Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

16 Aralık '08

 
Kategori
Spor
 

Delikanlılığı bozan şeyler

Delikanlılığı bozan şeyler
 

Baros'un Pembe Kramponları


Geçenlerde gazetenin spor sayfasını okurken gözüme takılmıştı… Galatasaray’ın başarılı yabancı futbolcusu Milan Baroş 'pembe krampon' giyiyormuş ya, birkaç maç ardı ardına goller atmış, işte başarısının sırrı o kramponlardaymış ve üşenmemişler araştırmışlar konuyu…

Bir kere başarıyı şekle şemale bağlayan o fantastik ve fütursuz tarafımız yok mu işte ona tav oluyorum (aslında kıl oluyorum)… Mevlana bundan yıllar yıllar önce “Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yoktu, ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu” diye söylememiş mi?... Al buyur buradan yak işte… Pembe krampon giydi ve başarılı oldu diye bir çırpıda araştırmacı gazetecilik örneği sergileyivermişler ya, gözlerimden yaşlar aktı… Artık Uğur Dündar eleğini bir zahmet duvara asıversin…

Hali hazırda bu ülkede çalışan ve emek harcayana değer verilmez ve her imkan bulunduğunda itilip kakılır ya maalesef bu haber de o zihniyetin tezahürü şeklinde yansıyor… Zira Milan Baroş günde kaç antrenman yapmış, antrenman haricinde kendini geliştirmek için hangi yöntemlere başvurmuş ve başarısının devamı için özel hayatında ne gibi düzenlemelere gitmiş; bunların hiç önemi yok… ‘Pembe’ kramponları giydi ya, gerisi Allah kerim…

Şekilciliğe tav oluşumuzun ruhumuzda yarattığı müstesna depremlerden olsa gerek ‘şekil yaptım’ şeklinde özetlenebilecek günlük hayat kurguları içinde yaşadığımızı sanmaya devam ediyoruz… Korkarım ki bu türden haberlerle daha çok haşır neşir olacak, engin gazetecilik örnekleriyle nice sevdalara gark olmaya devam edeceğiz…

Yanlış anlaşılmasın… Lafım gazeteciliğe ya da ‘o gazetecilerin’ yaptığı işe değil… Netice itibariyle bu haberler ‘arz-talep’ döngüsünün ortaya çıkardığı gündem mahsulleridir… Demek ki bu türde haberler revaçta ki yapılma ihtiyacı hissediliyor… Amacımız tek bir haberle geneli eleştirmek, baltalamak, karalamak değil, tahkir ve tezyif etmek hiç değil… Derdimiz bağcıyla değil, bilakis o bağda yetişen üzümlere talip olan ahaliyledir… Üzüme talip olanın gayesi şarap ise mevzu ayrı pekmez ise ayrıdır…

Şimdi haberde konu olan ‘pembe’ kramponlar başarının olmazsa olmaz şartlarından biri oldu ya (haberde tam olarak bu kastedilmemiş ancak sonradan gidişat o yönde olmuş); elbette ki diğer futbolcuların da bu konudaki görüşleri alınmalı ve uygun bir sponsorluk desteği sağlandığında bahsi geçen ‘pembe’ kramponlardan giyip giymeyecekleri araştırılmalıydı…

Zaten güleriz ağlanacak halimize dedirtecek ‘tiyatral olgu’ bu aşamada başlıyor… Sponsor desteğinden mütevellit giyilmek zorunda kalınan pembe kramponların merkez olduğu bir yapay Samanyolu düşünerek devam ediyoruz… Ancak o Samanyolu’nda merkezkaç kuvvetler eşliğinde dönen gezegenler yerine ‘merkezden kaç, kaç Ali kaç’ okuma fişleri eşliğinde sergilenen bir piyes söz konusu oluyor…

‘Pembe’ bir vakıa ise o vakit bu mevzu ile alakalı ne kadar bilim adamı pardon bilim futbolcusu varsa görüş alınmalı, Türk halkı bilgilendirilmelidir hesabı; merdivenlerden yavaş yavaş inilmesi gereken bir ortamda bodoslama ya da çivileme atlama tekniği kullanılarak olimpiyatlarda yeni bir ‘dal’ın vücuda gelmesini düşündürecek bilimsellikte haber edinilmiştir…

Hadi diyelim ki; ‘bir deli bir kuyuya bir taş atmış’, o vakit akıllılara ne oluyor ki o taşı çıkartacağız diye uğraşıp duruyorlar, boşa kürek çektikleri yetmiyormuş gibi ‘Kürek Milli Takımı’nı utandıracak rekorları kırıyorlar… Üstüne üstlük yaşama dair bir iki çift laf edecek bendenizi de bu kürek yarışına ortak ediyorlar… Efendim… Biri “reyting” dedi gibime geldi de… Kim bilir, belki de öyledir…

Oynanan bir maçın ardından ayaklarını maç esnasında konuşturamayıp, uzatılan mikrofona ‘önümüzdeki maça bakacağız’ şeklinde klişe ve bayat bir yorum ile katkıda bulunan arkadaşlar illa ki buna da maydanoz olmak zorunda mıydı?... Ne güzel gül gibi geçinip gidiyorduk… “Akşam pozisyonu televizyondan izleyince daha iyi karar verebiliriz” mealinde veciz sözleriyle gönlümüze taht kurmuşlarken ne diye bulanık derede balık avına çıkmaya yeltendiler ki?… Hem de ciddi ciddi “pembe erkek adamı bozar” türünden beyanları ile erkekliğe yeni bir ‘şekil’ kazandırabilmek uğruna…

Şimdi tek tek futbolcuların ismini ve yorumlarını verecek değilim, genel itibariyle baktığımda ağırlıklı olarak “pembe giyme toz olur, erkekliğine söz olur” dolaylı anlatım şekliyle konuyu özetlemiş arkadaşlar…

O vakit İtalya’da bir jigolonun “bir çoğu milli takımlarında da oynayan en az 20 gay futbolcu var” beyanından da yola çıkarsak, o futbolcuların kramponlarına bir göz atmamız gerekliliği gün gibi aşikar bir halde karşımızda dikiliyor olacak… Ya da tribünlerden “i… hakem” şeklindeki tezahüratlar olduğunda hakem arkadaşın ‘kramponları’na dikkat kesileceğiz demektir…

Erkeklik konusunda hassasiyetimizin yarattığı paranoid kişilik kokuşması kendini her konuda olduğu gibi bu konuda da göstermekte geç kalmamıştır… Derin ve engin kültürümüzün de yardımıyla bu konu üzerinde de ahkam kesmeye; “ben giymem arkadaş, beni bozar”, “giyenin erkekliğinden şüphe ederim” şeklinde algılanabilecek yorumlarda bulunan futbol adamlarımıza da saygı duymaktan öte yapabileceğimiz bir şey yok anlaşılan…

Federasyon yakında ‘pembe’ giyme üzerine bir düzenlemeye gider ve ‘pembe’ giyen sarı kartı görür şeklinde bir açılım ile karşımıza dikilirse Erman Toroğlu bu kez ne diyecek acaba?... O bir şeyler söylerken Şansal BüyükaAman hocam, diline sahip ol, yoksa kanalımı kapatacaklar” türünden bir serzenişle Erman Hoca’nın elindeki sopayı kırarsa seyreyleyin gümbürtüyü… Ahmet Çakar’ı dahil etmedim henüz…

Yoksa yakında CHP’nin ‘çarşaf’ açılımı gibi futbolcuların da ‘pembe’ açılımına tanık olabilecek miyiz?... Yoksa futbolculara da çarşaf mı giydireceğiz?... Çıkmayan candan umut kesilmezmiş… Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler…
Murat HACIOĞLU
16 Aralık 2008 Salı
www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara