Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Nisan '21

 
Kategori
Güncel
 

Dayanağım

Aklın İstilası Ekseninde Düşünmek-5 /    Bir önceki “Akıllar İstilası/Tedbire Temas” başlıklı yazımızda, “Müminliğin, Müslümanlığın yolunda Rabbani hadleri bilmek vardır. Şeytan ve onun ortakları gibi, Allah’ın evrene, yeryüzüne koyduğu nizamı bozmaya, insanoğlu için dilediği tasarruflarını değiştirmeye yeltenmekten İnşaAllah uzak duracaktır. Buna girişenler ise,  bizim için gayb olan takdir edilmiş bir noktaya kadar gelebilseler de asla muratlarına kavuşmaya güçleri yetmeyecektir.” diye belirttikten sonra, “Neye dayanarak bunu böyle dediğime, Allah izin verirse takip eden yazılarımın birinde ayrıca değinmek istiyorum.” diye de bir açıklamada bulunmuştum.
 
İnsanlık hızla yeni bir çağın içine esir alınarak çekilmeye çalışılıyor. Oysa onun bilgi toplumunu oluşturan fertleri, hür düşünce ve hür kararların sahibi olarak yaşayacak, kendini tatminde yüksek doruklara doğru emin adımlarla (sağlık, sıhhat, güvenlik, temiz besin, yeterlilik, yetkinlik) ilerleyecek, yeterli araçlara ve donanımlara kolayca kavuşarak bilgiyle yol alacaktı. Belki mutluluğu kendine layık gördüğü vicdanının sınırları olarak algılayacak, belki bu sınırları kendini bilmekte bulacaktı. Kendini hakkıyla bilerek bulabilen insan belki okumuş, yazmış, anlamış bir bilge, belki okumamış, yazmamış biri olsa bile cahillerden olmayarak Rahmân ve Rahîm olanRabbini bulacak, yine de insanlık ailesi içindeki yüksek doruklara ulaşabilen (bilinç, şuur) bir aile üyesi olduğunu bilecekti.
 
 “Tam Bilgi toplumu olabildiğimizin sevincini yaşıyorken, PANDORA’nın kutusu açıldı, su testisi su yolunda kırıldı, kısa sürdü bu özgürlük. Çünkü bilgiye kırılmaz bir zincir geçirdiler ve böylelikle simülatif- siber toplum sürecini başlatabildiler, sonu belirsiz!”  
 
“Düzleştiriciler, dünyanın herhangi bir yerinden bilgi merkezlerine ağ aracılığıyla bağlanmayı, küresel düzeyde bilgiye erişimi ve bilgi paylaşımı münkün kıldılar, ama kırılmaz zincirin yasaları ile!”(Tercan, 2021)
 
Belki insan aklının kuşatılması, teslim alınması manasına, belki lazım olan, olacak olan bir kısım donanımlar( İnsanları etiketlendirme, Kodlama sistem çalışmaları, bilgi ağlarının yararlılıklarının sınırlandırılması, FLoC sistemi  vb. gibi..) geliştirilmiş, nispeten hazır edilmiş olabilir. Fakat eğer bu yeterli olsaydı hala insanların iletişim ağlarında ne yaptıklarını merak etmezlerdi, gen bilgilerini toplamak teşebbüsleri devam ediyor olmazdı. Hala “dijital aşı pasaportları zorunlu olsun!” çağrıları dillendirilmezdi. Güneş enerjisinin dünyaya ulaşmasını kısıtlayıcı girişimler sözkonusu olmazdı. Hala, bilerek, toprağı, tohumu, suyu, havayı bozmaya, gıda kaynaklarını ve onlardan elde edilen türlü gıdaları bozmaya devam etmezlerdi. Tüm dünyada iletişim, bilişim araçları üzerinde tekel ve tasallut oluşturmak çabaları sürdürülmez, tüm bu çabalarının ayak sesleri duyulmazdı!
 
