- Kategori
- Deneme
Çocukluğum ve bugünkü büyümüş halim...

Bırak dilediği gibi oynasın oyuncaklarıyla o güzel çocuk. Yoksa benim gibi başına bela olur sonra!
Bu sabah sayın Mesut Selek'in " Her yazarın içinde bir çocuk yatar." başlıklı yazısını okuyunca, içimdeki çocuğu ve bugünkü beni anlatmak geldi içimden...
Çocukken ben, bütün oyuncaklarımı kırardım; acaba bu oyuncaklar nasıl çalışıyor? merakım yüzünden... Bugünse, yazı yazıyorum; kendimi, insanı, hayatı anlama çabam öyle gerektirdiğinden...
Çocukken ben, çok inatçı, çok hırslı bir afacandım. Şimdilerde de yine inatçı, yine hırslı; ama o hırs ve inadının yanına, koyabildiğim kadar, aklını, zekasını, sezgilerini de koyabilmiş biriyim.
Çocukken de, lider ruhluydum. Kocaman adam oldum. Ama hala değişmedi, öncülük etme, yol gösterme, liderlik yapma huyum...
Çocukken, şimdilerde daha iyi anladığım bir sebepten, yüksek zekalı olmam yüzünden, bazen, çevremle, arkadaşlarımla uyumsuzluk içine düşer, alır misketlerimi giderdim! Neredeyse 40 yaşına geldim; ama hala bazen misketlerimi alıp, gitmek gelir içimden! Hatta bir kez burada da misketlerimi ( yazılarımı ) alıp gitmiştim! aslında hiç de içimden gelmeden...
Eeee!... N'aparsın? Can çıkmadan huy çıkmıyor ki!
Çocukken de biraz fazla alıngan, evet, evet, eleştiriye kapalı, eleştirilmeye hiç gelemeyen biriydim. Elimden geldiği kadar azaltmaya çalışsam da; değiştirmeye çalışsam da bu huyumu, ne yazık ki, içimde hala aynı ruhu taşırım ben...
Çocukken en çok da iri, yuvarlak vücut hatları olan etine dolgun, hatta balık etinden biraz hallice sarışın ablalara aşık olurdum ben!... Artık sarışın hatunlara o kadar merakım kalmamış olsa da, yolda bile görsem, bazen iri, yuvarlak hatları olan, hafiften tombul ablalara takılır gözlerim! Sabah sabah şimdi size neden yalan söyliyim!
Çocukken, asker olmak istedim. " Gözlerin bozuk, olamazsın." dediler... Sonra çöpçü olmak istedim! " Olmaz! Çöpçü olmayı da nerden çıkardın? Oğlum... Sen akıllı adamsın, ne işin var çöpçülükle? " dediler... Oysa ben onlardan duyduğum, çöpçülerin çok para aldığına kafayı takmıştım!
Sonra biraz büyüyünce, doktor olmak istedim. Ama biyolojiyle fiziği ne yazık ki hiç sevmedim. Bari avukat olayım, ben iyi konuşur, insanları çök kolay ikna ederim dedim. Ama ben yalan söyliyemem diye avukat olmaktan da vazgeçtim. Ah benim eşek kafam! Ah! Yalan söylemeden de avukatlık yapılabileceğini bilemedim, böyle söyleyerek, haltların en büyüğünü etmiş, yalan söylemeden işini yapan avukatlara büyük haksızlık etmişim. Bugün yaptığım o büyük haksızlığı daha iyi anlıyorum.
Ne kadar başarılıyım, bilemiyorum ama... İşte sonunda bir iletişim uzmanı olarak, halkla ilişkiler ve tanıtım eğitimi almış bir adam olarak karşınızdayım.
Taaaa üniversite yıllarımdan beri, ekonomik yoksunluklarım yüzünden, yazı işleri yerine reklam bölümüne kaymak zorunda kaldığım medya sektörünün, şimdilerde de yazı işlerine kayma, yazar olma derdine, telaşına düşmüşüm.
Malum... Artık eskisi kadar genç bir adam değilim. Hatta yaşlanmaya bile başladım. İstediklerimi yapabilmek için, eskisi kadar zamanı çok olan, gençten bir adam değilim artık ben... Gerçekler acı olsa da, ben onları zerre gocunmadan söyleyebilirim.
Çocukken de, büyük adam olmaya, siyaset yapmaya merakım vardı; hatta gençliğimde kamu yönetimi okuyup, devletimin idealist bir kaymakamı olmak isterdim; bugün artık kaymakam olmama teknik açıdan imkan kalmamış olsa da, en azından TBMM'ye gidip, milletvekili olarak ülkeme ve ülkemin yüksek siyasetine olumlu bir şeyler katmak, yeni bir şeyler söylemek derdindeyim.
Çocukken, çok yaramaz, yerinde duramayan fırlamanın tekiydim! Hatta, hiperaktivitem yüzünden, başıma hep hiç olmadık işler açardım. Bu gün de aynı ruhu taşımaktayım. Hala bazen başıma hiç olmadık işler açmaktayım. Can çıkmadan huy çıkmıyor; n'apalım!
Ben çocukken, annem beni ev gezmelerine götürdüğünde, ya önüme içi yiyeceklerle dolu bir tabak koyar, ya da iskambil desteleri atardı ömüme; bulduğum ilk masanın altına girip, oynayayım diye!... Bu gün de boğazına çok düşkün, keyfine pek meraklı biriyim! Ama bugün artık, masanın altında oynamak yerine, sizler okuyun da, birbirimizi daha iyi tanıyalım, anlayalım diye sıra sıra, dizi dizi yazılar yazmaktayım.
Çocukken de, çok sakardım ben!... Bu gün de hala öyleyim!...
Şimdi bütün bunları, sana neden böyle uzun uzun anlattım; biliyor musun benim güzel arkadaşım?
Hani bir söz vardır, " Bir insan, yedisinde neyse, yetmişinde de odur. " diye... Bilirsin o sözü herhalde sen de... Korkarım ki, Bu gidişle, galiba ben de hiç değişmeyeceğim. Yedimde neysem, yetmişimde de hep o aynı çocuk, hep o aynı adam olarak kalacağım. En azından gördüğüm, bugün budur halim...
Not: Yazıda kullanılan görsel www.leyleklergetirdi.com adresinden alınmıştır.