Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Deprem ve yaşadıklarım -1 (Depremden korunma yolları)

Deprem ve yaşadıklarım -1 (Depremden korunma yolları)
 

Depremle yüzleştiğim ilk dakikaları; "Kıyameti yaşamak, ama ölmemek" diye tanımlayabilirim!

Yazımı okuyup bitirdiğinizde yaşadıklarımın bir bölümünü düşlerinizin içine sığdırmış olacaksınız. Bunun çok hoşunuza gideceğini söyleyemem. Bilsem ki benim dilek ve dualarım engeller, benzer sahneleri yaşamak zorunda kalmamanızı dilerdim. Ancak ne yazık ki bu mümkün değil. Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Her insan psikolojisini buna hazırlamalı. Bunun için diyorum ki, "umarım bu satırlar size, yaşamak zorunda kalacağınız zorlu dakikalar için ışık olur."

Tarih 17 Ağustos 1999’du!

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde yaşıyorduk. İstasyon Mahallesi'nde tren garının hemen yanında ve mısır tarlası olmaya müsait topraklar üstüne dikilmiş 6 katlı bir binanın 6. katında oturuyorduk. Mahalleye 6. kattan bakmak ve balkonunda oturup demli bir bardak çayı yudumlamak oldukça keyifliydi. Ancak hayat bundan ibaret değildi ve bunu öğrenmek hayata bağlılığımızı ciddi biçimde örselemişti.

Üniversiteyi bitirmiş ve hayatı; verilen nimetlerle, sorulacak hesapların muhasebesi arasında yaşamaya başlamıştım. O güne dek ne ilkokul, ne lise, ne de üniversite yaşamımda bana deprem ile ilgili bir bilgi verilmemişti. Depreme dair bilgiler coğrafya kitabımdaki sınıfımı geçmem için öğrenmem gereken, sonra nasılsa unutacağım bilgilerdi benim için! Asla yaşama dair bilgiler olmamıştı. Hazırlıksız yakalanışımızın nedeni buydu.

Gece saat 03:02’de hayatımda hiç duymadığım bir sese eşlik eden sarsılmayla uyandım. Bu ses ve sarsıntı her insanı şoka sokabilecek kadar dehşetliydi. Neye uğradığıma şaşırma fırsatı bile bulamamıştım kendimde. Yanımda bana tutunmuş eşimin yüksek sesle okuduğu dua olmasa belki de şoka girecektim. Uykunun en derin anında sizi mutluluğun kolundan çekip alan bu sarsma ve kulaklarınızı tıka basa dolduran sesle donup kalıyorsunuz. İnsan o an yanında olandan başkasını düşünemiyor. Karmaşık düşler birbiri ile yarışırken, hayatınız gözlerinizin önüne seriliyor. Yüzünüzde; ne gülümseme, ne acı, ne şaşkınlık. Tek bir mimik bile olmuyor!

Sesi ilk duyduğumda, tren garına yakın olduğumuz için petrol yüklü iki yük treninin istasyonda çarpıştığını ve vagonlara yüklenmiş tankerlerin ardı ardına patladığını düşünebildim. Garip olansa sarsıntıydı. Sanki bina yerinden metrelerce havaya fırlayıp sonra yerine düşüyor, düşer düşmez de bir sağa, bir de sola birkaç metre yatıp kalkıyor, ama bir türlü yıkılmıyordu. Sağ elimle eşime tutunmuştum. Onun okuduğu dualar arasında sanki saatleri yaşıyordum. Bitmek bilmeyen kıyamet senaryosu, içinde savurduklarını bitirmek üzereydi. Sol elimle yatağa sıkıca tutunmuştum. Çünkü bunu yapmasam, o dehşet sarsıntı beni yatmakta olduğum yataktan bile fırlatıp atacaktı.

Öyle bir an geldi ki eşime korkmamasını telkin etmeye çalışırken, bir yandan da az sonra binanın yıkılmaya başlayacağını ve hemen ayak ucumdaki koca dolabın üstümüze düşeceğini, ardından da tavanın altında kalacağımızı düşünüyordum. Ölüm anımın geldiğine inanmış, sadece o anın bitmesini ve noktanın konmasını bekliyordum. Elimle eşimi sıkıca tutmuştum ama düşündüğüm şey olursa bu tutunuş ne beni ne de onu hayata bağlamaya yetmeyecekti.

Derken birden bire kıyamet dakikaları başladığı gibi bitti. Bir deprem yaşadığımızı ancak o anda anlayabilmiştim. Uzanıp elektrik düğmesine dokundum ama "çıt" sesi dünyamızı aydınlatmaya yetmedi. Ayağa kalktım ve evimizde bu gibi durumlar için olması gereken bir fener olmadığı için mutfağa yöneldim. Amacım içeriyi aydınlatmayı sağlayacak bir çakmak ve mum bulabilmekti. Ben yerimden kalktığımda dışarıda siren sesleri çoktan çalmaya başlamıştı. Yükselen çığlık sesleri de balkonunda keyifle çay içilen evimize kadar geliyordu.

Yatak odamızdan salona çıktığımda vestiyerin yere devrilmiş olabileceğini düşünmediğim için takıldım ve düştüm. Panikle yeniden dikildim ve vestiyeri aşıp mutfak kapısına yöneldim. Ancak orada beni yere düşüp kırılmış tabaklar bekliyordu. Neyse ki ayaklarımı kesmeden bir çakmağa ulaşabildim. Mumu yakar yakmaz etrafıma baktım önce. Meğer yaşadıklarım gerçekten çok şiddetliymiş. Ev harabeye dönmüştü. Oturma odası bahçe gibiydi. Tüm saksılardaki toprak ve çiçekler zemine serilmişti. İçime dolan ürpertiyle acele bir şekilde üzerime dışarıda da giyebileceğim eşyalarımı giydim. Gece boyunca ihtiyaç duyabileceğim kimlik ve diğer eşyalarımı da aldıktan sonra kapıya yöneldik. Sanırım tüm bu süreç birkaç dakika sürmüştü.

Asansör olmadığı için mum ışığında merdivenleri inmeye başladık. Birinci kata gelene kadar her şey normaldi. Ancak o anda merdiven boşluğuna yıkılan tuğlaları görünce korkum, titremeye döndü. Hızla dışarı çıktığımızda ilk önce bizimle aynı binada oturan ve yataktan kalktıkları gibi kendilerini dışarı atan komşularımızın feryatları karşıladı bizi. Binanın önündeki sokağa çıktığımda bedenimdeki güç tükendiği için asfaltın üstüne oturdum. İşte o an hissettiklerimi de asla unutamam. Çünkü altımdaki dünya sanki topraktan değil de sudandı. Ben de sandaldaymışım gibi sallanıyordum. Bu tek kelime ile dehşetti.

Dehşet dakikaları ne yazık ki bu kadarla sınırlı değildi! Gece ve sonrasında yaşadıklarımız, hemen yan sokağımızda yıkılan binaların enkazları, enkaz altından çıkartılan canlar, vicdansızların derme çatma çadırlarda korkuları ile yüzleşen insanlara ettikleri ve cehennemden bir süreliğine kaçış…

Bu yazı ile anılarını canlandırıp, canını yaktığım okurlarım var ise beni mazur görsünler. Canımız yanmadıkça aklımıza başımıza toplayamıyoruz. Gerçi canımız yandı da ne oldu! Ne kadar toplayabildik ki aklımızı başımıza!

Bu vesile ile depremde yaşamını kaybeden tüm kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.

Bir sonraki yazımda yaşadıklarımı yazmaya devam ediyorum.

Deprem ve yaşadıklarım-1 : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=5362

Deprem ve yaşadıklarım-2 : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=5671

Deprem ve yaşadıklarım-3 : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=10801

Deprem ve yaşadıklarım-4 : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=11299

 
Toplam blog
: 66
: 5959
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Anadolu benim, ben de Anadolu'nun canıyım!   ..