Ülkem, milletim ve tüm insanlığın selameti için duyduğum endişelerimi, ilk bakışta belki öyle fazla bir alakası yokmuş gibi görülebilecek olsa da,  01.04.2021 tarihli, hürriyet.com.tr/teknoloji haberleri sayfasında çıkan,“Pentagon kararını verdi: 22 milyar dolarlık ihaleyi Microsoft kazandı”  başlığı ile verilen haber üzerinden dahi izah etmek mümkün fakat değil!.. Bu beşinci yazımın amacı, “Aklın İstilası Ekseninde Düşünmek” serisi ileyazdığım yazılarımda ortaya koyduğum düşüncelerimle örtüşen,  harici haber, bilgi ve belgeleri, detaylı açıklayarak yazmak değil.  Fakat birkaç bahseden link vererek asıl amaçladığım konuya devam etmek istiyorum. Aşağıdaki link bilgilerini inceleme fırsatınız olursa, bizim haberdar etmeye çalıştığımız konunun özüne ilişkin benzer veya farklı detaylarda bilgiler edinebilmeniz mümkün olabilir:
 
a)“İnsanlığı Bekleyen En kötü Senaryo Ne?”,, Kayıt Dışı,, tv100, 12.mart,2021/ www.youtube.com
 
b) YouTube,, ..Beyne Çip Takmak, Müdahale Etmek Mümkün mü,, 06.Kasım,2020
 
Link: https://omerfarukdogru.trpost.net/vddsm4OIf22qi9A/bey-n-cerrah.html
 
c)Türk halkı Elon Musk'ın Neuralink projesine nasıl bakıyor?,, 01.10.2020
 
Link: www.haberturk.com/turk-halki-insan-beynine-cip-takilmasina-nasil-bakiyor
 
d) Yapay Zeka Alanındaki Yetenek Avı, Hem Heyecan Hem kaygı Yaratıyor!
 
http://www.endustriotomasyon.com/tr/icerik/sayfa/yapay-zeka-alanindaki-yetenek-avi-hem-heyecan-hem-kaygi-yaratiyor
 
e) Teksas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, akıllı telefonunuz -kapalı dahi olsa- erişebileceğiniz bir yerde ise bilişsel kapasiteniz önemli ölçüde düşüyor!
 
bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/makale/06_07_haberler_haziran_2018_1.pdf
 
İnsan nüfusunun 500 milyona düşürülmesi ve buna giden yolda, salgın, aşı, dijital aşı pasaportu, küresel ısınma, yapay et konuları da dâhil izlenen adımlarla ilgili olarak Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in basında ve sosyal medyada belge ve bilgilere dayalı olarak ilişkilendirildiği ve sıklıkla isminin geçtiğine şahit oluyoruz. Ayrıca, “insan nüfusunun 500 milyona düşürülmesi!” niyetlerinin temelleri ile ilgili olarak aşağıdaki iki kaynağı mutlaka incelemenizi tavsiye ederim.
 
1)"Kim, neden ve nasıl dünya nüfusunu 500 milyona indirmeye çalışıyor?" haberi.  / www.habervakti.com/gundem/kim-neden-ve-nasil-dunya-nufusunu-500-milyona-indirmeye-calisiyor-h99224.html
 
2)Bu 'şeytanın anıtı'nı kim dikti? Üzerinde "Deccal'in 10 emri" yazılı: "Dünya nüfusu 500 milyona indirilmeli" haberi.  / www.yeniakit.com.tr/haber/bu-seytanin-anitini-kim-dikti-uzerinde-deccalin-10-emri-yazili-dunya-nufusu-500-milyona-indirilmeli-1137677.html
 
İlahi kudretin bina ettiklerini bozmak, yıkmak gayretinde olanların bu teşebbüslerini “Allah’a savaş açmak!..” olduğunu ifade etmiştim. Düşünmezler mi ki, Allah insanın ruhlarını ezelde hazır etmiş, yaratmaya, dünyaya getirmeye hükmetmiş, bunlar “dünya nüfusu çok fazla, indirmeliyiz!” aklıyla kalkışıyorlar. Doğmuşları öldürmeye, doğmamışları da doğmadan öldürmeye yollar yapmaya çalışıyorlar. Bu Allah’a savaş açmak değil de nedir? Kovulmuş ve lanetlenmiş şeytanın insanın yaratılmasına karşı çıkmasının bir başka versiyonu değilmidir?
 
