- Kategori
- Güncel
Darbeciler kime hizmet ederler? Herhalde bundan daha açık anlatılamaz.

Ülkemizde,100 yıldır aynı oyunlar tezgahlanmakta ve her seferinde de ülke soyulmaktadır. Bunu ne zaman öğreneceğiz?
12 Eylül darbesinden sonra, konsey üyesi beş generalin, bir tiran-zorba gibi ülkede hüküm sürdükleri 1980—83 aralığında birgün, bu generallerden biri, aynı zamanda Hava Kuvvetleri Komutanlığını da sürdüren, astığı astık-kestiği kestik’lerden Org. Şâhinkaya’nın (üniformalı) başkanlığında., (Şahinkaya ile ilgili daha fazlası için bakınız (*) benim de davet edildiğim bir toplantı yapıldı.
Aklımda kalan kadarı ile, İTÜ Makine mezunu TUSAŞ genel müdürü ve çok yaşlı-emekli bir tabib olan kıdemli Kızılay başkanı da vardı. Toplantının mücbir sebeplerinden biri, bizi buraya getiren, Kıbrıs hâdisesine bağlı olarak mâruz kaldığımız, bilhassa askerî ihtiyaç kaynaklı ambargo ve onun tetiklediği şu üç konudaki âciliyet idi:
1) Hava Kuvvetleri uçaklarının iniş takımı tekerlek lastiklerinin yerli üretimi;
2) Artık hurda görüntüsü veren yaşlı uçakların anayapısının içinde ve dışındaki kırık-çatlak-vb ârâzın röntgen çekilerek tesbiti için yerli röntgen filmi üretimi;
3) En azından şu andaki askerî uçaklarımızla, bundan sonra kendi insanımızla kendi ülkemizde yapacağımız (!) uçakların ihtiyâcı olacak, avionik de denen borda âletlerinin de kendi insanımızla, kendi ülkemizde yapımı.
Tabii şu kaide her zaman geçerli: Cemaat ne kadar kalabalık olursa olsun imam bildiğini okur. O toplantıda, o konuları en azından Org Tahsin Şahinkaya’dan on defa daha iyi ve doğru bilenler ne derse desin., imamın, Şâhinkaya’nın dediği doğru kabul edilir; gerçekden de öyle oldu. Bunu ve toplantı mevzuu konuşmaları biraz açıklayayım:
1) Askerî uçakların iniş takımı tekerlek lastiği ihtiyâcı konusu müzâkereye açılınca; bunun için, lastik değiştirmenin usûl ve kriterlerinden başlanarak; Kıbrıs ambargosu sebebi ile çok büyük sıkıntı çekildiği; uçakların tâlim-terbiye için dahi uçurulamadığı; sıkıntının, ancak, söz konusu tekerlek lastiklerinin kendi ülkemizde imal edilmesiyle giderilebileceği; bunun için de, bu ihtiyâca mahsus üretim sapacak bir fabrikanın kurulması icap ettiği ifâde edildi. Şu anda sebebini-gerekçesini hatırlamıyorum ama, yer olarak da Kırşehir’in seçildiği söylendi.
Kimsenin gıkı çıkmıyordu. Yanımda oturan (üniversite ve fakülte kardeşim, İTÜ örfüne göre ağabeyisi olduğum) makine yüksek mühendisi TUSAŞ genel müdürünün kulağına eğilerek, “bizim hava kuvvetlerinde kaç tip-tür uçak ve bunların kaç çeşit lastiği var biliyor musun?” diye sordum. Şöyle bir durdu, sorunun esas maksadı olan lastik çeşidi için, “olsa olsa kırk çeşit’ dedi. Ondan bu cevâbı alınca söz istedim ve şunları söyledim:
“Her şeyi ile ihtiyâca cevap verecek lastik tekerlek üretecek fabrika kurmak ve onu işletmek bir ihtisas işidir. Ülkemizdeki lastik tekerlek fabrikalarının hepsi yabancı menşeli olup, yabancı uzmanların kontrolünde yabancı şirketler tarafından kurulmuş ve yabancı uzmanların nezâretinde işletilmekdedir.
Ambargo altındaki Türkiye’nin böyle bir uzman şirket bulması, onu burada bir fabrika kurmaya ikna etmesi aynı ambargoya takılır. Dolayısıyla, ya hepden mümkün olmaz, ya en geri teknoloji gelir ülkeye veya sürüncemeye bıraktırılarak ancak çok uzun zamanda yapılabilir. Bu da derde deva olmaz.
Bu fabrika, sâdece uçakların iniş takımı tekerlekleri için üretim yapacağına, uçaklarda lastik değiştirme sorti sayısına (bir kalkıp-iniş) bağlı olduğuna göre, uçak ve tekerlek çeşit sayısı da dikkate alınarak kaç türden kaç lastiğe ihtiyaç duyulduğu hesaplandığında; muhtemeldir ki 40-50 türün her birinden, senede olsa olsa birkaç yüz gibi bir sayı ortaya çıkacak.
Bu 40-50 çeşidin her biri için ayrı kalıp, ayrı terkip, ayrı teknik şart vs meselesi ile karşılaşılacak. Dolayısıyle bu fabrika, muhtemelen bir ay içinde, ama çok pahalıya, belki birkaç senelik ihtiyâcı üretip bitirecek. Ondan sonra, ancak birkaç sene geçince bu imalât tekrarlanacak. Aradaki aylar ve yıllarda bütün sistem, çalışanları ile birlikte ayakta tutulacak. Böyle bir fabrikanın yaşatılması mümkün olmaz.
