Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '14

 
Kategori
Psikoloji
 

Complex

20 HAZİRAN 2005
Gözlerini birden açar…
Neredeydi?
Korku ve tedirginlikle etrafı izlemeye çalışır, fakat tepesinde bulunan güneş buna fazla izin vermiyordu. Saatlerce kumsalda yattığı için gözleri kan çanağına dönmüştü.
Korkuyordu.
Bir süre aklı durmuş gibi, hiç bir şey düşünmeden, anlamsız biçimde sağa sola bakmaya çalıştı, her seferinde göz bebekleri şaşkınlıkla büyüyordu. Neden sahildeydi?
Neden daha önceyi hatırlamıyordu?
Ne yaşanmıştı ki yerde hiç bir şey hatırlamadan yatıyordu?
Bir kaç dakika içerisinde bunlar yaşanırken, yavaşça olduğu yerden doğrulmaya çalıştı. Ayağa kalkamadı ilk denemesi başarısızdı. Başı dönüyordu. Bir kez daha denedi ve yarım haldede olsa ayağa kalkmayı başardı.
Bütün bunlar rüyamıydı? Yoksa gerçekten aklını mı kaçırıyordu Thomas. Kendisine sorduğu hiç bir soruya yanıt bulamadı.
Tek bir şey hatırlıyordu. Burada yalnız olmadığını… Aklındaki her şey birbirine girmişti. Nedenlerin arasında sıkışmaya başlıyordu.
Tepesinde kızgın güneş, etrafında çarşaf gibi pürüzsüz bir deniz, ilk halinden daha iyi bir durumda etrafı izleyip neden burada olduğunu düşünmekteydi, ama etrafta gördükleri sonsuzluğa benzeyen bir kumsal ve karsındaki sonu bir türlü gözükmeyen deniz…
Tekrar yere çöktü, kafasını ellerinin arasında sımsıkı tutarak sağlıklı bir şekilde düşünmeye çalıştı.
Ama aklına gelen tek şey yine sorulardı. Daha fazla tahammül edemedi bu duruma ve ayağa kalktı, yürümeye başladı ne yöne gideceğini bilmeden.
Sahili takip etmeye karar verdi. Aklında, insanlara rastlayıp olup bitenler hakkında sorular sorarak, cevaplar bulmak vardı.
Sahilde yavaşça ilerlemeye başladı, yanında sadece rüzgârın uğultusu vardı. Yürüdükçe nedenlerle birlikte gözden uzaklaştı...

OCAK 2005

Eski yıldan kalan şarap kadehine vurmaya başlamışken güneş, yeni yıl ilk pırıltılarını geniş bir yelpazeyle çoktan sunmuştu dünyaya.
Ve ilk sürpriz, bir nisan şakalarını aşan haddiyle baş başa bırakıyordu Thomas'ı. Gözlerini açtığında, koynunda olan mutluluğun yerini boş bir ağırlık almıştı.
Bu terk ediliş sürprizlerin ve yeni yılın ilk hediyesinin en acı hatırası olmaya çoktan adaydı.
Yeni yıl aslında hiç düşündüğü gibi başlamamıştı, saatler önce tutulan dilekler 2005'in giriş kapısında, kendisini hayal kırıklığına teslim etmişti.
Bu ayrılık diğerlerine benzemiyordu, bıraktığı derin boşluk avuçlarında kalan kahpe bir yalnızlıktı. Ne bir not ne de bir iz. Unutulan bir şeyler vardı. Kötü sonlar hiç bu kadar kötü olmamıştı.
Mutluluk kendi aynasıyla baş başaydı şimdi. Uzun zamandır kör olan bakışları, boşluğun o öldürücü sessizliğinde nefes almakta zorlanıyordu artık. An, bir parçasını çoktan unutup, yatak örtüsünün kırışık duygularında Thomas'ı esir alıyordu.
Bütün duygularını evin en ücra kösesine bırakarak, şirkete gitmek için yola koyulmaya karar verdi.
Evden çıktı, yoğun trafiğin ardından şirkete ulaşmıştı. Yorucu olmaya aday bir gün, yapması gereken onca iş varken Thomas hiç bir şey yapmıyordu.
Zamanın dekorasyon anlayışının, zevkinin becerilerinin yansıdığı odasında, koltuğuna sarılmış şekilde, klasik müzikle kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Tam bu sırada telefonu çaldı, müziğe kapadığı için kendisini aniden irkildi.
- Evet Linda
- Beyefendi saat 10 da toplantınız var, hatırlatmak istedim.
- Linda toplantıyı iptal eder misin?
- Tamam efendim.
- Teşekkür ederim