İnsan aklının hedef alınması, insanoğlunun Yaratan Rabbini (C.C.) bulmasına ve (O)’nu zikre götüren yolu kapatmak, kökten yok etmek teşebbüsü değil midir?
 
Telaşa gerek yok! Fakat sükûnet içinde, birlik içinde ne yapılması gerektiğini düşünmeye,  planlı ve kararlı olmaya ihtiyaç var. Şer mihraklarının kimler olduklarını, görünen ve görünmeyen tarafları ile yeteri kadar bilmeye ve mümkün olduğu kadarı ile tedbirlerimizi almaya ihtiyaç var. Aslında onların taraftarları ve yardımcıları aramızdaki insanlardan olabilir. Onlar (kullanışlı aparatlar) sinsi işbirlikçi, ahlaksız, kanunsuz menfaatçi, toplum içindeki insan görünümlü adamlardan, ya bir sıradan biri, ya irili, ufaklı memur, ya da en tepeden, yönetim erkinden olanlardan olabilir! Yanılanlar veya yanıltılanlar ve üstesinden gelemediği bir zorluk ve zorlama ile karşılaşanlar istisna, onlar zulmedenlerin yanında bilerek,  makam, mevki, para ve dünyalık değersiz diğer şeyler karşılığında, kendilerini şerefli kılacak amelleri ellerinin tersi ile iterek zalime hizmet edenlerden olacaklardır.
 
Fakat tüm zalimlerin çabaları eninde sonunda boşa çıkacak, elleri boş kalacaktır!
 
Müjdeler olsun ki Kur’an’da, Enbiyâ Sûresi (Meal:105-106):
 
“Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık. “ (105)   “Şüphesiz bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.”(106) diye bildirilmiştir. Elhamdülillah.
 
Aslında, “Dayanağım Kur’an’ı Kerim!...” deyip bırakabilirdik. Ya da sadece yukarıdaki Enbiyâ Sûresi’nin105-106 ayetmeallerini verip bırakmakta olabilirdi! Esasen inananlardan olmuş olsalar, bu iki mübarek ayet dahi, zulmedenleri düşündürür, beyhude bir gayret ile varlıklarını insanlığa zulüm için sarf etmekten vazgeçirtebilirdi!
 
Fakat biz yine de Allah’ın izniyle hayra ve hakikate çağırmaya devam edeceğiz, etmeliyiz. Belki bunun için Kur’an’dan daha fazla bahsetmemiz gerekiyor olabilir. Bu dünya hayatında Allah’ın rızasına nail olabilmekten daha büyük bir çaba ve kazanç yoktur. Bunun hakikati ancak iman ehlinden olmakla anlaşılabilir. Salih amellerle zirvelere taşınıp, muhkemleştirilebilinir.
 
“Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.”/ ( İbrâhîm Sûresi,27)
 
İman edenler, insanların sağlığı üzerinden (onu bozarak) kazanç elde etmek isteyen tefeciler, bozguncular olamazlar! Onlar temiz yiyeceklerin kaybolmasına müsaade etmezler. Toplumsal dokuyu tahrip edecek yapıların, kanunların çıkmasını istemez, İnsanlığın fıtratına ters olan, Lut kavmi gibi oluşumlara giden yollara geçit vermezler!
 
Öyleyse onlara Allah’ın varlığının delillerini göstermeye çalışalım. Belki bakarsın hakikat bütün çıplaklığı ile onlara ayan oluverir. Eğer hakikati anlayabilirlerse Hz. Muhammet’in (ASS) “O” nun kulu ve elçisi olduğuna, Kur’an’ın Hak kitap olduğuna şahadet etmeye bir adımlık bir mesafe kalacaktır. Kim bilir (Allah yaratandır. Her şeyin hakikatini hakkıyla bilendir) belki bu davetimiz hem kendilerinin ve hem de böylece tehditlerinin, her türlü şer plan ve girişimlerinin ortadan kalkmasıyla insanlığın kurtuluşuna vesile olabilir.
 
