Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Çocuklarımızı tanıyor muyuz?

Çocuklarımızı tanıyor muyuz?
 

Okulların açıldığı bu ilk günlerde herkesde bir heyecan var malumunuz. Kimi birinci sınıfa başlamanın telaşında,  kimi yeniden arkadaşlarıyla olmanın sevincinde kimi de üzülerek söylüyorum ki bu yıl da işler ters giderse bizimkiler beni oyar düşüncesiyle maalesef ki kendilerine bahşedilen hayatlarını yaşayamıyorlar.

Her şeyin ilki güzel ve özeldir. Ancak benim kafamın takıldığı o küçücük ve gencecik bireylere farkında olmadan nasıl sorumluluklar yüklüyoruz. Neden bu kadar çok sayıda genç ebeveynlerini düşman olarak görüyor. Bu manasız savaş niye? Bu kimin hırsı? Ne olmaya çalışıyoruz? Ve ne olmaya çalıştırdıklarımız kim? Öyle ya canımızdan kanımızdan itinayla ve bin bir fedakarlıkla yetiştirmeye çalıştığımız bu pırıl pırıl dünyalar nasıl bakıyorlar olaylara? Sizlerde bilirsiniz ilk çocuk sayesinde deneyimlediğimiz anne- babalık ünvanımız  ikinci çocuktan sonra tam bir bilgeymişcesine ilerlemekte.

Kaçınız hayatın gerçekten bir öğrenme süreci olduğunun farkındasınız. Az önce bahsettiklerimin ardından hepinizin suratında bir büzüşme olduğuna eminim. Bu durum beni derinden yaralıyor. Biliyorum ki o pırıl pırıl zihinlerin ebeveynleri olarak sizler çok özel ve iyi düşünebilen muhteşem anne- babalarsınız. Sevgi dolu, empati kurabilen, saygılı, dinlenen, dinleyen,konuşabilen, sorumluluk alabilen, proaktif ve en önemlisi mutlu bireyler olabilmek için neler yapmalıyız.

Kim bilir her yere sevgi sözcüklerinin olduğu pankartlar mı asılmalı? Belki de herkesin evinde en sevdiği insanların hediye ettiği bir saksı olmalı. Ne bileyim annesinden, eşinden, oğlundan,kızından ve arkadaşından. Her gün beslemeli bakmalı ona belki o çiçek solmaya başlarsa ve kime aitse ona o hafta az ilgi göstermiş olduğumuzu hatırlayabilir miyiz?  Sonra karşısına geçip canım bu aralar ihmal ettim seni ama bak artık yanındayım,  biliyor musun ben de çok yorgundum diyebilir miyiz? Neleri kazanabileceğimizi görebiliyor  musunuz?

