Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '12

 
Kategori
Deneme
 

Delinin Günlüğü

Delinin Günlüğü
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR.


DELİNİN GÜNLÜĞÜNDEN SEÇMELER!

“GÜÇLÜ DEĞİL KENDİM OLMAK İSTİYORUM”

Uzunca bir süre geçti üzerinden. Ne o bana ilişti, ne de ben ona. Nedense uzak durmak istedik bir müddet. Bekli de uzak durmadık, daha çok sarmalandık birbirimizle farkına varmadan.

Sabah, aynaya bakarken gördüm. Beni seyrediyordu. Gülümsedi “Günaydın” sözüyle anladım hala yanımda.

Kafamı tebessümle salladım. Yoktu bir şikayetçi yanım onunla olmaktan. “Deli” diye adı çıkmıştı. Adını bilmediğimiz niceleri vardı oysa, “AKILLI” diye dolaşan ortada.

“Sıkkınsın, yok dur! Sen de bezginlik mi görüyorum?” dedi.

Haklıydı. Bezgindim. Kendimden, kendimdeki kendimden. Kendimde durmayan kendimden. Kendime kalamayan kendimden. Kendimde istemediğim kendimden, kendime kalsın istediğim kendimden, kendime kalmasın istediğim kendimden…

“Eee” diyor. Ne demek ee? Soruya bakar mısın? Sen beni dinlemiyor musun? Anlatıyorum işte! “Bezgin gördüm seni” dedin anlatıyorum.

“Tamam, dinleyeceğim. Bu gün sen konuş. Bir şey söyleyip susacağım. Kendim diyip duruyorsun. Sen kendi mi arıyorsun?”

Zaten, söylediği yetti de arttı. Bildiğini duymanın ağırlığı nasıl çökerse,   üzerine düşüp altında ezilirsen öyle oldum.

Kendim, kaybettiğim kendim ve bulmak isteyip aslında nerede olduğuna bakacak zamanı bulamadığım kendim. Hep ıskaladığım, tam bulacakken yolumdan sapmak, peşinden ayrılmak zorunda kaldığım kendim.

Kendimi bulmak istiyorum.

Baktım, gözlerinde bir yeşil var ki; dut ağacı sanki. Yok, ceviz. Hayır erik. Bulacağım öyle bir yeşil ki nasıl desem; zümrütle çağla arasında gidip geliyor.

Eliyle müsaade ister gibi yapıyor. Bir diyeceği var, desin de rahatlasın.

“Gel, kendini bulacağın bir yere gidelim sesinle.” Diyor.

Elimden tutup, güneşin altında parlayan dalga köpüklerinde zıplayarak geçiyoruz, deniz nasıl mavi. Duruyorum tam ortasında. O da şaşkın. Korkarım ben denizden. Hele hele derininden.

Nasıl olduğunu anlayamadan mıhlanıyor ayaklarım. “Dur” diyorum. “Dur, burası, işte burası kendimi arayacağım yer.”

Yüzüme bakıyor, gözlerinde papatya tarlalarını görüyorum. Sarıları birbirine karışmış papatyalar. Yeşili arıyorum yeniden bulmak için dikkatle gözlerine bakıyorum.

“Neden gözlerime dikkatle bakıyorsun?” diyor. Yeşil vardı az önce, tarifine vakıf olmakta zorlandığım. Yeşil, güneşten bir yeşil. Yeşil, huzurdan bir yeşil… Yeşil işte. Biliyorsun! Bana o yeşil gibi bak.

“Benden değil, senden oluyor. Kendini görüyorsun. Beni değil.” Şaşkınım, kendimi arıyorum. Bulduğum yer delinin gözü. Çatallaşıyor içimde yollar.

“Yeşili istedin, seni en iyi anlayan renk yeşil. Sen yeşilsin. Yeşili görünce aklına ağaçların düştü. Sen ağaç gibi durup seyrediyorsun. Köklerinle tutup olduğun yeri güç veriyorsun. Sonra ağacın güvenli kollarına attın, rahat ve huzurluydun. Aklına papatyalar geldi. Ağaçların altındaydın ve etrafın papatya doluydu.”

Korktum ondan. Elini bırakacak oldum. Elimi  sıkıca kavradı. “Korkma, kendini aramıyor musun? Korkarak olmaz.”

“Korkmak” Yeşlim dağılıyor, denize olan korkum basıyor. Saç diplerimden hücum ediyor korkum. Dibe batacağım, yosunlar, su yutacağım. Bir an önce toprağa basmalıyım ayaklarımı. Boğulacağım.

Kendine doğru çekiyor ve koluyla sarmalıyor. Binlerce yeşil dal çevreliyor bedenimi. Korkum hafifliyor.

“Korkuların mı saklıyor kedini?”

Korkular saklar mı? Korkulara saklanır mı?

Saklanmaz ama saklarsın.

Onları sıraya koymam gerektiğini anlıyorum. Korktuklarımdan kurtulmadan kendim olamayacağım. Deli kafasını sallıyor. Düşündüklerimi onaylıyor sanki.

Kendimi kaybetmeme sebep en büyük korkumu çağırıyorum.

“Güçsüzsün” diyor. İrkiliyorum, yüzüm gözüm değişiyor.