Allah’ı bilenle bilmeyen bir olmaz! İman edenle etmeyen bir olmaz! Hayatını salih amelle süsleyenle, kirleten bir olmaz. Yolun sonuna emin adımlarla ulaşabilenler, yoldan çıkanlar değildir.
 
Son iki cümle, iman dairesinde oldukları halde, kıymetini bilmeyip, şaşıran ve küfre hizmet etmek gafilliğinden geri kalmayarak, bataklığa saplanan “aparat adamlar!..” için kendilerine gelsinler diye söylenmiş bir uyarı, bir nasihattir!
 
Enbiyâ Sûresi, (Meal:107-108-109):  (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (107) De ki: "Bana ancak, ilahınızın yalnızca bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?" (108) Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "(Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum." (109)
 
Araştırdığımızda görüyoruz ki, bilimsel nazariyeler yönünden insanlar  teorik olarak,  “20. yüzyılın başlarına kadar” “ kıtaların sürekli olarak aynı yerde durdukları” görüşünü benimsediler.
 
Alman bilim adamı Alfred Wegener, 1915'deki "Kıtaların ve Okyanusların Kökeni" adlı kitabında kıtaların yavaş yavaş kaydığı yönündeki teorisini önermiştir. “ “ Wegener, iklim bilimi, yer bilimi ve paleontoloji gibi farklı bilim alanlarından topladığı gözlemleriyle bu fikri savunan ilk kişidir. “ Fakat onun bu teorisinin bilim çevrelerinde kabul edilmesi biraz zaman almıştır. 
 
“1950'lerde yapılan yeni gözlemler (okyanus tabanlarının Maurice Ewing tarafından eşlenmesi, okyanus sırtlarındaki magma yüzeyi, paleomanyetizm, kabuktaki konvektif hareketler) "Levha Tektoniği" adı verilen teorinin çerçevesinde Wegener'in hipotezini kesinlikle doğruladı”
 
Bilimsel araştırmalar böyledir. Belli bir düzeyde tespit edilebilen şeyler bazen kesin sonuç sanılsa da yeni bulunan bulgularla keşifler tamlığa doğru yol almaya devam eder. Kâinatın ve onun içindekilerin hakikati ise, tümüyle yüce yaratıcının katındadır. İnsanoğlu “O”na ister iman edenlerden, isterse etmeyenlerden olmuş olsun, “O” nun yarattıklarını bazen düzenli, sistematik,  bazen de düzensiz yordam ve yöntemlerle anlamaya, bulmaya, keşfetmeye çalışır. İman sahipleri kimi zaman sonucun ne olacağını biliyor olarak (Kur’an da bildirilenlerden öğrendikleri...) kimi zaman da bilmiyor olarak eşyanın sınırlılıklarının neler olduğunu bulmaya çalışır ki böylece ondan daha iyi nasıl yararlanabileceğini öğrenmek ister. İman sahibi olmayanlar ise, eşyanın sınırlılıklarını yine eşyadan olduğu zannı ile keşfetmeye çalışır. İman sahipleri onların keşiflerine bakarak yararlanmak isterken, bulduklarının, Kur’an’ın bildirdiklerini “kesinleştirdiği” kabulü ile almaz.  Tam tersine Yaratan Yüce Rabbin kesin olan hükümlerinin bilimsel yöntemlerle keşfedilmiş, görülebilmiş olması kabulü ile alır. Bunu da bir nimet bilir. Rabbine şükreder ve en büyük mutluluğu yaşayan olarak, tarifsiz sevinçler içinde Kur’an’a daha güçlü bir sarılışla sarılır. İman ehlinden olmadığı halde kâşiflik kendisine nasip olan belki dünyevi bir arzuya kavuşabilmenin geçici hazzını yaşayabilecektir fakat iman etmedikçe iman ehlinin yaşadığı mutluluğu asla yaşayamayacak, asla o mutluluğu, o sevinci keşfedemeyecektir.
 
