Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Delinin hatıra defterinden notlar 5

Delinin hatıra defterinden notlar 5
 

...


Kağıt da yazılan bitince bunun bir mektup olduğunu anladım. Ve ağlıyordum içme dokunmuştu yazılanlar. Gözlerimi dalgalara dikerek uzun uzun düşündüm. Rakımdan bir yudum aldım ve bir sigara yaktım dumanını rüzgara savurdum.

-Dost bu mektubu kime yazdın, kime gönderdin.

-Kime yazdığım önemli değil, o hiç gönderilmemiş bir mektuptur ve o mektuplardan ne kadar çok yazdım bilemezsin. İşte buradalar hepsi istediğine bakabilirsin. Bakamadan önce al şu bağlamayı eline de bana bir türkü söyle sonra okursun.

-Peki hangi türküyü istersin

-Emrah Altınok’dan “ Nefesim”

Aldım elime bağlamamı vurdum teline ince ince…


(ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi.
cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim;
artık benim olmalıyım, benim.
yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim.
ateş artığı değildir karşılığımız.
pusatını dağ sisinden alan, firarını mermisine
emanet eden bir namludur bu
eşkıya sevda ki; zulasında asılı
durur kefenlediği ölümü.
ellerinin çeliğine su verilmiştir taa
ademden beri.
bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini.
güneşin kızılca kıyametine çatar
kuruyan umut` dallarını.
yanacaksa cehennemden beter yanmalı!
kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını;
özleminin çiseyle yıkanmış şafak
değerini kim? hani ellerine kuşlar
inerdi, kardan üşüyen kuşlar...
bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay şahrud.
eşkıya yüreğime çığ düştü
üşüyorum ha
aç ellerini...

Geldim mutsuzluğumla
Yürek susuzluğumla
Koynuna al demiyom
eşikte koyma beni
Koynunda yatır demem
Yeter bağışla beni
Aç ellerin gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Dağlara küs olur mu
Bahara yas olur mu
İki can bir bedenken
Ayrı yatmak olur mu
İki yürek bir canken
Ayrı düşmek olur mu
Biliyorum suçluyum
Kentin kirli suyuyum
Sevmesini bilmiyorsam
Geçmişin sonucuyum
Aç kapıyı gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim)


Türkü dostu çok etkilemişti. Şimdi o da ağlıyordu ve gözlerini uzaklar dikmişti. Merakla masaya koyduğu, sahibine hiç ulaşmamış mektuplara baktım. Gerçekten de ne kadar çoktular. İçlerinden biri çektim okumaya başladım şunalar yazıyordu…


VEDASIZ VEDA

/ne İstanbul anladı beni ne de sen oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen…/

Sevgi mağlup geldi! O hep kazanırdı oysa. Vedasız vedalar yaşanıyor sevda oyunlarında. Sen oynadığın oyunun başrol oyuncu olarak bana veda etme gereği bile duymadın. Çünkü sen başrol oyuncusuydun bu oyunda ben ise sıradan bir figüran. İnsan olsaydın ya da paylaştığımız anların azıcık değeri olsaydı veda ederdin. Oysa kaldırımlarıyla sarmaş dolaş gecelerinde on binlerce yüreği o yalnızlılara teslim alan kent seni de teslim almıştı. Savrulan nice heder ömrün büyük susuşlara, müsvedde insanlıklara taşındığı bir zamanda yaşıyorduk ve sen giderek insan olmanın değerlerini de yitiriyordu.


Sen iletişim çağının acımasızlığından faydalanarak her şeyi telefonda çiğneyip attın bir sakız gibi, biliyorum yaşam-zaman seni bin pişman edecek. Pişmanlığı yaşamak zaten senin en büyük alışkanlığıdır. Ömrün pişmanlıklarla dolu, ömrün-ömrünüz yeni pişmanlıklara gebe. Ama ihanetlere açılıyordu pencerelerin-pencereleriniz; belki yeni sesler, yeni aşklar ve yeni ihanetler çağırıyordu seni, gitmeliydin... gittin!. Giderken sevginin sol bileğinden kan sızıyordu ve kalbimde kan bulaşığı bir güz; kalbimde sanki fırtınada yapraklar… sanıktın… bir sevgiyi ağır yaralamıştın! İnfazın o kış mevsimine gömüldü ve anılara… Sen kıyısız bir ihanettin, belki de özeti bütün ihanetlerin. Sevgi mağlup geldi! O hep kazanırdı oysa. Sonra ne yazılır ne anlatılır bir şey…


(…her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
gelişi güzel bir nesne, bir iskemle gibi
yazla birlikte biten kısa bir tatil
çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin… Aragon)

Sen bu aşka yakışmadın. Ben hakkımı hiçbir şekilde sana helal etmiyorum. Artık yolları uzaktır o kentin; aramızda kilometrelerce yol, nice sıradağ durur ve unutulmuş gibi susan ihanetler anılarda vurulur, vurulur! O kenti seninle birlikte yeniden sevmek, artık ölmekten zordur; sen kendi şafağını kirletmiş bir ufuksun… Öyle günler vardır ki ömürlerimizde, bir şey ansızın başlar ve başlatmak düşer insana; bitince simsiyah bir nokta ayak uçlarına… işte bir kentti, bir sevda! Özlemi yitik, cürmü enkaz; dağıtır rengini yalnızlıklara… Yaşananlar vedasız bir veda havasıydı… Kıştı, soğuk bir şubat günüydü, terk edilmiş sevgiler üşüyordu. Bir sevda, ayrılınca biter mi? Çekip gitsen de, bir sevda bitse bile, o sevdaya gitmiş olmak bitmez ki… Bir sevdanın son sözlerini yazdım şimdi sana… giderek küllenen bir aşkın son direncini…


Başlangıçları ve sonlarıyla sürüp giden bir oyuna benziyor yaşam… Ansızın başlayan ve sürüp gideni ya da vedasız bir veda ile ansızın biteni yaşıyor her insan. Çok şey başlar çok şey biter… bitmeyen anılardır. Anılar bitmeyi bilmezler ve bir uğultu gibi savrulurlar yüreklerde, dinmezler…


Bir sevdanın son sözlerini yazıyorum şimdi sana, anılarla tütsülenen bir aşkın son direncini son feryadını… artık kendimi bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışlıyorum; yürüyorum arkama bakmadan ama unutmuyorum hiçbir şeyi ve umursuyorum. Artık biliyorum anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır… bir gün ama mutlak bir gün… yemin ederim ki bir gün… … … … …

(HAYAT
GÜL KOKULU BİR SAĞANAK YİNE

gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı
ne varsa uçurumlar eşiğinde
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde

ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına
gün batıyor
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım

unutuyorum sevgilim suretini
durgunluğun “niçin”di unutuyorum

gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de kerpiç kokusu havada
unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
geciken sabahlara koşuyor kuşlar
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

Yılmaz Odabaşı)


İnsan sevdasının ve sözlerinin arkasında durduğu kadar insandır...

Elveda...


… Devam edecek …

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara