Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '22

 
Kategori
Sinema
 

Deleuze'ü Okurken Sinema

Ta, mağaralarda yaşadığımız günlerde resme kabiliyeti olanlarımızın mağara duvarlarına çizdiği resimlerden, Göbekli Tepe’deki figürlere kadar sanatçıların ürettiği sanat eserleri bilim insanları tarafından incelendiğinde onların bilinçli ya da bilinçdışı olarak bir şeyleri hareket ettirme arzusu içinde olduğunu fark etmişlerdir. Bu tutku insana doğadan bulaşmış olmalıdır. Çünkü evren daimi olarak hareket halindedir. Tekerleğin icadından sonra fiziki şeyler fiili olarak hareket ettirilebilmiş olsalar da hareket halinde olan bir resim yapma arzusu bir sanatçının ruhunda daima yer edinmiştir

Leibniz, keşfettiği sonsuz küçük ile yetinmeyip, en küçük ile en büyük arasında var olan ilişkiyi diferansiyel yasasıyla matematiğin diline yerleştirmiş; böylece hareketin bilimi doğmuştur.

Ne var ki klasik dönem fizikçilerinin zihnine egemen olan bir takım takıntılar bilimin hareketi bir bütün olarak ele almasına engel oluyordu. Şöyle ki:

Klasik fizik, total hareketi oluşturan hareketlerden birini donduruyor ve onu ayrıcalıklı bir ilgiyle inceliyordu. Çünkü onlara göre bir takım ayrıcalıklı anlar vardı. Bunun en önemli nedenlerinden başta geleni, klasik fiziğin, yaratma anına daha fazla, daha ayrıcalıklı bir anlam yüklemesiydi. İşte yaşadıkları dönemin manevi atmosferinin etkisi altında, bilinçli ya da bilinçdışı dürtülerle, yaratma anının ve yaratan hareketin peşinde olan bu fizik bilimcileri, gecikmeli de olsa o dönem içinde önemli bir teknolojik gelişmeye vesile oldular. Dondurarak inceledikleri hareketlerden bir tanesini görüntülemeyi başardılar ve insanlar görüntüyü imaja dönüştüren bu makinenin karşısında poz vermeye başladılar.

Derken fizik biliminde yeni bir anlayış egemen olmaya başlamış, fizikçiler – çok sonraları ortaya çıkacak olan kelebek etkisi teoreminin de destekleyeceği üzere - bütün hareketleri eş değerde görmeye başladılar. İnsanoğlunun ulaştığı bu yeni zihniyetin sonucunda fizik bilimi, hareketi imaja dönüştürecek olan makineyi keşfetmekte gecikmedi. Bu makine fotoğrafı fotoğrafa ekliyor ve sinema doğuyordu.

Sinema doğmasına doğmuştu; ancak sinema sanatıyla uğraşanların önünde tatlı bir zorluk daha vardı. O da zamanı imaja dönüştüre bilmekti. Başlangıçta bu layıkıyla gerçekleştirilememiş olsa bile, yaratma anını bir saplantı halinde aramaktan vazgeçen anlayış, zamanı da imaja dönüştürmeyi başaracaktı elbette.

 

Nitekim ellili yılların yarısından sonra sinemanın yaratıcı zekâları, tinselliği ve teknolojiyi sonuna kadar zorlamak suretiyle sinemada zamanı kullanmayı başarmışlardır.

Tıpkı müzikte notaların bir takım duraksamalarla yan yana dizilmesi gibi,görselleri; şiirselleşmiş imajlar halinde birbirlerine ekleyerek zamanı simgeleştirmişler ve konuya derinlik katmışlardır.

 

A. Güreşçioğlu

 

Başvurduğum kaynaklar:

1- Hareket İmge

2- Zaman İmge

Gilles Delauze

Norgunk Yayınları

 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..