Allah Celle Celalühü, Kur’an da, ancak 20. yy’ da keşfedilebilen dağların hakikati hakkında 14. Asır önceden şöyle bildiriyor: 
 
“Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. “/ Neml Sûresi (88)
 
Yerin üst katmanındaki dağların hareketliliği ve yılda 1-5 cm arasında yer değiştirmekte olduğu, pozitif bilim yöntemi ile 1950’lerde kesin anlaşılırken, sabit dağlar hakkında ise henüz bilimsel bir, bilgi, bulgu yoktu. Oysa Kur’an onun bilgisini de insanlığa açık bir şekilde gösteriyordu.
 
“Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler yollar meydana getirdik.”/ Enbiyâ Sûresi (31)
 
 İslam dünyası, hangisi olduğunu bilmediği halde, dağlardaki sabitlikten de haberdardı fakat o sabitliğin mahiyetini bulmak, ayrıntılarını bilimsel olarak izah edebilmek ise, Çinli bilim adamlarına nasip olacaktı.
 
Çin Bilimler Akademisi, Wuhan Jeodezi ve Jeofizik Enstitüsü’nden Wenbo Wu, yerin üst ve alt manto katmanı arasında, yerin yüzeyine göre çok daha engebeli ve büyük sabit dağ silsilelerinin varlığı hakkındaki keşiflerini duyurmuşlar.
 
Keşfin, aslında Bolivya’daki şiddetli depremlerin nedenleri araştırılırken, “tesadüf eseri” yapıldığı bilgisi veriliyor. Bu hakikaten çok muhteşem bir keşif. Tarih verilmemiş fakat 1994 den sonra olduğu haberde verilen içerikten anlaşılıyor. Haber, önce Science dergisinde çıkmış. 16.şub.2019 tarihinde Sözcü gazetesinde de yayınlanan bu haberi, büyüklü küçüklü herkesin aynı zamanda Enbiyâ Sûresi,31. Ayetin idraki ile okumasını tavsiye ederim.
 
Yüce Rabbimiz insanlığa gökyüzünde ki delillerden de haber veriyor ve varlığının bir delili olarak gösteriyor:
 
“Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.”/ (Enbiyâ Sûresi,32)
 
Ozon tabakasında delinmelerin, yırtılmaların oluşması Allah’ın vaat ettiği kıyamet günü gelmeden yeryüzündeki canlıların yok olmasına sebep olacak şekilde büyümez. Büyük baş hayvanların gaz salınımı ile de asla bozulmaz! O ( bozulma) ancak, yaratan Rabbimizin onu korunan tavan olmaktan  çıkarmaya hükmetmesiyle mümkün olacaktır.
 
“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.”/ (Enbiyâ Sûresi,33)
 
Hala batıl kabulleri içinde bocalayan, mutlak hakikat olan Hakk yolunu bulamamış insanoğlu, güneşin de bir yörüngesi olduğunu henüz öğrenebilmiş olmak (yine ancak 20 yy’da…), neyi kabullenmeni gerektirir ve seni neye davet eder, bunu görmezlikten gelecek, bunu akledemeyecekmisin?
 
Mucizeleri görmezden gelerek imana gelmeyenler, ya da akledemeyerek yanlış yollarda bocalayanlar, hani bir yere kadar geceyi, gündüzü birbiri ardına geldiği ayrıntıları bilinmeden görülüyordu, peki ayın ve dünyanın, nasıl bir dönüşle döndüklerini (yörünge) ne zaman öğrendik?  Ya tüm insanlık olarak güneşin sabit olduğu sanılırken, ne zaman onunda bir yörüngesinin olduğunu bilimsel yöntemlerle öğrenebildik?
 