Güçlüyüm oysa. Bakınca uzaktan, hiçbir duyguya geçit vermeyecek raddede güçlü. Zayıflıktan nefret eden bir bünye. Gücün haşmetiyle kendini kaybetmiş.

Güçlü olmak, kendin olmamak demek. Güçlüyüm ama kendim olamayacağım. Seçmeliyim ama seçemiyorum.

Seçim yapmak zor. Ona bakıyorum. Ellerini iki yana açıyor. Sanki deli ben akıllı o! Konuşmuyor ama gözleri “Sen seçeceksin” diyor.

Seçemem, yapamam. Kendimi bulmak adına yapacağım her seçimle kurduğum güç kalesinin bir taşı devriliyor.

Korumak zorunda olduklarım var. Onlar için güçlü olmalıyım. Yanında durmak zorunda olduklarım var. Onlar için sıkı basmalıyım. Arkasında güç olmak zorunda olduklarım var. Onlar için güçlü olmalıyım.

Yok, ben yapamayacağım. Kendimi bulmak büyük kayıplara sebep dalgalar gibi dövüyor güç kalesinin duvarlarını. Taşlar aşınmaya başlıyor. Daha sıkı basmaya çalışıyorum yere. Daha sıkı durmaya çalışıyorum arkalarında. Daha güçlü durmaya çalışıyorum yanlarında.

Kızıyorum, kendime! Kendimi arayan kendime. Yine kendime…

Deli yüzüme bakıyor. Beni süzüyor başkan aşağı. Kinayeli ve aşağılayıcı bir tavrı var. Daha önce görmediğim.

Gözlerimi kaçırıyorum. Gözleriyle buluşmak istemiyorum. Kendimi görmekten korkup suya bakıyorum. Suya, maviye. Kafamı kaldırıp buluta vereceğim yüzümü, gözlerine dokunmadan yapmak mümkün değil.

“Bitti mi?” diyor.

Kafamı bezmiş ve bitmiş sallıyorum. Tam da sallamıyorum aslında. Belli belirsiz öne doğru verip duruyorum.

Elini yere düşmüş kafama koyuyor. Su içimden geçip bulut oluyor. Karşı kıyılarda hafiften bir yağmur başlıyor. Aniden yükselen ağaçlar görüyorum. Hızla büyüyorlar. Betonları örtmek istercesine büyüyorlar. Yeşil, göz alabildiğine yeşil.

“Sen” diyor. “Sen, kendini aramıyorsun. Nerede olduğunu bildiğini aramazsın. Sen onu saklamaya ve daha derine gömmeye çalışıyorsun.”

Ağaçlar, içimden geçen su. Ben ve kendim. Karşımda deli.

Gömmek mi? Asla, arıyorum.

Ayağımın altından su kayıyor, hızla ilerliyoruz. Ağaçların altındayız. Yüzümü okşayan rüzgar, burnumda çimen kokusu ve yağmur sonrası toprak…

Kendimi bulduğumu anlıyorum. Toprak ve ağaç. Başladığım yere döndüm.

Kaybetmediğim doğru. Kendimi aramadığımda doğru. Onu gömdüğümde doğru.

Peki, neyin savaşındayım. Güç. Neyi kaybetmek istemiyorum kendimi bulmak için güç. Kimin için?

Aklımdan kimler için güçlü olmam gerektiği sorusu ve neden güçlü olmam gerektiği sorusu, arasından yüzler yansıyor.

“Bencillik değil mi sence?” diyor. Cevap vermemi beklemiyor.

“Kendini gömmenin sebebi sevdiklerin mi?” diyor. Çaresizliğimin ortaya çıkışı karşısında omuzlarım çöküyor. Kafam iyice düşüyor.

“Gözlerime bak” diyor. Gözleriyle buluşmak istemiyorum. Kendimi bulmak istemiyor olmanın yarattığı ve itirafında zorlandığım anın alazıyla yüzüm yanıyor. Ter fışkırıyor gözeneklerinden derimin. Gözlerim kan çanağı.

Pişmanlıktan şaşkın. Uçurumlardan düşüyor ruhum. Boşlukta çığlığımın yankısıyla boğuluyor yeniden sesim. Hala direniyorum gözlerine bakmamak için.

“Yapma, bunu kendine yapma” diyor.

Kafamı kaldırıp gözlerine bakıyorum.

Yeşil. Huzur ve mutluluk yeniden dönüyor ruhuma.

“Kendindesin işte. Sen yeşilsin. Kendini kabul etmeden, kendinin olanlara faydan olmaz.” Diyor.

Sıyrılıp korkularımdan, diğerlerini çağırma gereği bile duymuyorum.

Gücü veriyorum rüzgara. Kendimi yeniden bulup, kendim olmaya dalıyorum ağaçların altında yeşilin huzurunda.

Güçsüzüm, güçsüz.

Canım yanmıyor. Zor değilmiş.

Güçsüz olmak istiyormuşum. Kendim olmak istiyormuşum.

Kendimi güçle gömüyormuşum.

Yüzüm güneşte, aklım yeşilde. Güçsüz ve huzurluyum.

 

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 15/06/2012

 

Gülay Mustafaoğlu

 

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..