- Kategori
- Deneme
Çocukları Kanatmayın

Hiç bilmiyorsun bir çocuk doğduğunda o çocuğun bedeninde dünyaya gelenin kim olduğunu.
Dünyaya gözlerini açan o yeni dünyanın gözlerinin içine, ta derinlerine bakıp "Kim var orada?" diye seslendiğinde, sorduğun sorunun cevabını yaşanan yıllar veriyor.
Geçen yılların ardından dönüp fotoğraflardaki çocuğun gözlerine bir kez daha baktığında, artık oradan kimin çıkacağını biliyor insan. Kare kare fotoğraflarda bugüne uzanan yolculuğu görüyor.
"Demek sendin o bedenin içindeki!" derken, o bedenden çıkan bazen umut, bazen kahır oluyor.
Doğar doğmaz kimisi ipeklere, kimisi çaputlara dolanırken hepsi aynı ağlayıp, hepsi aynı gülüyor o bebeklerin aslında. Henüz büyümemiş ve henüz mukayese etmeyi öğrenmemişken mutsuz olmayı da bilmiyor bir bebek. Ne aç uyumak ile tok uyumak arasındaki farkı, ne de en pahalı oyuncaklarla oynamak ile sokakta çember çevirmek arasındaki farkı biliyor.
O her şekilde eğleniyorlar.
Bir bakıyorsun bir sıçan uçurtmasının kuyruğuna takılıp koşuyor çığlık çığlığa.
Bir bakıyorsun yavru bir kedinin oyunlarına eşlik ediyor.
Sofradaki ekmeğin bayatlığını ya da tazeliğini, annesinin sinirli ve telâşeli hallerini, babasının yorgun bedeni ile bir köşede sızıp kalmasını, bazen de annesi ile kardeşlerini hırpalamasını, kendisinin yatağının ya da odasının olup olmamasını sorgulamadığı gibi, kahvaltıda niçin bin çeşit peynir olduğunu ya da evlerinin neden o kadar büyük olup niçin evlerinin sürekli misafirlerle dolup taştığını, niçin etrafındaki bir çok kişinin ona hizmet etmek için koşturduğunu da sorgulamıyor.
Ailesi onu yurda vermişse yurtta yaşadıklarını normal sayıyor.
Ailesi onu pamuklara sarmışsa herkesin pamuklarda büyüdüğünü zannediyor.
O içine doğduğu hayatı yaşıyor sadece.
Ne görüyorsa onu biliyor...
Büyüdükçe ve dış dünyayı yaşamaya başladıkça mukayese etmeyi öğrenip başlıyor sorgulamaya.
Herkesin aynı olmadığını, herkesle aynı olmadığını anladıkça bazen bir kibir yerleşiyor suratına ya da küskün ve ezik bir ifade.
Çocukluğunda hak eşitliği görmüşse eğer, ne kibre ne de ezikliğe kapılıyor hayatı boyunca. Adaletli bir düzen içinde büyümüşse adaletsiz olmak ne demek onu bilmiyor.
Yok, tam tersi ise yaşadıkları, ne hak ne de hukuk tanıyan bir yaratığa dönüşüyor.
Dış dünyayla bağ kurup doğru bildiklerinin doğruluğunu sorgulayacak kadar geliştirirse kendisini eğer, kendisini ters yüz edip yeniden doğuyor.
Bazıları ise beterden beter oluyor, içlerindeki zehri akıta akıta bitiremiyorlar.
****
Çocuklar doğuyor, çocuklar büyüyor.
Bazen için için yaşayıp, adeta hiç doğmadan, hiç açılmadan ölüp gidiyorlar. Bazen özgürlük ve özgüven ile, bazen de acılarla yoğrulup içlerindeki öz'ü ortaya çıkartıyorlar.
İşte o zaman bir çiçek gibi açılıp yüzlerini güneşe dönüyor ve ballarını paylaşmaya doyamıyorlar.
Aile, toplum, coğrafya, devlet ve çağ içine doğanlar için kaderiyle doğanlar mı dersiniz, kaderini yazanlar mı bilmem.
Bildiğim, içimizde barınan üç çocuk olduğudur.
Doğal Çocuk, Yetişkin Çocuk ve Uyumlu Çocuk.
Önce siz büyüyün, büyük olun,
20 Kasım 2018 / C.E.Y.