Akledebilenlerimiz akletti, akledemeyenlerimiz ise beyhude bir hevesin peşinde yol alıyor. Peki, bu insanoğlunun aklı bir merkezden yönetilebilen bilgisayar veya bilgisayarlara bağlanınca, böylece parmak uçlarındaki kuklalar gibi ölülülere dönüşünce akıbet ne olur? Bizleri sadece maddi vücudu ile yaşayabilecek, beyinsel aktiviteleri istenildiği gibi gerektiğinde sabote edilebilecek, akli mekanizmaları kısıtlanabilecek kot numaralı ölülere döndürmek isteyenler, onlarda bu imkân var diye aklımızı bilerek onlara teslim edenlerden mi olacağız?  Yoksa biz, kendimiz öz akli melekelerimizle anlayıp, kalbi tasdiklerimizle Allah’ın yolunun yolcularımı olacağız. Düşün, akıl mekanizması belli bir topluluğun eline bırakılırsa, hürlüğünü kaybetmiş bir akılla Hakk yolunda yanılmadan yürünebilinir mi? Hakikat ışığının ne olduğu anlaşılabilir mi?
 
Enbiyâ Sûresi (34-35): Biz senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? (34)Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.(35)
 
“Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” /Mü'min Sûresi (57)
 
Düşünelim, bu gün gelinen noktada insan organlarının yapay olarak yapılabileceğinden, yapay et üretiminden bahsedilmeye başlandı, yapay zeka ile donatılmış araçlar hızla çoğalıyor. Gerçi küçücük böceğe benzer robotların varlığı epey bir zamandır biliniyordu! Yapay zeka ile donatılmış yapay insan modeli (insan görünümlü robot) tasarımları da görülmeye başlandı! Peki bazı bu alanda ileri gidebilen ülkeler yapay zekalı, insan görünümlü robotlardan oluşan ordular bile kurmayı düşünme noktasına gelmişken, bu arada ülkesindeki dağsız yerlere dağ, ovasız yerlere tarım yapılabilecek ovalar, ırmaklar, çaylar, dereler, yapabilmeyi aklından geçirebildi mi? Güneş sisteminde yaratılmış bir mars gezegeni var, oranın dünya gibi insanların yaşamasına elverişli bir yer olmadığını görüyorsun, peki elverişli bir marsı sen yapabileceğini aklından geçirdin mi? Belki hayal etmiş olabilirsin fakat görüyorsun ki insanların yaşayabileceği bir dünya yapabilmek yapay zekalı robotlar yapmaktan çok daha zor şeyler.
 
Şimdi sorum şu: Eğer kendine bir bildiren olmamış olsa nasıl bilsin ümmi bir Peygamber (ASS), 1400 küsür yıl sonra insanlığın yapay zekalı robotlar yapabilme seviyesine gelebilmesinin, dünya benzeri yeni bir yapay gezegen inşa etmekten çok daha kolay olabileceğini?! Bunu bilemeyeceği için, insanların daha kolay anlayabilecekleri şeyler varken neden öyle zor bir iddia da bulunsun?
 
Hayır, akledebilen için hakikat (Mü'min Sûresi,57. Ayetin mucize beyanı) apaçık ortada. O (S.A.V.) kendine vahyedilenden başka bir şeyi tebliğ etmedi.
 
“Kör ile gören, îman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.”/ Mü'min Sûresi (58)
 
Görmek, anlamak ve iman etmek, iman eden salih amel etmeye âşıktır. Bunların hepisi için düşünmekte gerekir. Düşünebilmekte, kesintiye uğramayacak, yaşayan bir akıl ve ferasetle hisseden bir kalp ister. Siz bunları yok etmek isteyen mi olmak isteyeceksiniz.
 
Tekrar etmek istiyorum. Varlığınızı yok yere heba etmeyin. Rahmân ve Rahîm olan, doğmamış ve doğurmamış, ezel ve ebet, “Ol” deyince olduran, evreni ve tüm içindekilerin yaratanı, öldükten sonra bizleri tekrar diriltecek olan, din gününü ve hesap gününün sahibi olan Allah (C.C.)’a iman edin ve (O)’na teslim olun.
 
