- Kategori
- Spor
Derbi mi Rus Ruleti mi?

Cumartesi akşamı Fenerbahçe için çok iyi başladı ancak çok kötü bitti. Açıkçası herhangi bir Fenerbahçe taraftarının aklından 3-0 gibi bir yenilgi geçiyor muydu, hiç sanmıyorum. Fakat futbolda bu var. Özellikle son yıllarda ülkemizdeki derbilerde sıklıkla yaşanıyor. Derbiler Rus Ruleti gibi, golü bulan rahatlıyor, karşı taraf bir anda yenilgi psikolojisine giriveriyor.
Fenerbahçe için de daha ikinci yarının başında gelen bu gol tam bir yıkım gibi yaşandı.
Oysa Fenerbahçe’nin 2001 yılında bir Gaziantepspor maçı var ki 30. Dakikaya 3-0 geriden girip, 4-3 almıştı. Yine bir yıl sonra Galatasaray derbisinde son yarım saate dört gol sığdırmıştı.
Yenilmeyi kabullenebilmek, bunun sporun içinde normal bir sonuç olduğunu bilmek gerekiyor.
Daum yanlışlar yapmadı mı? Kuşkusuz yaptı. Takım halinde peşi sıra hatalar yapılmadı mı? Yapıldı.
Ancak bir mala bütün Fenerbahçe takımını sorgulamak, hele Alex’in oyununu masaya yatırmak, bana çok normal gelmiyor.
Bu sezon, belki bir çok sezon yaşanıyor biz fark etmiyoruz; üç büyük takım matematikte karşılığı olan eğrisel performans gösterdi.
Beşiktaş cosinüs eğrisi çizdi. Yani zirvede başladığı sezonu keskin bir düşüşle devam edip, sıfırın altına indikten sonra tekrardan yukarı çıktı.
Galatasaray ve Fenerbahçe ise sinüs eğrisi çizdi. Sıfır noktasında başladı, Galatasaray altıncı sonra, Fenerbahçe de sekizinci haftadan sonra iniş yaşadı. Şimdi sıfırın altına indi. Kuşkusuz bu yükselişe geçecek ki, Daum yanılmıyorsam bu tablonun gelişini dört hafta önce haber vermişti.
Ancak bir teknik adam düşüşü görebiliyorsa önlemini de alabilmeli. Hele Daum gibi Türkiye’yi en az Mustafa Denizli kadar tanıyan bir teknik direktörün yaptığı teşhise göre tedavi yöntemlerini de hazırlaması gerekiyordu.
Beşiktaş kendisi toparladı. Bundan sonra iniş ve çıkışlardan etkilenmeyecek kadar puan toparladı. Fenerbahçe ise sekiz haftalık fonu kullanmaya başladı. Zaten devrenin kapanmasına da dört maç kaldı.
Derbi öncesindeki maç yorumumda Emre’nin üzerine binen yükten söz etmiştim ve Emre’nin bu yükü sakatlanmadan iyi taşıdığının altını çizmiştim. Sanırım tam da burada dilimi ısırmam gerekiyormuş. Emre’nin sakatlanmasıyla başlatan büyübozumu süreci Beşiktaş’ın zirveye çıkmasına yol açtı.
Yine yanılmıyorsam bu filmi birkaç yıl önce Fenerbahçe’nin AZ Alkmaar maçında görmüştük. O maçın son bölümlerine iyi girmesine rağmen bugün Emre’nin yerinde oynayan, kuşkusuz aynı standartta olmamasına rağmen bölgeyi kapatan Deniz sekmeye başlamış, onun boşalttığı alandan bir atak gelişmiş ve Fenerbahçe soldan gelen orta ile golü yemişti.
Futbolun basit bir oyun olduğu çok doğru yalnız karmaşık ve çok önemli dengeler üzerinde oynanıyor olduğunu da görebilmek gerekiyor.
Beşiktaş’ın silahının namlusuna o an mermi gelmişti ve tetiği kim çekerse çeksin gol olacaktı. Bu tam bir Rus Ruleti oyunu. Ancak yanlış bir yoruma dönüşmesin bir taraf için şans diğeri için şansızlık anlamında imgelemiyorum bu oyunu. Hep söylene gelen Mustafa Denizli’nin şansına sığınan bir yazı değil.
Ancak bu yenilginin Fenerbahçe için bir son, Beşiktaş için de yeniden doğuş anlamına gelmeyeceği iyi bilinmeli.
Fenerbahçe’nin en büyük kozu Alex’in bu maçta hiçbir varlık gösterememiş olması çok anormal görülmemeli.
“Alex de bu ya, sıkı markajda yok oluyor” eleştirisine sığınılmamalı.
Üç ay önce bu Alex Beşiktaş’ın en üst düzeyde olduğu sırada Süper Kupa’yı alıp Fenerbahçe’nin müzesine götürmüştü. O Alex ile bugünkü arasında aslında temelde hiçbir fark yok.
Filmi biraz geriye sarıp senaryoda küçük bir değişiklik yapalım. Maçın 43. dakikası ve Alex bir anda Beşiktaş ceza sahasına girmeye hazırlanırken kendisini yerde buluyor. Hakem serbest vuruş veriyor. Alex topun arkasında duruyor, topa çok da güzel vuruyor; maçtaki gibi direkten dönmüyor ve gol oluyor. Fenerbahçe devreyi 1-0 kapatırken, Beşiktaş taraftarının tepkileri arasında soyunma odasına giriyor.
Bizi nasıl bir ikinci yarı bekler?
Bir maçın ya da futbolcunun kaderi direğin bir karış üstünde veya altında olmasıyla değişivermesi çok ilginç değil mi?
Fakat maç oynanmadan da sonuç anlaşılmıyor.
Daum maç sonunda “Emre keşke yerden kalkmasaydı.” diyor. Oysa o Emre yırtılan kasını tuta tuta fedakârca o topun peşinden bir süre koşmaya çalıştı. Bilmiyorum o görüntüleri herhangi bir TV kanalı gösterdi mi? Benim gol öncesinde maçta en etkilendiğim sahnelerden biri buydu. Bence çok önemli bir görüntüydü. Kafasından kan damladığı halde her topa kafa vuran Manisasporlu Emre’nin mücadelesi kadar takdir edilecek bir sahada kalma direnciydi Fenerbahçeli Emre’ninki. Ancak yenilgi bütün bunların üzerini örten şeye dönüştü.
İşte bizim derbilerde yaşadığımız sorunların futbolcular ve teknik adamlar bazından yansıması böyle bir Rus Ruletine dönüveriyor. Golü yiyen ölmüş sayılıyor. Bir daha da yerden kalkamıyor. Maç sırasında da sonrasında da...
Uzay Gökerman