- Kategori
- İnançlar
Değişim ve insan
İnsan
"Egomuz gün geçtikçe büyüyor ve doğa ile aramızdaki fark artmaya devam ediyor. Doğayla zıt karakterimizin getirdiği acıdan kurtulmak için, doğanın özgecil niteliğini edinmeye çalışmamız gerekiyor.
İnsan, yapısı gereği, kendisinde meydana gelen değişiklikleri algılamaz. Çevresinin değiştiğini hisseder. İnsan duyularının ve aklının, hakikati algılaması bu şekildedir. Gerçekte ise, doğa, sabit ve değişmezdir. Doğa ile uyum içindeysek, bütünlük duygusu içindeyizdir. Onunla tamamen zıt karaktere sahipsek, bize karşı bir güçle çevriliymiş gibi hissederiz. Bu iki uç koşul arasında bir yerlerdeysek, ara aşamaları hissederiz.
Kişi, doğanın niteliğine uyum sağlamaya başladığında, onu içsel değişime zorlayan baskı da azalmaya başlar. Bunun sonucu olarak, kişi, yaşamında daha az negatif olayla karşılaşır. Doğanın tarafından bakacak olursak, aslında hiçbir şey değişmemiştir. Herşey, önceden belirlendiği şekilde, olması gerektiği oluyordur... Tek değişen, kişinin kendisidir. Kendi içsel değişimi, kişide, doğanın etkisinin değiştiği izlenimini oluşturur.
Doğanın özgecil gücü ile aramızdaki zıtlık, henüz en üst safhada değil. Yani egomuz, en gelişmiş haline ulaşmış değil... Bu da, maalesef, yaşadığımız olumsuzlukların giderek artabileceği anlamına geliyor. Bazı insanların hala, dünyanın içinde bulunduğu genel krizi hissedememelerinin sebebi de aslında bir bakıma bu. Ama egomuz hızla büyümeye devam ediyor ve tabi doğa ile aramızdaki fark da... Doğayla zıt karakterimizin getirdiği acıdan kurtulmak için; evrimsel gelişime yeni bir yön vermek için; doğanın özgecil niteliğini edinmeye çalışmamız gerekiyor. Hem de hiç zaman kaybetmeden! Bunu başarırsak, varoluşun bütün seviyelerindeki pozitif etkisini anında hissedebileceğiz. Diyelim ki, bir adamın, kötü ahlaklı bir oğlu var. Baba, oğluyla konuşup, onu, tavırlarını değiştirmesi konusunda ikna etmeye çalışıyor. Sonunda, temiz bir başlangıç yapmaya karar veriyorlar. Eğer, ertesi gün, oğlanın davranışları düzelmeye başlarsa, babanın ona karşı tavrı da hemen iyi yönde değişecektir. Burada, sonuçtan çok, yönelim önemli.
Çevresiyle ilişkisini düzeltmek isteyen, buna herşeyden çok önem veren ve yaşamının tam anlamıyla buna bağlı olduğunu görebilen insanların sayısı arttıkça; onların bu duyarlılığı, genel görüş niteliği kazanarak; toplumun tüm bireylerini etkileyecektir. Aramızdaki içsel bağ sebebiyle, yeryüzündeki tüm insanlar (en ücra köşelerde yaşayanlar dahi), insanlığın bir bütün olduğunu ve birbirimize bağımlı olduğumuzu hissetmeye başlayacak... Kendileri ve geri kalan insanlar arasındaki karşılıklı etkileşim ve bağımlılık üzerinde düşünmeye başlayacaklar."