Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Beyhan BiÇKİN KOZANOGLU

http://blog.milliyet.com.tr/turk35

08 Şubat '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Dayakcı geldiiii hanımmm, hakaret yanında bedava!

Dayakcı geldiiii hanımmm, hakaret yanında bedava!
 

Yatıyorum, kalkıyorum, kitap okuyorum, örgü örüyorum her şeyi deniyorum.. Yok olmuyor. Yazmayım dedikce içimdeki huzursuzluk katlanarak artıyor. Ne başka şeylerle uğraşmak ne bilgisayarı açmamak çare olamadı. Ne içimdeki acı azaldı ne öfke. Ben olmaya aykırı sanki yazmamak, bu konu hakkında birilerine soru sormamak. Oturup sadece üzülüp ağlamak yetmez, nasıl olsa yine olacak biz ağladığımızla kalacağız.

Hani deveye sormuşlar neren eğri... bizimki aynı bunun gibi aslında. Bir yandan bağrınıyoruz bu nasıl olur devletin kucağındaki çocuğa kimin eli kalkar diye diğer taraftan seyredilebilir diye düşündüğümüz bir programın sunucusu ' eğer çocuk yanlış bir tavır sergiliyorsa anne vuracak tabii bi tane bu dayak sayılmaz ki' diyor. Ağzınızı açmaya kalkınca dayak cennetten çıkma , kızını dövmeyen dizini döver diye atasözü çıkar karşımıza. Yani çaresizlik yine diz boyu.

Bu sefer aynı olmayacak diye kendi kendime söz de verdim. Bunu asla kendim için yada kendimi rahat hissetmek için değil ama o dünya tatlısı, uzanıp saçlarını okşayamadığım, bağrıma basıp koklayamadığım bebişler için bunu yapmak zorundayım. O yüzden yayına çıkacak biçimde yazmalıyım, karman korman olsa bile umarım anlaşılır ne demeye çalıştığım.

Günlerdir düşünüyorum. Nerden ve nasıl başlamalı diye. Sonra düşüncelerimi sıraya koydum. Yoksa akli dengemi korumam tehlikeye girecekti. Nedenleri sıraladım önce, sonra acabaları..

Nedenlerin ilki o hafızama kazınan hakaretler. Çünkü belki dayak izleri bir süre sonra geçeçek ama o sözde beyefendi kılıklı varlığın' hayvandan betersiniz siz.. diye başlayan ve devam eden hakaretleri bir yerlerde öyle yaralar açıyor ki ne sayın! bakan hanımın aldığı sakızlar ne gezmeler ulaşıp iyi edemeyecek o yaraları. Çünkü büyük ihtimal o minicik akıllarıyla ben nerede hata yaptım diye düşünüyorlar o yavrucaklar. Zaten biri dayak yerken bile ' anne ama açık olmayacak mıydı o ışık' gibi bir savunmaya girmeye çalışıyordu o anne olmayı bırakın anne sıfatıyla çağrılmayı bile haketmeyen yaratığa ama o hiç dinlemeden bir daha bir daha vuruyordu minicik vücuda.

Ben nedenlerini anlayamıyorum bu hakaretlerin. Ne yaptılar da bu kadar hakareti haketti bu çocuklar?

Diğer neden, çalışanların öfkesi? Ne acaba bu öfkenin nedeni? Ne olursa olsun bir çocuğa bu kadar hakaret ve şiddet göstermek normal davranış olmadığına göre, neden bu öfke?

Bir başka neden, bu vatandaşları cımbızla filan mı seçiyor bu devlet acaba? Yok normal yollarla işe alınıyorlarsa bunları bir denetleyen kurum yok mu? Eğer birileri var diyorsa biz neden görmüyoruz bu denetleme mekanizmasını?

Buraya kadar olan kısım nedenlerle ilgiliydi.

Şimdi acabalar kısmındayız.

Acaba hemen bütün Çocuk Esirgeme Kurumlarında çalışan personeli mutlaka ve mutlaka psikolog denetiminden mi geçirsek derim. Çünkü bu görüntüleri seyreden aklı başında her insan aynı kanıya varmıştır, bunlar normal değiller. Ve biz bunlara baksınlar yetiştirsinler diye çocuk emanet ediyoruz hemde normal çocuklardan daha fazla ilgi ve şefkate muhtaç çocuklarımızı.

Acaba diyorum kurumun adını mı değiştirsek? Çocuk Dövme ve İşkence Merkezleri yapsak, o zaman kimse size 'ne oluyor' demez. Siz de zırt pırt yaşanan bu olaylar nedeniyle açıklama yapma derdinden kurtulursunuz. Şimdi bir sürü dert, çocukları topla, basına haber ver, tiyatro oyunu gibi 'ne kadar mutlular di mi' diye gazeteciler sor , onlarda kurulmuş oyunca gibi ' evet harika eğleniyorlar' desinler. Çok merak ediyorum bakalım bu sefer çocukları nereye gezmeğe götürecekler. Malatya olayında alıp İstanbula götürdüler ellerine birer balon ağızlarına birar sakız, hadi bakalım unutun herşeyi.... Unuttular mı unutmadılar mı bilinmez, ama benim bildiğim, şiddet ve hakarete maruz kalan bu yaştaki çocukların rehabilite süresinin bu kadar kısa olmadığı.

Kanunlar yapılmış, kurallar konmuş, bunları bir güzel çocuk dilinde de yazmışlar, anca sayfa süsü olarak kullanıyorlar galiba, yada 'bakın biz neler yapmayı beceriyoruz' demek için. Sevgili çocuklar başlığı altında çocuk haklarını sıralamışlar da hangi çocukları kapsıyor bu onu yazmamışlar. Galina kurumun baktığı çocuklar bu kapsam dışında.

AB ne girmek için binbir takla atan yetkililer birileri kızacak diye bu olayı da ört bas edecekler nasıl olsa ama bu sefer ben bir değişiklik yapıp boşu boşuna mail yazıp cevap gelmedikce sinir olmak yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açmayı düşünüyorum. Hem de iki dava açacağım. Biri bu çocuklara yapılan davranışlara bilerek ve isteyerek gözyumulması, diğeri her çocuk adına. 'Haklarımızı korumuyorlar' diye. Davacı Ben davalı devlet. Bir düşünün bunu bir milyon kişi yapsa acaba bir şeyleri değiştirmeye basamak olurmuydu?

Çünkü boşu boşuna birilerinin istifa etmesini beklemek, yada yüzlerce blog yazmak çözüm olmayacak. Bu kanayan bir yara ve yara iltihap kapmış biz farkında değiliz. Kanamadığı zaman geçti sanıyoruz ama asıl yara kabuğun altında.

Sizi bilmem ama ben bu yarayı çok acısa bile deşmeye kararlıyım.

 
Toplam blog
: 124
: 1137
Kayıt tarihi
: 24.08.06
 
 

Danimarkada yaşayan bir İzmir'liyim. Hiç de sanıldığı gibi yurtdışında olduğum için milliyetçi değil..