- Kategori
- Güncel
Çok güzel hareketler değil bunlar!

Adalet mülkün temeliyse, adaletin temeli de bağımsız yargıdır. Devletin rejimi ne olursa olsun, eğer yargısı gerçek manada bağımsızsa, o ülkede "mülk" güven altındadır; değilse, mülkün temeli sarsılmıştır.
Türkiye Anayasası, Türk devletini, "Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti", olarak tanımlıyor. Demokrasi'nin de, laiklik'in de, sosyalliğin de altında "hukuk" yatıyor.
Yargının bağımsızlığı, hangi siyasi görüşe, hangi dine ve inanca bağlı olursa olsun, ülkedeki tüm insan için bir güvence oluşturur. Bilirsiniz ki, ülkenin yargısı haklı olduğunuz yerde size hakkınızı verecektir.
Yargı bağımsızlığı, aynı zamanda "yargıç" bağımsızlığıdır elbette. Yargıyı işleten yargıç, hukukun hakim olması için, her türlü siyasi, felsefi duruşunu terketmek ve tam bir vicdan bağımsızlığı içerisinde olmak zorundadır.
Ne devletin rejimi, ne güvenliği yargıçtaki adalet duygusunu etkilemez; etkilememelidir. Ülkenin yargıçları, devletin bekasından sorumlu değildir, adaletin ihyasından sorumludur. Zaten, adaleti yaşatırsanız "mülk" yani devlet de yaşar.
Son günlerde yaşanan tartışmalar, gerek hukuk, gerekse siyaset açısından "çok çirkin hareketler bunlar" değilse bile, "çok güzel hareketler değil bunlar" dedirtecek düzeyde oldu. Yürütülmekte olan bir yargılamaya HSYK müdahelesi ve Yürütme"nin bunu engelleme çabası, Türkiyedeki "yargı erk" i konusunda zihinleri bir kere daha bulandırdı.
Gazeteci Can Dündar'ın yıllar önce, Sabancı suikasti sanığı ile görüşme talebinin engellenmesi, mafya'nın yargının "hizmetine" sunulmuş olması gibi, "çirkin" ihtimaller, vatandaş olarak hepimizin canını sıktı.
İster istemez aklımıza şu soru geliyor: Eğer yargıçlar yanlışa düşerse, bunu önlemenin yolu var mıdır?
Yargıçlarının sadece vicdanlarına karşı sorumlu oldukları, başka hiç bir şeyi kararlarında nazarı dikkate almadıkları bir ülkede yaşamak, elbette çok rahatlatıcıdır. Ama, ya bunun tersini düşünmeye başlarsanız, rahat edebilir misiniz?
Herkesin "hukukunu" gözetmek zorunda olan yargıçların, basın toplantıları yapıp gazeteciler karşısında kendini savunmak durumunda kalması/olması, aykırı soru soran gazetecilerin salon dışına atılması gayretleri, yargıya olan güvenimizi sarsıyor. Biz, yargıçları politikanın üzerinde ve dışında görmek istiyoruz; tam göbeğinde değil..
Son HSYK olayı, yargı açısından hiç hoş olmamıştır. Ülkedeki siyasi çekişmelerin bir tarafının da yargıçlar olduğu izlenimi edinilmiştir ne yazık ki..
Demokrasisini çağdaş düzeye eriştirmek isteyen Türkiye, bunun için yargısıyla cedeleşmek zorunda kalmamalıdır.
Unutmayalım ki, ülke insanı, yargısından adalet ister, siyaset değil..