Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Eylül '10

 
Kategori
Gelenekler
 

Davullar kimin için çalıyor !

Davullar kimin için çalıyor !
 

 

Londra'nın İstanbul'a dönüşünü severim. Daha birçok şehrin de İstanbul'a dönüşünü severim. Elbette sevmediklerim de var. Mesela, Lerwick'in dönüşünü hiç sevmem. Yüreğimin bir yarısı orada kalır!

Benim güzel yurdum insanı ulusal hava yolumuzla uçmayı sever. Sağında solunda oturan Türk'tür çünkü. "Estanbol'a mı giden gardaş?" der koltuk komşusuna. Sanki başka şehre gitme ihtimali vardır da uçağın! Bağdaş kurar oturur. Cigara sarmaya kalkan dahi olur. Host ve hostesler halden anlar, yüzleri güler. "Pek muhterem hanımefendiler ve beyefendiler, uçağımıza hoş geldiniz." diyen kaptanın anonsunu dikkatle dinler. Buram buram ülke kokan kabine rağmen verilen yemeklere şüpheyle bakar, uçağa nasıl soktuğu belirsiz köfteleri, salatalıkları çıkarıverir!

THY ile çok sık uçmuyorum. Genellikle saatleri uymuyor. Hafta içi B737, A321'lerle uçuluyorken, hafta sonları yolcu sayısının artması nedeniyle A330, B777 gibi 250-300 kişilik büyük uçaklar veriliyor Londra hattına. Heathrow Terminal 3 de tıklım tıklımdı yine. Bir de anlayamadığım ne var, biliyor musunuz? Hurç gibi torbalar sokuyorlar kabine. Baş üstü dolaplara da girmiyor, hostesler de nereye koyacaklarını şaşırıyorlar.

Bu uçuşumu A330-203 ile yaptım ve yer konusunda şanssızdım! Cam kenarı 15A, devasa kanadın üzeri! Kanadın perçinlerini saymaktansa, Allah vereydi de yanıma iki laf edebileceğim bir komşu düşseydi. O anda düşüncemden ürktüm, aklıma ayfonlu Leda geldi; "yanım boş kalsa da olur tanrım." dedim içimden. Yüzüme yerleşen tebessümü 15D'deki ufaklık yakaladı!

"Silaw, abi."

Gözlerimi çocuktan uzaklaştırdım ve bana Kürtçe seslenen, yanımda dikilen kişiye doğru kaldırdım başımı. En fazla yirmi beşinde olmalıydı komşum. Esmer ve bıyıklıydı. Herhalde 3-4 gündür de tıraş olmamıştı. Herkes gibi o da beni doğulu sanmıştı. Eskiden bıyıklarım varken ve bir de kaşık kaşık kırmızı biber yediğimi görünce insanlar, benim İstanbullu olduğuma asla inanmazlardı! Aslında doğulu da sayılırdım. Tüm çocukluğum Erzurum, Ağrı ve Diyarbakır'da geçmişti ve iyi de Kürtçe konuşuyordum o zamanlar.

"Kurdî qise dikeyt abi?" diye devam etti yanıma otururken.

"Bibûre! Ez nizanim Kurdî. Biz Türkçe konuşsak kardeş."

"Bizim orali misen abi?"

"Na, sizin orası neresi?"

"Tikenli Bayir Köyi abi."

"Yok, ben Kadıköy'denim! İsmin ne senin?"

"Berfan, abi."

"Benim de Ata."

"Pêy dilxoşim... Memnûn olmişem abi."

Başını önüne çevirdi Berfan. Kemerini bağlamasına yardım ettim. Londra'da ne yaptığını sormaktan vazgeçtim. Konuşmuyordu ve terliyordu. O anda aklıma bambaşka bir şey geldi ve ürktüm! Gözümü ondan ayırmıyordum. Kalkış anında oldukça tedirgin oldu. Kemer ikaz ışıkları söner sönmez de yerinden kalktı ve arkaya, WC'ye yöneldi. Ben de arkasından! WC doluydu ve ikimiz arka arkaya beklemeye başladık. Beni fark etti.

"Abi, hâ bu uçmahtan çoh korkhiram. Karnim himencek cir cir oli." Mantıklıydı açıklaması. Gülümsedim. Yerimize yine arka arkaya döndük!

Tedirginliği devam ediyordu. Vardı bir sıkıntısı. Yemeğine de dokunmadı, sadece suyunu içti.

"Berfan kardeş, bir sıkıntın mı var?"

Duymadı ! Başka bir alemdeydi sanki!

"Berfan..."

"Hâ, buyir abi."

"Bir sıkıntın mı var diye sordum."

Derin bir iç çekti, yüzünü sıvazladı, bana döndü.

"Ne sen sorasen ne ben anlatayim abi. Geçtigimiz ay böyik abimi kaybetmişek. Yengem dul kalmiştir. Benim hemi yengem hemi ablamdir, büyigimdir; ama töre geregi şemdi yengemle everecekler beni! Abi, benim sevdigim gız vardir. O'na yazik degil midir? Öldürecegim kendimi de bunin kime hayri vardir?"

Doğunun törelerini iyi bilen biri olarak Berfan'ı çok iyi anlamıştım. Berdel, bekar küçük kardeşin ölen abinin eşiyle evlendirilmesi doğuda sık karşılaşılan bir töre gereğiydi.

"Londra'da mı yaşıyorsun Berfan?"

"Belê. Kıbrısli bi gömlekçide son üticiyem abi. Heç getmek estemedim köye âmma diger abilerim, 'gilmezsen, nâmıssısız biz gelir seni vururik' dediler. Getmeyeyim de ne yapayim abi? Hâ bugüne değim abla demişem, Dilba Yenge demişem; hâ şimdi avradim nasil olir abi? Sevdigime, Naza'ma ne direm abi?"

Ağlıyordu Berfan! 15D'deki çocuk Berfan'ı annesine gösteriyordu. Yüzyıllardır uygulanan törelere karşı gelinemezdi. Belki de hata, doğduğu toprakların acımasızlığındaydı.

"Keşke bir an önce Naza'nla evlenseydin Berfan."

"Ah abi ahh! Âmma Naza'mla konişacagim. Gedince Dilba Yenge'me de gezlice soyleyecegim. Üçimiz birlikte yaşayacagiz âmma Dilba Yenge'm dûnya ahiret ablam kalacahtir âmma Naza'm da huca nekahli hanımim olacahtir."

"Bu, kanunlara aykırı Berfan."

"Kim göreceh bizi gâvur ellerde abi?"

Aslında Dilba tarafını da düşünmek gerek. Kim bilir o kadın da ne acılar çekiyordur. Bugüne dek kardeşim dediği kayınbiraderi ile başgöz edilecek olmak onun da hoşuna gitmiyordur ve belki de Berfan'ın bulduğu çözüm en iyi çözümdür. Acımasız töreler insanları kendi çıkış yollarını bulmaya itmektedir.

Sanki konuşmak biraz iyi geldi Berfan'a. Uçuş boyunca uyudu! İniş anonsu yapılıncaya kadar da uyanmadı.

"Abi, sâna nomarami veregim. Bir ay kadarım sonıra Dilba Yenge'mi de alir dönerik. Londra'da olirsen, bi çayımizi içmeye gelesen." dedi ayrılırken!

"Khwahafeez, Berfan!"

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara