- Kategori
- Spor
Deli ve dahi aranıyor

Her sene çok kolay başlayıp bir o kadar zor biten liglerimizde kesintisiz bir tartışma hiç eksik olmaz. Hakemler... Taraftarı ve pek seveni olmayan bu hakemlerin kimi zaman penaltıyı vermemesi, kimi zamanda ofsayt’ı görmemesi işlerin çığırından çıkmasına yol açar. Futbol oyun kuralları içerisinde etkisiz eleman olarak belirtilen hakemler aynı zamanda oyundaki adaletten de sorumludurlar. Burada ki "etkisizlik" tarifi tarafsızlıkla da eşdeğerdir. Ama oyun içerisinde öyle anlar gelir ki, o etkisiz elemanın oyuna etkisi, aylar hatta yıllar boyu tartışılır.
1986 yılının 21 Eylülü’nde Beşiktaş-Ankaragücü maçının orta hakemi Ahmet Akçay Türk futbol tarihinde hiç yaşanmayan bir olaya imzasını atmıştı. Bir Ankaragücü atağında arka direkte duran Ahmet Akçay'ın topu omuz-kafa karışımı temasıyla Beşiktaş ağlarına göndermesi ve o sene Beşiktaş’ın şampiyonluğu bir puanla Galatasaray’a kaptırması, etkisiz eleman olarak kabul edilen hakemin oyunun içerisinde bir oyuncu olduğunu perçinlemişti.
Madem hakemler hem oyuncu hem de adalet dağıtıcı olarak futbolun merkezinde, o halde neden hakemlere tüm diğer oyuncular kadar hak ettikleri ilgi ve saygı gösterilmez?
Dünya'da futbol endüstrileştikçe bir takım yenilikler geliyor. Son on yıl içinde futbolcu numaralarının üzerine isimlerinin yazılması da bunlardan birisi.
Şimdi futbolcu isimlerinin neden yazıldığını irdeleyelim biraz. Bu bence bir nevi futbolun halkla ilişkiler uzmanlığı. Çünkü oyun içerisinde bu isimlerin hakeme hiçbir katkısı yok. Tribünlerdeki izleyicilere de uzaklık nedeniyle bir yararı yok. Kala kala canlı yayınlar kalıyor. Her biri marka ya da marka adayı olan oyuncular canlı yayın esnasında milyonlarca sporsevere sunularak isimleri üzerinden maddî ve manevî kazanımlar hedefleniyor. Görsel hafızanın işitsel hafızaya nazaran daha etkili oluşu da bilimsel bir gerçek. Yani amaç forma satışı üzerinden endüstriyel kazanç.
Bu konuda ülkemizde başta Fenerbahçe olmak üzere bir kaç takım bunu belli bir seviyeye getirdi. Fakat bu konunun hem kulüpler hem de oyuncular adına başka avantajları da var. Belli bir yeteneğin üzerindeki oyuncular milyonlarca izleyicinin beğenisini alarak katlanan bir sevgi seline kavuşuyorlar. Bu da oyuncuların öz güvenini ve kredisini arttırdığından, hata oranlarıda azalıyor. Diğer bir bakışla daha az hata yapan oyuncuların bu hataları, çok sevildiklerinden ötürü fazla göze batmıyor. Görülüyor ki formalara isim yazmanın çok yönlü avantajları var.
Bunu nasıl uygularız? Biraz da bundan bahsedelim. Bilindiği gibi futbol oyun kurallarını FIFA koyar. FIFA’ya da bağlı 6 tane konfederasyon vardır. Ülkemiz bulunduğu coğrafya sebebiyle UEFA üyesi olup, mevcut kuralları Turkcell Süper Ligi ve alt liglerinde uygular. Siz de hatırlayacaksınız ki geçmiste hakemler simsiyah formalarla sahaya çıkarlardı. Ve aldığımız malubiyetlerden sonrada "Kara vicdanli adam!" demeyi ihmal etmezdik. Sonraları FIFA hakem formalarını renklendirerek bu benzetmemizi de tarihe gömdü. Yani eğer biz hakemlerin isimlerini formalarına yazdırmak istiyorsak önce UEFA'yı ardından da FIFA'yı etkilememiz lâzım.
Bu sorunun muhatabı olan Türkiye’deki ilgili tüm kurum ve kişilere (Basta TFF olmak üzere MHK ve Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği’ne) kimi zaman radyo yayınlarında, kimi zamanda e-mail yoluyla sormama rağmen henüz bir cevap alabilmiş değilim. Hâlbuki UEFA’nın yeni patronu Michel Platini, koltuğu Lennard Johanson'dan devralır almaz "Hakemlerin işi çok zor. En kısa sürede hakemler için bir takım yenilikler yapmak zorundayız" açıklaması yapmamış mıydı? Kısaca kapı aralık. Sadece Türkiye futbolunun patronları birazcık sesime destek versinler. Yapılacak ilk FIFA ve UEFA toplantılarında bunu ısrarla talep edersek inanıyorum ki kabul görecektir.
Ben diyorum ki, hakemlerin de en az futbolcular kadar tanınıp sevilme hakları var. Gelin hor görülen hakemlerin bu haklarını Türkiye Futbol Federasyonu olarak dünyada ilk biz teslim edelim. Belki böylelikle dünyada sadece kaos ve siyasi bunalımlarla anılan Türk futbolunun, yazdığım bu fikirle imajınında değişmesine yardımcı oluruz.
Ezberleyen ülke konumundan ezber bozup öğreten olmanın zamanı geldi ve geçiyor. İşin endüstriyel boyutunu bırakarak sadece insani anlamda düşünelim. Sizce de hakemlerin adıyla tanınıp sevilme hakkı insani bir talep değil midir? Tanınan ve sevilen hakemlerin öz güven neticesiyle hatalarının azalması ve sevildiklerinden ötürü bu hataların fazlaca göze batmaması birçok tartışmayı da başlamadan sonlandırmaz mı?
Çaykur Rizespor başkanının canlı yayında hiç sıkılmadan “Adam vuracak hale geldim.” demesinin ayıbına ortak olmamak adına bir şeyler yapmalıyız artık.
Haydi, şimdi bir hayal kuralım. Olimpiyat stadında bir GS-FB Fortis kupası finali olsun. 40 bin Fenerlinin sırtında Alex ve Kezman, 40 bin Galatasaraylının sırtında ise Arda ve Ümit Karan yazsın. Buraya kadar çok normal. Ama içlerinden bir kaç yüz kişi o günün hakemi olan Fırat Aydınurs formalarıyla maça gelirse futbolun toplumsal mutabakatı adına harika olmaz mı sizce?
Geçtiğimiz haftalarda Lig Radyo genel yayın yönetmeni Mehmet Ayan, beyin daveti üzerine katıldığım bir canlı yayında kendisi bu fikri "Dâhilikle delilik" arasında bulmuş ve "Belki 50 yıl sonra tartışılsaydı bu kadar şaşırmayacaktım" demişti.
O halde iş ilani belli. DELİ ve DAHİ aranıyor
Sağlıcakla kalın.