Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '16

 
Kategori
Mizah
 

Denge / hafta sonu çerezi

ARAMIZDA  KALSIN

Ben hayatta ne çektiysem karıdan çektim.

Evliliğimizin ilk yılları “şu okul senin, bu okul benim” sürgün yaşamı içinde geçti. Öyle ki çocuğumu ancak üç yaşına geldikten sonra tanıma şansı bulabildim. Çünkü o dönemlerde solcu olmak zordu, bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığıyla yıldızımız bir türlü barışmadı. Neden sonra aklım başıma geldiğinde hanıma dedim ki:

-“Solculuktan bu güne kadar bir tat alamadık. Gel bir tarikat kuralım, şeyhler bizden daha mı akıllı? Hatta, Arap abecesini bildiğime göre bu işi onlardan daha iyi yaparız. İlk müridim sen ol, bu işte çok ekmek var...”

Bizimki ne dese beğenirsiniz?

-“Adam sen şaşırdın mı, emekten yana mısın, yoksa sermayeden yana mı?”

 Belki ikna ederim diye damardan girdim:

-“Gel inadından vazgeç, iki öğretmen canımızı dişimize takmış çalışıyoruz; daha dikili ağacımız yok. Düşün ki saray gibi evde yaşayacaksın, yediğin önünde, yemediğin arkanda, müritler etrafında pervane olacak, Türkiye’de bir şeyhin himmetine sığınmayı bekleyen milyonlarca insan var; muska yaz para, dua oku para, üfür para, otur para, yat para...“ dedim ama taştan ses çıkıyor, bizimkinden ses çıkmıyor.

Sonra şu Yugoslavya olayı patlak verdi. Ben Bosna’ya yardım fikrini Mercümek’ten önce düşündüm; emekli aylığı yetmiyor, iki bardak rakı içmek istesen kırk türlü hesap yapıyorsun, dedim ki;

-“Ulan karı, Türkiye’de ara sıra vicdanının sesine de kulak verip kendisini rahatlatmak isteyen milyonlarca insan var, herkes eli cüzdanında bekliyor, gel bir kampanya açalım, iki yılda İstanbul’un yarısını almazsak namerdim...”  Bizimki yine:

-“Olmaz, benim sahtekarlıkla işim yok” dedi, çıktı içinden. Ondan sonra Çeçenistan işi çıktı. Ben yine yalvarıp yakarmaya başladım:

-“Hanım etme eyleme, gel şu eteğindeki taşı dök, bizi düşünmüyorsan evladımızı düşün,  Çeçenistan işinde birkaç yıl çalışalım, beş on kuruş da biz kazanalım, sana yatlar, katlar alırım, seninle dünyayı dolaşırız, izin ver bir dernek kurup Çeçenistan’a para toplayayım...” dediysem de söz anlatamadım. Üstüne üstlük:

-“Adam, sen bir psikoloğa görünsen...” demez mi?

Sonunda yaşlandık, enerjimiz de kalmadı, artık ballı işler bitti derken, Allah hükümetten razı olsun, öyle bir fırsat çıktı ki; bundan öncekilerin hepsini toplasan yanında esamisi okunmaz. Ancak bu kez işi hanıma duyurmak istemiyorum.

TÜPRAŞ’ı, TELEKOM’u kaptırdık, bunu da elimizden kaçırırsak gözüm açık gideceğim.

Diyorum ki; Ofer nasıl Ege denizini kiraladıysa biz de hava sahasını kiralayalım. Sözleşmeye de “atmosferle kurulan her türlü ilişkide yetkilidir” diye bir hüküm koydurduk mu 79 milyonu haraca bağ... pardon, yani ücretlendirdik demektir.

“Gülene makbuz, ağlayana makbuz, oturana makbuz, ayakta durana makbuz… nefes alana makbuz.

Para vermezler diye de meraklanmayın. Bu halk, öyle bir halktır ki, ücrete itiraz etmek şöyle dursun; ödemede öncelik alabilmek için kuyruğa girip birbirleriyle yarışmazlarsa gelin yüzüme tükürün. Üstelik her sokağa bir para kesme makinesi koyup milyonlarca işsizi iş sahibi yapacağımız için vergi ödemek bir yana; devletten destek bile bulacağımıza inanıyorum.

İlgilenenlere duyurulur.

 
Toplam blog
: 54
: 55
Kayıt tarihi
: 18.06.16
 
 

Kaya Çetin, 1944 yılında Refahiye'de doğdu. İlk ve ortaokulu memleketinde, liseyi Sivas'ta okuduk..