Bir süre sonra duvarlar üstüne gelmeye başladı, boğuluyormuş hissine kapılarak dışarıya çıktı, caddedeki kalabalık ve arabaların gürültüsüne aldırmadan boş gözlerle olan biteni seyretti.
Her şey o kadar anlamsız geliyordu ki, içinden hiç bir şey yapmak gelmiyordu. Öylece yürümeye devam etti boş bakışlarla, bir saat boyunca yürüdü nereye gittiğini bilmeden.
Her zaman gittiği bara doğru yolunu değiştirdi, içeri girerek en kuytu köşede kendisinde yer buldu ve barmene doğru dönerek, sert bir içki söyler kendisine. Zaman akıp gider masalar bir dolar bir boşalır… Önemsiz fotoğraflardan sadece biridir bu. İçkisini yudumlarken omzunda sertçe bir el hisseder, yavaşça döner, arkasındaki kişi Oliver dır.

-Senin ne işin var burada Thomas?
Oliver bir viski söyler. Ve Thomas'a döner:
-Seni bu saatte buralara sürükleyen ne dostum?
-Her zamanki gibi, ne olabilir sence! Bir insan iki dünya arasında sıkışmaya alıştığında çıkması çok zor oluyor dostum. Bu yüzden, bende içkiyle kendime daha başka bir dünya kurup içinde mutlu olmaya çalışıyorum.
-Anlıyorum... Bizimkilerle görüşüyor musun peki, uzun zamandır göremiyorum seni?
-Herkesin ayrı bir hayatı var bu yüzden pek sık görüşemiyoruz.
-Aslında düşündüğün gibi bir durum yok ortada belki sen eskisi gibi yaklaşmıyorsun bize. En son 6 ay önce gördüm seni sanırım. Biz böyle değildik…
-Biliyorum, ama seni gördüğüme sevindim. Bundan sonra görüşelim.
-Diğerleriyle her hafta görüşüyoruz zaten bir sen eksiksin, sen de yanımızda olursan eski günlerimize dönebiliriz.
-Benim ilk önce bir şeyleri değiştirmem gerekiyor!
Ama bunu yapacak gücü bulamıyorum kendimde ve kendimi bu kadehin tam içine gömülü buluyorum.
-Her ne düşünüyorsan Thomas, bırak düşünme dostum, hayatını yaşa! Eskiden böyle değildik, kendini bırakma.
- Bakalım hadi ben gidiyorum hoşçakal

Thomas, sert bir içkinin verdiği tüm kıvamı yüzünde barındırarak, mekânın kapısından hızla uzaklaşmaya başladı...
Karanlık sokaklardan eve doğru olan tüm yalnızlığı içine çekip dairesinden içeri boş bakışlarla sokulur. Karşılaştığı manzara beklediği gibiydi. Evde yalnızdı artık.
İçkileri hâlâ yanındaydı. İçkileri onu terk etmediği için seviniyordu. Kadehi eline alıp uzunca baktıktan sonra, viski şişesinin dibinde kalan son yudumları kadehe doldurarak dışarıyı seyretmeye başladı. Bir sure sonra sızdı.

Sabahın ilk kalıntıları dünden kalan viski kokusu ve evin hiç olmadığı kadar dağınık oluşuydu. Terkedilmişlik o kadar derinden hissediliyordu ki. Thomas her zaman kalktığı saatte yatağındaydı.
Neden uyanamamıştı?

Şirketteyse dün ertelenip bugün katılması gereken bir toplantının gerginliği vardı. 9.00 da gitmesi gereken toplantıya katılamamıştır Thomas! Hiç bir zaman böyle bir sorumsuzluk yapmamıştı. Sekreteri endişelenir bu duruma, çünkü Thomas telefonuna cevap vermemektedir. Duruma daha fazla dayanamaz şirket görevlilerinden birini Thomas'ın evine gönderir. Görevliler içeriye girdiklerinde, Thomas'ı dün gece sızdığı yerde baygın bulurlar. Ve en yakın hastaneye götürerek tüm arkadaşlarına haber verirler.

Dakikalardır doktor kontrolünde ve baygındır Thomas. Dışarıda uzun zamandır görüşemediği arkadaşları merak ve üzüntü içinde beklerler Thomas'ın yeniden aralarına katılmasını.
Altı aydır görüşmemişlerdi, Thomas arkadaşlarını daha uzak, daha yabancı varsaymıştı kendisinden. Onu buldukları bu durum, bıraktıkları durumdan daha başkaydı. Akıllardan sormak geçiyordu bunun nedenini... Durumda bir gariplik vardı ama kimse ne olduğunu bilmiyordu.

