Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Demokrasi hakkında yanlış bilinen doğrular.

Demokrasi hakkında yanlış bilinen doğrular.
 

Demokrasinin arka tarafı kusursuz görünüyor.


Demokrasi üzerine ne kadar çok düşünürsek onun ne olduğuna ilişkin zihnimizde yepyeni imkânlara da yer açmış oluruz.

Bir kaç gün önce yazarlarımızdan Bibliyofil'in eklediği "Demokrasi hakkında doğru bilinen yanlışlar" isimli blog da bunlardan biri. Bibliyofil ile ne zaman nerede buluşuruz bilmiyorum ancak onunla farklı düşünme mekanizmalarına sahip olduğumuz ortada; ancak yazısı insanı düşündürmeye sevk ediyor.

"Demokrasi" yüzyılımızın en temel ve merkezi hayat görüşü oldu. Ancak onun ne olduğu konusunda bir türlü tam paydalara ulaşamıyoruz. Bunun nedeni onun aslında çok flu olmasından kaynaklanıyor. Demokrasi eski Yunan'da da vardı ve en yüksek organı senato idi. O sistem ezen-ezilen ayrımına o zaman da izin veriyordu, günümüzde de. Sistem bir grup seçkinin siyaset yapmasına izin veriyordu, bugün de işleyiş çok değişmiş değildir.

Bu nedenle sevgili Bibliyofil'in yazdıkları ayakları yere bir türlü basamayan bir idealizmden başka bir şey olamıyor. Mesela Taraf Gazetesinden Halil Berktay çok daha açıklayıcı bir vurguyla konuşuyor; siyasal liberalizmin altını çiziyor. Zaten bugün demokrasi denilen şeyin karşılığı da siyasal liberalizmden başka bir şey değildir.

Bir ülkede seçimlerin yapılabilmesi, bir parlamentosunun olması demokratik bir düzen için yeter koşul olarak görülmektedir. Örneğin ABD, 2003 yılında Saddam'ı devirip Irak'ta bu düzeni yerleştirmiştir. Azerbaycan'da geçenlerde cumhurbaşkanlığının süre kısıtlamasının kaldırılması için bir seçim yapıldı ve Aliyev bir anlamda "sultan" oldu.

Bibliyofil demokrasi hakkında doğru bilinen yanılışları sıralarken de ilginç paradoksları bir araya getirmiş.

"Demokrasi toplumsal sorunları çözmek için ideal bir sistemdir." Bu sıralamada başa yazılmış. Bu bir doğru bilinen bir yanlış mı? Ancak açıklamaları okuduğumuzda demokrasinin toplumsal sorunları çözmede kalıcı etkisi olduğunu anlıyorsunuz.
<ı>
"Ama uzun sürse de, hatta hiçbir zaman net bir çözüm ortaya çıkaramasa da, daha etkili ve kalıcı çözüm üretir."


O zaman bu önerme doğru?

"Demokrasi terör, etnik ayrımcılık, dinsel ve mezhepsel ayrılık ve çatışmaların olduğu ülkelerde uygulanamaz."

Ben beklerdim ki Bibliyofil'den bu önermenin hemen peşine bir ülke ismi versin, örneklesin. O vermemiş ben hemen ekleyeyim: ABD. Tuhaf gelse de, bir sokak çatışması olmasa da bütün bun çelişkilerin hepsi siyah bir başkana sahip Birleşik Devletlerde var ve o bu sorunları demokrasi ile çözüyor.

O zaman soruyorum. Bu büyük ideal, kendi ülkesi dışında dünyanın geri kalanındaki sorunları neden askeri yöntemlerle çözüyor? Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de ne işi var?

Bibliyofil benzer ilişkiyi bir kere daha kuruyor: "Cahillerin ve eğitimsizlerin olduğu bir toplumda demokrasi uygulanamaz."

Bunun uygulanmaz olduğunu yine ABD'nin kendisi ispat ediyor. Demokrasi bir hazım rejimidir. Halklar, etnik kimlikler, mezhepler, sınıflar bir arada yaşamayı, sorunları hazmederler. Sonra da bunları çözmek üzere yaklaşımlar geliştirirler. Ülkemizdeki demokrasi âşıkları askeri darbelere neden karşıdırlar? Darbeler halkın süreci hazmetmesine engel olmaktadır.

