla su miktarı kadar varlığımız, bulutlardaysa bir üfleme süresi varlığın. Yoksun aslında... Varlığın hissettiklerinde. Hissettiğin kadar insansın, yaptıkların kadar insanlığın. İnsanlığıma bakıyorum, gözleri yerde hiç bir şey yapamamanın verdiği suçlulukla.
Çocuk yüreği gibi atmıyorsa yüreğin, hiç güldürememişsen bir yüzü yoksun. Belki de hiç olmamalısın bu sonsuzluk içinde. Çocuklar var ellerini açıyorlar çıkar uğruna. Çıkarın, hangi çıkmaz sokaklardan geçtiğini bilmeden. Gölgeler düşmüş aydınlık bakması gereken gözlere. Gölgeler, bir ömür boyu silinmeyecek izleri kurtulsalar da bu bataktan.
Kiminin pislik içindeki okul önlüğü üzerinde iliklenmemiş kirli bir yaka var üstünde. Belkide hiç okul kapısı görmemiş, okul masrafları için açılıyor elleri dilenmeye. Git seni doğurandan iste, onlar senin ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar diyorum nerede görsem. Bir kuruş para çıkmaz ellerimden, içim cız etse de. Bilirim, ellerine değer değmez, alınacak ellerinden çıkarcı, babalıktan nasibini almamış bir canavar tarafından ellerindeki kuruşlar. Sömürünün her türlüsüne karşıyım. İnancın, sevginin-emeğin, güzelliğin-çirkinliğin, sağlığın-sakatlığın, ... Yaralanmış, arsızlaşmaya alıştırılmış bir yapışkanlık içinde sürekli bir el açma pozisyonu. Ancak sert bir ses tonunun durdurduğu ve ancak keskin bir tavrın sonucunda püskürtülen en acı sömürü manzarası.
Biri kolunu çekiştirir ani bir hareketle dönersin, kesilmiş kolunu gözünün içine sokan küçücük bir çocuk. Ne fark eder kız mı yoksa erkek mi olduğu? Onlar kız ya da erkek olamayacaklar hiç bir zaman. Onlar çocuk olarak gelmediler bu dünyaya... Kaderin, en kadersiz bataklığında doğmak olmuş en büyük günahları. Günahın kelime anlamını bilmeden, acındırmaya çalışıyorlar bir kaç kuruş için, en büyük acılarını göstererek insanlara. İnsanlarsa yardım yaptıklarını sanarak rahatlatıyorlar içlerini, verdikleri kuruşların oranıyla.
Bir bilsek, çocuklara verilen her sadaka başka bir çocuğun batağa saplanması için en belirgin işaret. Verildikçe çoğalacak kesik kollu-kesik bacaklı gibi davranan dilenci çocuklar ortalıkta. En kötüsü de gerçekten kesilen kollara ve bacaklara farkında olmadan yatırım yapmak. Gelir sağlandıkça artacak sömürünün en aşağılık şekilde kullanılması. Kusmak istiyorum kalabalık sokakta gördüğüm çırılçıplak, rol yapmayan gerçekten kesilmiş kolları gördükçe duyduğum acıdan.
Keşke hiç doğmasaydı bu çocuklar, her açıdan hiç bu acıları yaşamasalardı diye düşünüyorum içim yanarak ve hiç bir şey yapamamanın acısıyla. Çocuklarımın-yeğenlerimin küçüklükleri geliyor aklıma, aklımı kaybetmekten korkuyorum. İçimde şiddetli bir şiddet, ellerimle öldürmek istiyorum bu küçücük kollara-bacaklara uzanan, aslında varlığı olmayan, insanın soysuz soyundan olan canavarları. Rast gele sarılarak iyileştirilmiş bu kolların acısının bedelini kim ödeyecek? Bu çocuklar keşke bulut olsalardı bembeyaz, beyazlıklar içinde özgürce dolansalardı gökyüzünde. Kimsenin kara-pis-soysuz elleri uzanamasıydı onları acıtmak için. Bulutçuluk oyunu oynasalardı kendi bahçelerinde hiç ihtiyaçsız ve hiç bedelsiz.
Bazen kum olsalardı çöllerde, ufak bir rüzgarla yer değiştiren, güneşten etkelenmeden yaşasalardı kimseden zarar görmeden. Sınırsız bir mesafeden onlara ulaşmaya çalışanları güneş kavurup yaksaydı iliklerine kadar. Kapkara olsaydı suratları ki kurtulsalar bile belli olsaydı yüzlerinden kötülük dereceleri.
Bir damla su olmak ne çok yakışır çocuk olmaya. Bir damla, bir tane daha derken el ele tutuşup koca bir okyanus, o zaman boğarlardı kötülükleri aralarında hiç yara almadan. Sokak başlarında kesik kollarını-bacaklarını gözümüzün içine sokmadan yaşama şansları olsaydı keşke. Protezi takılsa bile nasıl silinir kesilen parçaların, nasıl silinir ruhtan bu koyu izler? Kimin, neyin günahının bedeli bu acımasızlık? Bu acımasızlığın hiç bir penceresi-kapısı yok kaçmak için. Kör bir kuyu hatta çıkışsız bir koyuluk ve karanlık.
Lütfen, içiniz yansa da acıdan sadaka vermeyin hiç bir çocuğa. Belki bir kaç gün dayak yerler, kazançsız döndükleri için o bataklığa. Uzun sürse de biter, bitmeli bu vahşet manzaraları çocukların dünyalarında. Birer su damlası olarak biz de tutuşalım elele, hemen olmasa bile boğabiliriz bu karanlığı kendi ellerimizle bilerek ve sabrederek. Hiçbir farkımız kalmıyor o kötü insanlardan çocuklara sadaka verdikçe. Arz-talebin en arsız sömürüsü bu bana göre. Her çocuk sağlıkla yaşamalı her açıdan neden içine girelim ki bu vahşi dünyanın. Ne farkımız kalıyor silah-uyuşturucu tüccarından? Kimsenin kanına karışmasın ellerimiz bilerek ya da bilmeyerek.
Lütfen, içiniz yansa da acıdan, sadaka vermeyin hiç bir çocuğa...