Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '11

 
Kategori
Anılar
 

Çocukluk anılarım ( 1 )

Çocukluk anılarım ( 1 )
 

Yıl 1975, 14 yaşında sıkı bir boksörum,Yer:Rize Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü, oturanlardan:soldan sağa dördüncü sıradayım, Müslüman boksör Muhammed Ali dönemi, 48 kiloya ulaşmak için 5 yıl bekledim, Annem ve babamdan izin almadan ringlerde dövüştü


Çocukluk yıllarım güzel bir rüya gibi geçti. Yalnız hatıraların izi kaldı. Bu anıları inşallah, zaman zaman,  e-güncelerle dostlarımla paylaşacağım.

Ablam ve ağabeyim benden bir yıl evvel ilkokula kaydedildi. Mahalle okulumuz okula başladığım yıldan, yaklaşık on yıl evvel açılmıştı. 60'lı yıllarda, ülkemizin bazı yörelerinde olduğu gibi, imkânsızlıklar nedeniyle eğitim-öğretim meselesi, anne babalarımızın ihtiyaç sıralamasında, öncelik arz eden bir durumda değildi.

Bir defa oturduğumuz evlerimizde elektrik yoktu, yollar patikaydı, vasıta imkânları kısıtlıydı,

Okul Müdürleri, evleri tek tek dolaşarak, okula başlama yaşı gelen öğrencileri tespit edip kaydederdi. Okula başlama yaşları geciken ablam on yaşında, ağabeyim sekiz yaş civarındaydı. Ben ise altı yaşındaydım, yaşım tutmadığından benim kaydımı o sene yapılmadı.

Ağabeyim ve ablam siyah önlük giyerek, kolalı yakalıklarını takarak o yıl okula başladılar, tam gün eğitim verilirdi, okula gittiklerinde, ben evde yalnız kalırdım. Doğu Karadeniz’in engebeli arazi yapısından ötürü, komşularımızın evleri uzak mesafede olup, komşu çocuklarla oynamama izin verilmezdi. Zaten oyun oynayabileceğim bir yaşıtım da yoktu. Bu nedenle sıkılırdım, ağabeyim ve ablamı gündüzleri göremezdim, onlar gibi okula gitmek isterdim, kıskanır ve ağlardım...

Bir zaman, okula gitme konusunda ısrarlı taleplerim oldu. Babamın beni yatıştırmak için döktüğü dillere, söylediği hiçbir gerekçeye ikna olmazdım. Yatar- kalkar, babamdan, beni okula göndermesini isterdim.

O seneyi,  ablam ve abime kırtasiyeciden alınan, defter ve kitaba muvazi olsun diye, bana da alınmış olan, küçük bir defter ve siyah kurşun kalemle geçirdim.

Bir yılı boyu, ağabeyim ve ablamın bana gösterdiği çizgileri ve harfleri karaladım durdum, diğer taraftan, kedilerimle oynadım, babamın avadanlığından aldığım keser biçkiyle tahtadan arabalar yaptım, uçurmalar uçurdum.

Ertesi yıl, birinci sınıfa başladım,  evde edindiğim bilgilerin faydasını gördüm, keser tutmakla, parmak kaslarım kuvvetlendi, harfleri daha güzel yazdım, bu durum öğretmenimin dikkatini çekti, “aferin, sen adam olacaksın “ şeklinde takdir gördüm, mutlu oldum, daha çok çalıştım.

***   ***   ***

İlkokul dördüncü sınıftayım. Öğretmenimiz; o yıl okuyacağımız “Fen ve Tabiat Bilgisi” ders kitabını kitapçıdan satın almamızı talimat verdi. Kitap alındı, büyük bir özenle kapladım, çantama koydum. İlk derste, bütün kitaplar sıraların üzerine konuldu, öğretmenimizin anlatacaklarını dinlemeye hazır haldeyiz.

Öğretmenimiz dersi anlatmak amacıyla, o kadar öğrencinin ders kitabı arasından, benim kitabımı önümden aldı, dersi anlatmaya başladı. Bana hitaben; “sen de sıra arkadaşının kitabından takip et” dedi.

Dersi, göz ucuyla arkadaşımın kitabından zar zor takip ettim. Eğreti duruşum, kitaba yoğunlaşmamı engelledi, dikkatim dağıldı, bilahare ders zili çaldı, öğretmenim kitabımı öğretmenler odasına götürdü, müteakip derslerde iştiyakla okumak istediğim, özlemini duyduğum kitabıma asla kavuşamadım.

Fen ve Tabiat Bilgisi derslerinde, sıra arkadaşımın kitabına eğilirken, hem arkadaşımı bu duruşumla bir haylı rahatsız ettim, canını sıktım, hukukunu çiğnedim ayrıca yan yan bakmaktan belime ağrılar girdi, gözlerim şaşı oldu.

“Fen ve Tabiat Bilgisi” dersleri benim için kâbus gibi geçti, hep sıra arkadaşımın izin verdiği ölçüde kitabından istifade edebildim, Öğretmen, o ders kitabını bana vermedi, kitabımı bir daha göremedim. Öğretmen kitabımı bir daha sınıfa getirmedi,

Anlayacağınız kitabım buharlaştı.

Kitabı yeniden satın almak istedim, şehirde gezmediğim kitapçı kalmadı, okullar başlayalı hayli bir zaman olmuş, ders kitapları raflardan kaldırılmıştı, kitapçılar belki yeterli talep olmadığında mı, ya da kitabın yeni bir baskısı yapılmadığından mı, her sorduğumda "yok" cevabını aldım. Kitaba erişememenin üzüntüsüyle kahroldum. Bir yılı ders kitabımdan mahrum geçireceğime kesinlikle inandım.. Altmışlı yıllar…Bugün ki gibi fotokopi makinesi de yok!.

Öğretmen, kitabımı bana iade ettiğini söyledi, ben; “ hayır almadım!” dedim. Israrım ve kararlı duruşum, öğretmenin canını sıktı, her derste hakaret gördüm, tartaklandım.

Anlatılanları büyük bir özenle dinledim, notlar tuttum, tuttuğum notları çalıştım, o derste başarılı olmaya gayret ettim. Öğretmenden önce hakaretler gördüm, sonra takdirini kazandım. Kitabı olup da ders çalışmayan arkadaşlarıma öğretmen beni emsal gösterdi,

_” Arkadaşınızdan utanın, elinde ders kitabı yok, ama yazılılarda sizden iyi not alıyor” demeye başladı.

Ancak ben, 10-11 yaşlarındaydım ve Öğretmenin bu takdirini değerlendirecek yetenekte değildim.

*** ***

Aradan aylar geçti... yılın sonları… Yazılılar yapılmış, dersler sona ermişti. Yaz tatili heyecanı içindeydik.

Bir gün öğretmen derse girdi, sene başında gasp ettiği kitabımı sıramın üzerine bıraktı!

Çok bozuldum, hayıflandım. Bir tuhaf oldum…

O yıl ders kitabımdan hiç istifade edemedim, mahrumiyet ve mağduriyet yaşadım.

Çektiğim eziyetler! Psikolojik baskılar… Hakaretler beynimden hiç silinmedi.

*** ***

Orta birinci sınıfa geldiğimde, boks kulübüne yazıldım, tam on yıl boks yaptım.

Öğretmenlerime merhamet duymadım, mıy mıy ders anlatan öğretmenlerin dersinde pencereden dışarı atlayıp dersi astım.

Lise’de okurken âşık olduğum kıza, devamlı iltifatlar yağdıran, ilgi gösteren ve beden eğitimi öğretmenine dayak attım.

Lise’de, ev ödevi yapmadım diye bana tokat atan öğretmenime sokakta tekme tokat girdim.

*** ***

Zamanla çekilen bütün acılar unutuluyor.

Tam kırk yıl sonra, İlkokul ‘da ders kitabımı gasp eden öğretmenimi, gidip buldum ve elini öptüm!

Emekli olmuş, evinde eşi, çocukları ve torunları ile mutlu bir hayatı vardı. Beni evinde ağırladı ve çok ilgi gösterdi..

Birçok şeyden bahsettik ancak kitap konusunu hiç açmadık! Bu yazıya dek…

*** *** ***

İki Anektod:

İlkokulun ikinci sınıfındayım, sabahları bazen, derse geç kalırdım, Kışın sisli bir gündü!

Sınıfa girince, öğretmenim sordu!

“Neden geç kaldın?”

Öğretmenim, dışarıda aşırı sis var, göz gözü görmüyor, farkında olmadan okulun önünden geçmişim, bir müddet yürümüşüm, durumu anlayınca geri döndüm… Bu nedenle geç kaldım.

(Bu minvalde mazeretlerle kendimi savunurdum)

*** ***

Kahramanmaraş’ın Göksün ilçesinden, aynı meslekten bir arkadaşımdan dinlemiştim… Arkadaşım ve ailesi Göksun’un bir köyünde yaşıyorlar. Aile tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlıyor.

Öğretmen arkadaşıma sorar:

-“ Neden ödevini yapmadın?”

-“Yapmıştım öğretmenim ama yaptığım ödeve ait sayfayı, babam yırtmış!

-“ Eeee!”

-“Yoğurt çitilinin üstüne sarmış, Göksun’ a götürmüş öğretmenim… Bu nedenle ödevimi getiremedim..

Selam ve sevgilerimle…

Çitil:Yağ peynir gibi gıdaların konulduğu küçük tahta varil.

 

 

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..