Bakın Ömer Laçiner'e şu soru sorulmuştu.

"Halkımız, İran'daki benzer bir şeriat düzeninin gelmesini oylar ve kabul ederse, demokrasi adına bunu kabullenecek miyiz?"

Ömer Laçiner savunduğu ilkeler doğrultusunda, halkın bunu da öğrenmesi adına "evet" demişti bir TV toplantısında.
O zaman bu sistemin ideale yakın uygulandığı ABD, Irak'ta, Afganistan'da ya da bir başka askeri unsurunun bulunduğu bölgelerde halkların, toplumların yaşayarak öğrenmesine izin vermedi? Sadece ABD değil ki; bugün AB ülkelerinin bir kısmının da ABD'nin bu politikalarını desteklediğini biliyoruz.

Demek ki ABD, cahillerin ve eğitimsizlerin olduğu bir toplumda demokrasinin uygulanamayacağına inanıyor. Sadece inanmıyor bunu uyguluyor.

Demokrasi zengin ve sömürgeci toplumlara özgü bir sistemidir, önermesi gerçeğe en uygun bir doğru olmasına rağmen,
<ı>
"...Özellikle İtalya, Almanya ve Japonya gibi ülkeler savaştan mağlup çıktıkları gibi, kaynaklarını sömürecekleri ülkelere de sahip değillerdi. Ayrıca yüklü savaş tazminatlarına da mahkûm olmuşlardı. Ancak tüm bu şartlarda demokrasiyi yeşertmeyi becerebildiler."
gibi ekonomi politiğe aykırı bir yorum getirebiliyor Bibliyofil.

Sorun sömürecek ülkeye sahip olmak değildir. Çok ileri sanayi toplumu olmaktır. Almanya ve Japonya (ikinci dünya savaşı boyunca) 6 yıl dünyanın geri kalanına kafa tutacak kadar gelişmiş bir sanayiye sahiptiler. Atom bombası olmasa Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olacağını hiç sanmıyorum. Almanya kaynakları tükendiği için yenildi. Bunun arasına ideolojik kaynaklarını da eklememiz gerekiyor. Bu ülkelerin geri dönüş sebepleri yine sahip oldukları kapitalist birikimdi. Zaten bu birikim bugünkü ideal demokrasiye kaynaklık etmektedir.

<ımg src="http://www.hanimlar.com/image/yazi_img/yoksulluk6.jpg">

"Demokrasi batı toplumların sistemidir" önermesinin antitezi olarak Hindistan pratiği verilmiş. Hindistan, sanki bir modelmiş gibi Türkiye'de sık sık örneklenmektedir. Hindistan belki de insanlık tarihi kadar eski bir kıtadır. Hindistan aynı zamanda çok katı bir "kast sistemine" sahiptir. Bu sistem feodalitenin en bilinen varyasyonundan bile beterdir. Çünkü insanların sadece bedeni değil iradeleri, inançları ve ruhları bile teslim alınmıştır. Ruhlar aleminde bile kast sistemi devam etmektedir. Hindistan'ın bir demokrasi modeli olarak sunulması insanlığın en büyük ayıplarından ve yutturmacalarından bir tanesidir. Hindistan çok kısa bir süre dünyanın en kalabalık, en fakir, insanların günlük geçimlerini bir doların altında sürdürdükleri ve ölümle yaşam arasındaki bir çizgide hayat sürdürdükleri bir ülke olacaktır.

Buna karşın Hindistan coğrafyasının çağlar boyunca ürettiği bir takım düşünceler, inançlar, fikirler yine insanlık için büyük zenginlik kaynağıdır.Örneğin ben o kaynaktan beslenmeyi sürdürüyorum.

Sevgili Bibliyofil liberalizmi idealize ederken demokrasi örtüsüne sığınmış. Bu haliyle demokrasi belli ülkelerin refahını ve ekonomik ilişkilerini sürdürmek için ideal bir rejim olabilir; ancak dünyanın geri kalanı için hiçbir fikir vermemektedir.

Liberal dünyanın refah toplumunda yaşayanlar, yüzyıllardır sömürdükleri coğrafyanın insanlarıyla zenginliklerini paylaşmadıkça da bu demokrasi yalandan başka bir şey olmayacaktır.

Uzay Gökerman

Kitabım, Adalar ve Kıtalar üzerine söyleşi...
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..