- Kategori
- Güncel
Demokratik açılım mı?
Yeni AKP'lilerden Ertuğrul Günay, 12 Eylül ile ilgili demiş ki, ‘geçmişi kaşımayalım, onların yıkmak istediklerini yapmaya çalışalım.’
Tekil bir kaç olayı hatırlayalım;
Geçtiğimiz aylarda Baykal, ‘12 Eylül yargılansın’ deyince tepki görmüştü. Başta R. T. Erdoğan ve çeşitli kesimler, geçmiş kaşınmamalıymış, kim nasıl yargılanacakmış gibi basit argümanlarla itirazlarda bulundular.
Yine birkaç ay önce, Cumhurbaşkanı Gül, Evren'i, Köşk'te ağırladı. Fotoğrafları basında yer aldı.
Daha sonraki süreçte Evren hastalanınca, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un hastaneye geçmiş olsuna gittiğini gördük.
Şimdi de Günay’dan bir ‘geçmişi kaşımayalım’ lafı çıktı ki. Bunlar yıllardır varolan 12 Eylül savunusunun sadece son dönem birkaç örneği.
Bugün demokratik açılımın muhatabı olan diğer bir cepheyi hatırlatalım;
PKK'nin ortaya çıkış sürecinde 12 Eylül'ün büyük etkisi olduğu bilinen bir şey. Bizzat o dönemdeki devlet terörünü yaşamış olanlar, PKK’nin büyümesinde bu yapılanların büyük bir faktör olduğunu dile getirirler. Bu kesimlerce, özellikle Diyarbakır Cezaevinde yaşananların büyük etkisi olduğu söylenir.
O kadar ki, DTP başkanı Ahmet Türk bile, geçtiğimiz aylarda TBMM'de Kürtçe konuştuğunda, bunun bir gerekçesi olarak, Diyarbakır cezaevindeyken bir gün Meclis'te Kürtçe konuşacağına söz vermiş olduğunu söyledi. Daha yakınlarda ise, yine bu ünlü cezaevinde yaşananlarla ilgili olarak Baykal ile bir rakı masasında oturup, belli bir politik yönelim üzerine konuştuklarını söylemişti. Bu olayları bizzat yaşayanların ifadelerinde, özelde bu cezaevinin, genelde ise 12 Eylül'ün ideolojisinin PKK'nin başlangıçta bir güç haline gelmesinde rolünün büyük olduğu aktarılıyor.
Böyle bir tabloda, demokratik açılım yapmak isteyenlerden ilk beklenecek şey ne olmalıdır? Herhalde, bu örgütün ortaya çıkışına neden olan o dönemdeki uygulamaların soruşturulması, suçluların cezalandırılmasıdır. O bölgede ve cezaevinde Kürtlük bilinci yok edilmek ve ezilmek istenmiştir. Bunu yapanlardan hesap sormak, haksızlığa uğrayana hakkını iade etmek değil midir?
Bu iki olguyu birleştirememek, hiç kuşkusuz, bir görememe, anlayamama meselesi değildir. Politik bir tercihtir. Kürt sorununu, en yakın ve en somut referansıyla anlamaya çalışmamak, onu taa ülkenin kuruluşuna kadar geri götürmek başka bir politik tercihtir. Yapılmak istenen verili koşulları içinde Kürt sorununu çözmekten daha öte bir şeydir, rejime dönük bir hareket yürütülmektedir. Kürt sorunu ve PKK bu politik yaklaşım için araç olarak kullanılmaktadır.
'Peki ama bu gayri meşru mudur' diye sorulabilir. Aslında öyle olmamalıdır, ama bunu anti-demokratik bir biçimde, sapla samanı karıştırarak ve karıştırtarak yaparsan gayri-meşru olur.
Yoksa, nasıl olur da, PKK’yi doğuran 12 Eylül’ü yargılayalım diyen CHP’nin başkanı demokratik açılım karşıtı olarak lanse edilir de, ‘12 Eylül’ü yargılamayalım, geçmişi kaşımayalım ama Kürt sorununu PKK, sorununu çözelim’ diyenler demokrat olarak lanse edilir?
Farkında mısınız, Baykal’a yönelik bir saldırı harekatı vardır. Bu salt muhalif bir parti başkanı olduğu için değildir. Bir benzeri var, ona kafatasçı dendi mi zaten yetiyor, çünkü çok da sofistike bir muhalif söylem geliştiremiyor. Ama Baykal farklıdır. Baykal’a yönelik saldırıların altında yatan ise bu politik anlayıştır, çünkü Baykal ülkede bu konuda en zihni açık insanlardan biri haline gelmiştir. Ne yapılmak istendiğini, nasıl yapılmak istendiğini gayet rahatlıkla görebilmekte ve bunları deşifre edebilmekte, bu yüzden, 12 Eylül’ü yargılayalım 15. Maddeyi kaldıralım diyerek en köklü yaklaşımı savunduğu halde, demokratik açılım karşıtı biri olarak lanse edilmeye çalışılmakta. Baykal’ın hedefte olmasının ilk nedeni zihninin açık olması ikincisi ise, CHP’nin başkanı olmasıdır, yani, bütün eksik püksüklüklerine rağmen ülkenin çağdaş, ilerici, laik kesimlerinin benimsediği ülkenin kurucu ideolojisinin ana partisinin başkanıdır.
Ancak Baykal’ın handikapı vardır; yıllardan beri koltuğa yapıştığına, bu nedenle sola çok kan kaybettirdiğine ve şu anki başkanlığını bu hırsına bağlı olarak elde ettiğine dair yaygın inanç ve düşük prestiji. Muhalileri bu handikapı da kullanıyorlar.
Bu rejimsel boyuttaki, ucuz demokratik açılımcıların bazı sivri zekalıları, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini içeren maddenin de değiştirilebileceğine dair bir görüşü keşfetmekle uğraşıyorlar. Sivri zekanızı bu maddenin de değiştirilebileceğini keşfetmeye hasredeceğinize, önünüzdeki geçici 15. Maddenin kaldırılması için muhalefet etsenize. Görelim demokrasi çapınızı. Bunu savunmaktan daha dik ve dip demokratlık olur mu?
Velhasıl, öyle bir iklim olmuş ki, pek çok şey tersyüz edilmiş durumda. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar. Zaten böyle de sanılmasını istiyorlar. Biz de, bize düşeni yapıyoruz, bu görevi üstlenenleri de görüyor ve seçiyoruz.