Kapının hemen ardında bekleyiş sürerken bir köşede Thomas'ın en sevdiği iki arkadaşı kendi aralarında bir şeyler konuşmaya başladılar.
-Uzun zamandır görüşemiyoruz Heryy, Thomas çok değişmiş öyle değil mi?
-Evet uzun süredir görmüyorum, bir kaç kez görüşmeyi denedim, ama bir türlü ulaşamadım. Dün Oliver ile görüşmüşler sanırım barda karsılaşmışlar durumunun hiç iyi olmadığını soyluyordu Oliver. Sanırım alkole bağımlı yaşıyormuş, sonra çekip gitmiş. Çok tuhaf şeyler söylemiş Oliver 'a
-Ne oldu acaba?
-Bilmiyorum aklıma hiçbir şey gelmiyor Daniel.
-Neden bayılmış olabilir ve neden evde yalnızdı?
-Aylardır görmüyorum ki…


-Evet. Bunca zaman ne yaptığını bilmiyoruz. Durumuna üzüldüm, tanıdığım, sevdiğim arkadaşım bambaşka bir şekilde çıkıyor karsıma ve su an hastanedeyiz, bunları teker teker soracağım uyanınca ona!
-Soralım bence de bizden kopmak var mı öyle! Altı ay boyunca ne aradı ne sordu en son sergimde görüşmüştük.
-A evet! Sergiye gitmiştik ve çok eğlenmiştik, o gün ne oldu da bir daha hiç birimizi arama gereği duymadı anlamıyorum.


Bu konuşmalar yankılanırken ayak sesleri duyulmaya başladı…
Bir anda derin bir sessizliğe büründü ortalık. Doktorun dudaklarından çıkacaklara yoğunlaşır tüm kulaklar…
Doktor konuşmaya başlar:
-Aşırı alkol ve stres kötü etkilemiş, bayılmasına sebep olmuş, merak edilecek bir durum yok şu an iyi durumda ama dinlenmesi gerekiyor onu bir sure dinlendirin hiç bir şekilde yorulmasın ayrıca yalnız kalmaması gerekiyor. Onu bu denli strese sokan durum neyse önlemeye çalışın!
Doktoru dinleyip, ona teşekkür ettiler. Kendi aralarında küçük sohbetlere başladılar.
- Hery, Thomas'ı alıp bize geçelim konuşmaya çalışalım en azından ne olduğunu anlamaya çalışırız… Bir sure yalnız bırakmazsak iyi olur.


Yağmur yağmaya başladı günün üzerine, ortalık damlalara boğuluyordu, pencereden izlenen görüntü kopuk kopuk parçalara dönüşmüştü. Bu aksam, pencerenin hemen yanında sessiz bir gürültü etrafında toplanmış bir grup arkadaş ve derinden esen soğuk bir rüzgâr… Akıllarından geçen soru işaretleriyle dolu geçmiş ve gelecek… Aksam yağmurla birlikte kendisini yasa boğan karanlığa bıraktı kendisini, her şey duygular gibi dağınıktı.

Thomas, penceredeki damlalar gibi kopuk duygularıyla boğuşuyordu yastığının basında. Aklından bir zaman geçmiyordu, bir türlü sabah olmuyordu onun için.

Oliver ve diğerleri için de durum aynıydı bu durum hepsini rahatsız ediyordu. Bir şeyler olmuştu ve hayatlarını derinden etkilediğini Thomas dışında herkes biliyordu!
Çünkü Thomas hiçbir şeyin tam olarak farkında değildi. Onun için anlık yaşam sadece dakika aralarına sıkışmış saniyeler gibi boşa dönmekti ve her seferinde başa dönüp tekrar dönmeye başlamaktı…
Eskiden kurulu bir düzeni vardı Thomas'ın, işini seviyor ve iş dışında çeşitli organizasyonlar yapıyordu arkadaşlarıyla. Bu da onu mutlu ediyordu. Mutlu bir beraberliği vardı her şey bambaşkaydı, yaşadıkları arkadaşlarına örnek olabilecek kadar güzeldi.

O anı yaşadıktan sonra kurulu düzen yerini umutsuz bir durumun içine gömdü. Artık dünyada tek başına yaşıyor hissine kapılıyordu. Bunalımları artıyordu, her an yalnızlık korkusu onu esir alıyordu, ilaçlar sayesinde ayakta durmaya çalışıyordu .

Hiç kimsenin onu anlayamayacağından emindi, istese de anlatamıyordu, yaşanmış altı aylık zaman ve geçmişindeki kara leke hangisini nasıl anlatacaktı ki.

Korkular, korkular…

Devamı var!..

 
Toplam blog
: 29
: 526
Kayıt tarihi
: 31.12.07
 
 

Şafak Soysal Ünıverste öğrencısıyım, yazı yazmayı ve okumayı cok sevıyorum sanırım bu kadarı yeter..