Ayrıca, öyle zannediyorum ki, uçaklarda kullanılan lastikler, kendi tâbirimi kullanayım, yeterince taze olmalı diye düşünüyorum., şu aklıma geldi: Acaba, bu lastikler için bir son kullanma târihi var mıdır? İmal edilen bir lastik tekerlek en fazla kaç sene sonra kullanılamaz sayılır?. Bu, üretim ve stok açısından son derece önemlidir.
Fabrika kurma ile ilgili bu ve daha bir sürü problem bir yana, ambargo söz konusu olduğuna göre, bu ihtiyacı ülkemizde faaliyette bulunan herhangi bir lastik tekerlek fabrikası ile gerekirse biraz baskı yaparak, anlaşarak gidermek mümkün olabilir.
Fabrika, aradaki ekonomik kaybın telâfisi garanti edilmek kaydı ile..hiç olmazsa senede bir kere ön görülen kısa bir süre için bir üniteyi bu ihtiyâcı gidermeye tahsis edebilin En azından bir senelik ihtiyaç üretilir ve stoklanın yeteri kadar erken haber vermek kaydi ile, zamanı geldiğinde imalât tekrarlanır.
Şayet, fabrikalar bir üniteyi bu işe ayırarak, kısmen de olsa esas üretimine sekte vurmak istemez ise bedeli ne olursa olsun, sırf askeriyenin bu ihtiyâcını karşılamak için, lüzumunda kullanılmak kaydı ile bir ünite tesis ve tahsis ederek zaman zaman üretim yapmakla da çözüme gidilebilir.
Bu iki hal tarzı, bağımsız bir fabrika kurup yaşatmakdan beş-on misli daha ucuz ve daha garantilidir.”
...
O topluluk içinde, hem uçak mühendisi öğretim üyesi olmam, hem unvanım sebebi ile olsa gerek, bu teklifime açık bir şekilde karşı gelinmedi. Ama, yine imam bildiğini okudu ve Kırşehir lastik fabrikası kuruldu. Tabii yaşatılamadı.
Dinazorun saksıda veya serada yetiştirilen bitkilerle yaşatılması ne kadar mümkün ise bu fabrikanın da sâdece askeri uçakların tekerlek lastiği ihtiyâcını karşılamak için yaşatılması da ancak o kadar mümkün olabilirdi. Aynen öyle oldu. Bir yandan ambargonun gevşemesi ve kalkması, bir yandan başımızdaki tiranların itibar kaybetmesi, süngülerinin düşmesi ile fabrika satılarak bu sıkıntıdan kurtulma yoluna gidildi.
Doğru dürüst bir talip çıkmadı.
Almanya’daki işçilerimizin parası ile kurulmuş olan Kombassan, Vatan-Millet-Sakarya millî mefkuresi ile (galiba) 150 milyon dolar mertebesinde bir fiyata fabrikayı satın aldı. Askeriye daha satışta bile (yeşil sermâye şirketi gözü ve kanaati ile bakdığı) Kombassan’ın burnundan getirdi daha sonra. (Kombassan'ın hüzünlü hikayesi için bakınız. (**)
Askeriyenin ihtiyâcı ile birlikte, ağırlıklı olarak traktör lastiği de üretebilmek için fabrikayı yenileyerek genişletmek amacı ile bir proje hazırlayıp (aklımda kaldığı kadarı ile) 35 milyon dolar bilmem ne parasını-harcını da yatırdıkları hâlde, zamanında (galiba Mesut Yılmaz hükümetinden) gereken izni bir türlü alamadi Kombassan; daha doğrusu Tiranlar verdirmedi.
Bu olay Japonya’da olsa, başda hava kuvvetleri komutanı olmak üzere o günkü hükümet başkanı ve yetkili bakan (aslında harakiri yapar; ama artık Mikado-hükümdar buna izin vermediği için, en azından) istifa eder.
Bizde böyle bir asalet uygulaması deveye hendek değil, okyanus atlatmakdan daha zordur. Nerde kaldı Osmanlı-Oğuzhan töresi ve asaleti? Böyle bir faziletin yerinde yeller esiyor artık.
Hatırımda yanlış kalmadı ise, bu talebimize, bizim de içinde bulunduğumuz, teknolojisi çok daha ileri, Batı Bloku Kapitalist âlem müsbet cevap vermemiş; bu fabrika, o gün için en geri teknolojinin uygulanabildiği Sovyet Rusya patronajında olan Doğu Bloku (Demir Perde) ülkelerinden biri olan Çekoslovakya veya benzer bir devlete ait teknoloji ile kurulmuş idi.
Petlas, askerî baskının giderek azalması ile kendine geldi, ayağa kalkdı. Artık, yazılı-sesli-görüntülü medyaya çarşaf gibi ilanlar verir seviyeye geldi. Ama bu kadar kayıptan sonra. (1)
(*) Darbeci'lerle (Ve Şahinkaya ile) ilgili daha fazlası için bakınız;
(**) Kombassan'ın hüzünlü hikayesi için bakınız;
http://www.canmehmet.com/yesil-anadolu-sermayenin-huzunlu-hikayesi.html
Kaynak;
(1) “TÜRKİYE’DE İNSANSIZ UÇAK ALDATMACASI” Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, 1. Basım, Mart 2012 Sahife; 196 (İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri fakültesi (emekli) dekanı.