Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel Gelişim : Leyleğin yavrusu…

Kişisel Gelişim : Leyleğin  yavrusu…
 

haberkaradeniz.net


 Dünya bir garip, herkes seni seviyor, herkes senin için çalışıyor , diye düşündüğün anlardan birinde bir manzara görürsün ki, hayatın alt üst olur.  Bunu burada bırakalım…

Yeni kapı’dan  Yalova’ya giden feribotun kaptanı  aniden önünde simsiyah bir bulut keşfetti . Bulut giderek büyüdü büyüdü …   Hemen hemen deniz yüzeyine değer gibi giden bu buluta dalmadan  önce  kaptan    aniden bu bulutun bulut değil fakat göç eden leylek sürüsü olduğunu anladı ve ani bir insani hareketle makinaları stop etti. Ve geminin durmasından kuşkulanan  yolcular bir de dışarıya baksınlar ne görsünler ki, binlerce, onbinlerce leylek kanatlarını kocaman çırparak kuzeyden gelip güneye doğru  gidiyorlar… Dakikalarca onlar da bu müthiş  göç yolculuğunu  seyretmişler.

Leylekler binlerce yıldır, belki yüzbinlerce yıldır böyle göçer dururlar. Yazları Kuzeyde geçirirler, Kışları da güneyde… Aslında her birinin kendisine seçtiği  bir ülke vardır. Kimisi İsveç’li, kimi Fransız, kimi de Macaristan’lıdır… Bir kısmı da Türkiye’yi ikinci vatan bellemişlerdir. Leylekler insanlar gibi çift olarak yaşarlar. Geldikleri yerde evlerini kurup veya eski yuvalarını onardıktan sonra; genellikle yavrularını bu memleketlerde yaparlar , büyütürler ve vakti karahat gelince “uç..” borusu ötünce… Hepsi bulunduğu mevkiden havalanır, yeni yavrularını da yanlarına alırlar ha babam, de babam o Afrika ülkelerindeki yolculuklarına çıkarlar . Kilometrelerce uçarlar. Nasıl uçarlar, nasıl dayanırlar böyle bir göçe onu Allah bilir.

Gönen’e , Manyas’a gelen Leylekler yerli halk tarafından çok sevililer. Onların Güney’e göçü sanki bir Hac farizasını yerine getirilermiş gibi kabul edildiğinden; çoğu kez bu yerlerde, leylekler “Hacı Leylek” diye çağrılır. Bacalarda, telefon direklerinin tepesinde, yüksek ağaçların üzerinde bulunan  yuvaları özenle korunur ve bütün kış onların dönmesi beklenir. Yaz-bahar aylarında sökün edip gelirler. Bazen de kocakarı soğuklarını beklemeden bakarsınız, hop gelmişler yuvalarına onarmaya başlamışlar. Mart’ta bazen birden kar bastırabilir. O takdirde köylüler, erken yapılan bir işi işaret etmek için ,  “Ne o Leyleğin kafasına kar mı yağdı” derler.

Fakat işin bir de dramatik yanı vardır ki asıl biz onu işaret etmek istiyoruz. Yumurtaların içinden genellikle üç veya dört yavru çıkar . Anne baba bunları beslemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Nöbet nöbet yeni sürülmüş tarlalara giderek buradan kafasını çıkaran solucanları toplayarak yavrulara getirirler. Fakat bazısı çok ceberut çıkar yemleri ötekilerin ağzından kapar.

Şöyle de bir öyküsü var. Eminanım hanaylarında ekmek pişirmek ister . Orada da koca bir baca varmış ve bacanın üzerine leylekler yeni yuva yapmışlar. Ama Eminanım farkında değil. Ateşi yakmış , biraz sonra yukardan pat küt bir sürü yılan yavrusu ocağın üzerine dökülmeye başlamış. Meğer leylekler yavrularını beslemek için yılan yavrularını tarlalardan toplayıp getirmişler. Yuva da yılanlar da telef olmuşlar … Böyle bir mesel anlatılır…

İşte leylek yavrularından birisi genellikle pek şirret, pek ceberut çıkar ve ötekilerinin yiyeceklerini ağzından alır. Ötekiler ise zayıf, eneze kalır. Annenin sakınması fayda vermez… Böylece göç zamanı yaklaşır. Anne yavrularına uçmayı öğretir ama , biri beceriksiz uçamaz.. O zaman , annenin kafası kızar ve zayıf yavruyu veya yavruları kanadından tutup yuvadan atar ve kalan sağlam yavruyla yeni ufuklara doğru uçar gider.  Aynı durum , yaşlılara ve sakatlara da  uygulanır ; onlar da arkada bırakılır… Yani hayat bir bakıma insafsızdır!

İşte , leyleğin yuvadan attığı yavru..”  budur. O artık kendi kaderine terkedilmiştir.  Çoğu kere yiyecek bir şey bulamadıklarından telef olup giderler. Kimi de biraz şanslı olup, bir fırına sığınırlar , orada sıcakta  uyurlar, yiyeceklerini yerler… dışarı çıkıp biraz dolaşırlar. Diğerlerini beklerler…

Hayat böyledir. Bazı evlerde , anne , baba çocuklarına bakar… Fakat bazılarına daha iyi bakarlar. Çünkü onda bir istikbal görürler. “Bu çocuk okuyacak, adam olacak, bana bakacak…” derler . O çocuk okuyup adam olur. Anne, babaya bakar mı? Biraz kuşkulu… Genellikle , önem verilmeyen, yuvadan atılan yavru,  gerçek bir insan olur, yaşlılığında anne babanın elinden tutup onlara mutlu günler yaşatır.

Bizim ülkemizde yuvadan atılan yavru genellikle kız çocuklardır. Onlar okutulmaz, erken evlendirilirler. Hemen yuvadan uzaklaştırılmak istenirler. Çünkü yuvada fazladan bir boğazdır. Ne kadar boğaz sayısı azalırsa o kadar iyidir…

O bakımdan Anadolu halkı, “Ummadığın taş baş yarar..” demişler. İnsandan umut kesilmez. Kimin yararlı, kimin zararlı olacağı  hiç belli olmaz. Allahtan umut kesilmez. Herkesin bu dünyada bir kısmeti vardır, ondan fazlasını yiyemez… Ne diyelim. Bazen çevremize bakıp ders almak gerekir. Dünyada her şey mübahtır… Ama ders almak gerekir. Akıllı olmak gerekir. Hadi bakalım işinize…

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..