Şimdi size minik bir hikaye anlatacağım. Eski İspanyol haritacıların sevgilileri harita çizilirken ‘’ Benim için de bir ada çiz. ’’  derlermiş. İspanyol haritacı da sevgilisi için gerçekte olmayan bir ada çizermiş. Eski İspanyol haritalarında böyle sevgiliye armağan adacıklar olurmuş. Kristof Kolomb bir deniz seferinde, haritadan anlayan bir İspanyol’ a gemide suların azaldığını, haritada görünen adacıkta içme suyu bulunup bulunmadığını sorunca İspanyol gülümsemiş, ‘’ Efendim, o adanın var olduğunu sanmıyorum. Onu çizen haritacı sevgilisine çizmiştir. ‘’ demiş ve gerçek ortaya çıkmıştır. Sevgilisinden bir ada isteyen kadın da ve olmadığı halde ona bunu hediye eden İspanyol haritacı da ne güzel bir şey yapmışlar. Bu ne naif bir davranış. Çizecek haritası olmayanlar veya bahşedecek bir şeyi olmayanlar ne yapsın? Bütün bunlar tamamen zihnimizin bonkörlüğünden değil mi? ‘’ Aynı şehirdeyiz, aman canım ne olacak nasıl olsa görüşürüz.’’ diye düşünürüz. Oysa değilizdir. Aynı evde bile olsak eşimizi kaybediyoruz ve hatta çocuklarımızı bulamıyoruz. Ve böyle böyle insan insanı kaybetmeye başlıyor. Güvensizlik başlıyor. Kibir başlıyor. Yani yok oluyoruz. Bizler yok olurken yanı başımızdaki o gencecik insanları da kendimize düşman ediyoruz. Sonra da karşılarına dikilip neler oluyor sana? Bu halin ne? Her istediğin önünde, bizim zamanımızda bunların hiçbiri yoktu. Ya da bıktım artık da diyerek olayı daha da vahim bir boyuta taşıyoruz. Aslında önemli bir ayrıntıyı kaçırıyoruz. Burada yok olan bizler değil miyiz? Umutlarımız, hayallerimiz, inançlarımız. Bence herkesin bir adası olabilir. Düşünsenize dünyanın ¾’ ü sularla kaplı. Burada unuttuğumuz tek şey duygularımız. Ne istediğimizi, ne hissettiğimizi yani kendimizi unutuyoruz. Çocuklarımızı nasıl mutlu edebileceğimizi düşünmüyoruz. Maddeleştiriyoruz hayatlarını, donuklaştırıyoruz. Seçenekler sunmadığımız için şikayet eder hale getiriyoruz. Memnuniyetsizliklerini arttırıyoruz. Hayal kırıklığına uğratıyoruz onları. Öncelikle bu dünyaya bir can daha getirmenin ne demek olduğunu bilmiyoruz. Kalıplaşmış’’ Doğan kısmetiyle gelir. ‘’ diyerek dünyaya gelmelerine sebep oluyoruz. Ne için misafir edeceğimizi, neler çıkarabileceğimizi bilmiyoruz önlerine. Bazılarımız bir de kızım olsun da yaşlandığımızda kimseye muhtaç olmayız diye, bazılarımız da yıllardır evliler acaba niye çocuk yapmadılar belki de olmuyordur çocukları diyenlere nispet olsun diye ve bazılarımız da kocası terk etmesin,  evliliği bozulmasın diye o minicik dünyaların maalesef ki ışıklarını daha ilk günden kırmış bulunuyoruz.

Sizlere, aslında hepimize söylemek istediğim tek şey çocuklarımız bizim en kutsal hediyelerimiz. Olamadıklarımızı,  yapamadıklarımızı ya da yaşayamadıklarımızı onlara yüklemeyelim. Kayıtsız şartsız sevelim. Hiç birimiz mükemmel değiliz. Önce mutlu bir ebeveyn olmayı hedeflemeliyiz. Onların küçücük dünyalarında bizlerin yapacağı en ufak hatanın telafisi ve onarımı mümkün olmayabilir. Çocuklarımızın yeteneklerini fark edip onları parlatırsak gerçekten ne istediğini bilen, özgüven sahibi ve mutlu bireyler yetiştirebiliriz.

Sevgili danışanlarımdan ve seminerlerime gelen konuklarımdan aldığım geri bildirimlerde gördüğümüz tek pürüz çocuklarımızın hangi alanlara ilgili olup olmadıklarını ve neyi yaparken kendilerini bütün ve mutlu hissediyorlar  tam olarak bilmiyoruz. Unutmayın onaylanmayan, kabul görmeyen ve anlaşıldığını hissetmeyen bir insan ki bunu sadece çocuğunuz olarak da düşünmeyin harikalar yaratamaz. Ve tekrar belirtmek istiyorum ki kelimelerimiz hayatımızdır. Çocuklarımıza hitap ederken nelerden esinleniyoruz hangi etiketleri sıklıkla kullanıyoruz hepsine yeniden bir göz atın ve yerine neleri getirirseniz mükemmel bir uyum ve dönüşüm gerçekleşir bir düşünün.

      İnsanların değerini hissettirebileceğiniz fırsatları kaçırmayın.

                                                                        J. H. BROWN.

     Sevgiyle Kalın.

    Şelale Bilgiç Uruk.

 
Toplam blog
: 40
: 250
Kayıt tarihi
: 29.05.13
 
 

15.04.1981 Ankara doğumluyum. Akademik hayatım bittikten sonra kendimi mutlu hissettiğim ve görme..