Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '14

 
Kategori
Öykü
 

Cüssesi büyük darası düşük Adam!

Cüssesi büyük darası düşük Adam!
 

Bugün kalemim bana isyan etti!  Her gün siyaset yazıyorsun, siyasetten başka bir şey bilmez misin diye de çam yapraklarından yapılmış dikenli fırça ile sabah sabah sakal tıraşı etti!  Elim yüzüm onun için kan içinde.

Neymiş efendim?

Ara sıra masal anlatacak, bazen de hikâye uyduracakmışım. Ortaya değişik figür çıkaracak yazıyı renklendirecekmişim. Emrin olur paşam, sen ne istedin de hayır dedik?

Kalem benim, el benim, şu ukalaya bak! Bana akıl veriyor hatta ayak diriyor. Siz olsanız ne yaparsınız?

Tutar orta yerinden kırar mısınız, yoksa ona kulak verir; suyuna mı akarsınız?

Düşündüm de kalem hiç de haksız değil!  Kalem bizim elimizde de ne yazacağımıza arenadaki boğa güreşçileri karar veriyor.

Hâlbuki ne ben ne de kalemim boğa ve matadorla yakından uzaktan ilgili değiliz. Kan görmeyi sevmez, hayvana yapılan işkenceye de tahammül edemeyiz.

Arenada dolaşan boğa güreşçileri seyirciyi heyecanlandırmak için ellerindeki ucu sivri okları boğaya sapladıkça tirübünden alkış kopuyor.

Heyecan dorukta, boğa kan kaybettikçe matador da zafer kazanmış komutan edasıyla çığlık atıyor.

Sahne, boğa, matador aynı,  arenada da değişiklik yok! Her gün onbinlerce kalem aynı sahneyi yazmaktan bıkıp usanmadı.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun siz söyleyin, kalemim haklı değil mi? Eveeet dediğinizi işitiyorum. Mademki haklı diyorsunuz öyleyse gelin bu gün farklı bir şey deneyelim.

M.Ö. 4000’li yıllarda Karadeniz kıyılarına egemen olan bir krallık varmış.

Yemyeşil ormanları, patika yolları, dalları uzansa yıldızlara değecek çam, köknar ve ladin ağaçları arasına kurulmuş köy, kasaba ve kentleriyle ün salmış.

Mevsimler değişir Krallığın yeşilliği 4 mevsim canlı ve de aynı kalırmış. İnsanları mutlu, Kral’ı keyifli yaşar giderlermiş.

Aradan asırlar geçmiş, aylar ayı, yıllar yılı kovalamış;  sıradağların omuz omuza denize uzandığı sivri tepelerin eteklerine yerleşik dağ köyünde 1 bala dünyaya gelmiş.

Daha önce kıt kanat geçinen aile, dünyaya yeni gelen çocuğun oburluğu, açgözlülüğü karşısında şaşkına dönmüş. Ne anne sütü yetiyormuş ne de koca ineğin sütü doyuruyormuş balayı.

Yemek vakti gelince, sofrada ne varsa hepsini silip süpürüyormuş. Aile çocuğu beslemekte sıkıntıya düşmüş. Bakmışlar ki bulundukları yerde kalırlarsa bala açlıktan ölecek. Kalkmış göç etmişler, sıra dağları at sırtında aşmış, az gidip uz gitmişler; her gün bir arpa boyu yol almışlar…

Aylarca yolculuk etmiş uzun yolculuğun sonunda varmak istedikleri başka bir Krallığın hüküm sürdüğü Kente ulaşmış, mitili oraya sermişler.

Baba gece dememiş, gündüz dememiş, ne iş bulduysa çalışmış, kıt kanat geçinmeyi, balayı sağ salim büyütmeyi başarmış.

Çocuk azıcık palazlanınca, fırın fırın dolaşmış, satılmayan bayat simitleri toplamış, ısıtıp ısıtıp insanları taze simit diye kazıklamış.

Okula başladığında ayakkabısının altı delik, pantolonun cebi yırtık parasız pulsuz bir dönem gelip geçmiş.

Zaman dediğin ne ki?

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, yemyeşil bir köyde dünyaya gelen obur çocuk, boğazı sayesinde kocaman cüsseli bir insan azmanı olmuş. Bir gün aynanın karşısına geçmiş, uzun uzun kendine bakmış, kendi kendine söylenmiş.

Boy pos yerinde, kelle kulak ense de var!  Bir de tartılayım bakalım daram ne kadar? Diye aynaya gülümsemiş.

Ayna kendine gülümseyen cüssesi büyük adamın söylediklerini duyunca, bıyık altından gülmüş ve kendi kendine konuşmuş.

Tartıl tartıl da kaç okka olduğunu gör, Cüssesi büyük darası küçük adam demiş! Genç adam uzun kollarını uzatmış, kocaman ellerini cebine sokmuş, kasıla kasıla bir değirmene varmış; un çuvallarının çekildiği kantara çıkmış: kendi kendini çekmiş!

Bir de ne görsün darası çok ama pek çok düşükmüş. Şaşkınlıktan kantarın üstünde kala kalmış! Kendi kendine söylenip durmuş.

Bu cüsseye bu dara çok düşük!

Ne yapsam da daramı yükseltsem derken, değirmenin döküntüsüne gelen Kargalar konuşmaya katılmış.

Dünyanın içini ye kabuğunu bırak gak gak! Dünyanın içini ye kabuğunu bırak gak gak! Nasıl olsa kabuğu da yesen doymazsın demiş!

  

 
Toplam blog
: 380
: 438
Kayıt tarihi
: 27.08.07
 
 

Karanlığın düşmanı Işık! Gecenin zifiri karanlığı, şafak sökerken yerini, ufukta yükselen Güneş Işı..