 “Yazılı kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.”/Enbiyâ Sûresi,(104)
 
Bir “kıyamete zorlamak!...” müteşebbisliği söz konusu ediliyor! Kıyamet isteseniz de istemeseniz de vakti gelince vuku bulacak. İnsana takdir edilmiş olan ölüm vakti geldiğinde hiçbir faninin ne bir an geriye, ne bir an ileriye almaya gücü yetmeyeceği gibi, yeryüzünün hangi gücü olursa olsun, kıyametin kopmasının da, hiçbir fani tarafından ne bir an öne, ne bir an ileriye alınabilmesi haddine değildir. Böyle bir uçukluğu aklından geçiren/ geçirenler varsa bile, bunu düşüneceğinize, göğün dürülmesini, bütün gezeğenleri içine çekip (...'''kozmik süpürge'''... ), “kağıt tomarlarını dürer gibi” düren, dönerek ilerleyen,
 
(...''' henüz içine çekecek kadar yaklaşmasa bile nispeten yaklaştığı her türlü gezegenin yüzeyini savurur. Bu yaklaşım dünyaya ise yerçekimi etkisizleşmeye başlarken volkanlar patlar, denizler kabarır, kalp ve kanın düzeni bozulur, gözler dışına fırlayacak gibi olur, insanlar kurumuş bir yaprak gibi boşluğa savrulur. Ya akılların hali?!... Güneşin batıdan doğmasını ise en basit, anlaşılır manada dünyanın kendi ekseni etrafında dönme yönünün değişmesi olarak anlayabiliyorsak, saatteki ilerleme hızı 177 bin km olanın (!..) güneş sistemine  dokunmasına hükmedilmişse önce dıştaki küçüklerin (gezegen) hareket kararlığı değişecek değil mi? Sonra yaklaşım artınca güneş dürülecek, ışığı sönecek'''...)
 
           hareket halindeki kara delik (...'''JO437+2456'''...) olduğunu/olabileceğini düşünmenin, geç kalmadan, bir an önce hakikati idrak edebilmek açısından bir sakıncası olmaz. Ya da!... Biz nerden bileceğiz, belki HR6819, belki güneş Yaratan Rabbimizin hükmüne teslim olmuş olarak görevde olacaktır, belki daha başka şekilde vukuu bulur! Mülkün sahibi olan Allah(C.C.)''tır. "Ol" deyince dilediğince oldurur! Elhamdülillah. Sür'a üfleneceğini, kıyametin kopacağını, öldükten sonra tekrar diriltileceğimizi kesin biliyor ve iman ediyoruz. Hz. Muhammed Mustafa'nın (SAV)'in ümmetiyiz. Elhamdülillah. Hakk'a, hakikate ve hayra davet etmek Rabbimizin bize verdiği bir görev ve dini bir vecibedir. Sizleri Kur'an-ı Kerim'in yüce ayetlerine kulak vermeye davet ediyoruz. Onda hareketli ve sabit dağlardan, göklerdeki delillerden haber verildiğini işittiğiniz gibi, kıyametin nasıl olacağı ile ilgili de takdir edilmiş kadar kesin bilgilere şahit olacaksınız. Doğrusunu Allah bilir.
 
           09.Nisan.2021
 
           Duran AÇIKGÖZ
 
           Kaynak:
 
1)     https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
 
2)  Dr. Nurfer TERCAN, 5Gvirusnews, Kodlama Devrine Girdik, 27.Şubat,2021.,
 
3)     www.edumedia-sciences.com/tr/media/693-wegwner
 
4)      Sözcü,Bilim-Teknik, Haber, bilgi, 16.şub.2019’da yayınlanmış, sabit dağların keşfi www.sozcu.com.tr/2019/teknoloji/dunyanin-derinliklerinde-devasa-daglar-kesfedildi-3555395
 
5) habervakti.com/bilim-teknoloji
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 43
: 216
Kayıt tarihi
: 20.12.11
 
 

Hayata ilişkin keşfedebildiğim iyi, güzel ve faydalı olabilecek  bir şeyler varsa, onları  değerlen..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara